BU yazı, "enflasyonun sebebi, yüksek faizdir" diyen Başbakan’la, "faizin yüksek olmasının sebebi, enflasyondur" diyen Merkez Başkanı arasındaki sağırlar sohbeti hakkındadır.
Biri, yılların merkez bankacısı ve emrinde onlarca uzman iktisatçı bulunan bir başkan, diğeri AB’nin ve ABD’nin "en fazla himayeye" layık gördüğü karizmatik bir başbakan. Her iki şahsiyet aynı resme, yani Türk ekonomisine bakıyor ve birbirine taban tabana zıt iki "sebep-sonuç" bağlantısı çıkarabiliyor. İkisi de kendine göre haklı olduğuna göre, karşılarında "anasını doğuran kız" denebilecek bir mekanizma duruyor. Doğrudur; hayatın kendisi olan iktisat, içinde "kendi kendini yaratan" pek çok mekanizma barındırır. Bunun İngilizcesinin "self generating mechanism" olduğunu da ilave edeyim.
Bu yazıyı okuduğunuza göre, önceki yazılarımın bazılarını okumuş olmalısınız. Dolayısıyla benim yüksek faize ne denli karşı olduğumu biliyorsunuz. Yüksek faizin muzırlığı konusundaki kanaatim o kadar muhkem ki, adeta inanç haline geldi. Yüzelli yıldır "dışarıdan para gelmezse kalkınamayız, batarız hatta aç kalırız" diye beyinleri yıkanmış olanlar "ekonominin ölümü yüksek faizden olsun; yeter ki dışarıdan para akışı durmasın" derken, ben de "yüksek faizden gelecek hayır, Allah’tan gelsin" diyecek kadar bu zıkkım para politikasına karşıyım.
* * *
Merkez Bankası başkanı "enflasyonu düşürmek için büyümeden fedakárlık edilmelidir. Yoksa hem büyüme durur hem de enflasyon patlar" diyerek yüksek faizi savunmuş. Peki, 2002’den beri Türkiye’de bunun tam tersi yaşanmadı mı? Yani hem milli gerimiz yılda yüzde 7 gibi çok hızlı bir şekilde büyüdü; hem de enflasyon yüzde 70’lerden tek haneli seviyeye düşmedi mi? Merkez Bankası yöneticileri alınan bu başarılı sonuçtan kendilerine bir pay çıkarmıyor mu? Başarının tüm şerefi, sıkı maliye politikası uygulayan neşeli Maliye Bakanımız Unakıtan’a mı ait yani? Yoksa Merkez Bankası, büyümeyi yavaşlatmaya çalıştı da başarılı olamadı mı? Bu yüzden mi şimdi enflasyon da bir artış ortaya çıktı? Yoksa son 6 yılın "hem enflasyonu düşürdük, hem de büyüdük" diye özetlenen başarı hikáyesini, bizim dahlimiz olmayan "yurt dışı dinamiklerin" bir lûtfu olarak mı görüyor.
* * *
Karar teorisinde temel bir kural vardır. "Sorunu tanımlanmadan, çözüm tasarlanamaz". Sorunu tanımlamak çok zordur. Çünkü sorunlar hiçbir zaman çıplak gözle görünmez. Çıplak gözle görünen, sorunun kendi değil belirtileridir. Buna tıpta "semptom" deniyor. Vücut sıcaklığının yükselmesi yani ateş, bir sorun (hastalık) değil, bir hastalık belirtisidir. Ateş, vücut için bir rahatsızlıktır. Hatta giderek bizatihi soruna dönüşebilir. Enflasyon da bir semptomdur. Ekonomi için bir rahatsızlıktır ama sorununun kendi değildir. Akla ilk gelen sebep, bütçe açıklarıdır. Çaresi bütçe açıklarını kapamaktır. İstikrar tedbirleriyle bütçe açıkları kapandıktan sonra "yüksek faiz" politikasında ısrar faydasızdır. Hatta tam tersi sonuca, yani enflasyonda artışa sebep olabilir. Başbakan haklıdır.