GENEL seçimlere çok kısa bir süre kaldı. İç ve dış basında Türkiye ile ilgili yorum ve haberlere "aman, aman dalgalandırma" havası hákim.
Hikáyeyi hatırlamayanlar için kısaca anlatayım. Hayatta herkese yardım etmeyi ilke edinmiş Tanrının sevgili bir kulu, vakti geldiği için öbür dünyaya göç etmiş. Ahret kapısında kendisi karşılayan görevli, adamın adını bilgisayara girmiş. Ekranda "mekánı cennettir" yazısı çıkmış. Görevli de bunu, adama tebliğ edip, cennetin kapısını göstermiş. Ancak kendini hayır işlerine adamış bizimki, görevliye "buraya hayır işleyerek geldim, izin ver bir hayır daha işleyim, sonra cennete gireyim" diye ricada bulunmuş. Görevli de nasıl istersen deyip, bizimkine cehennemin kapısını göstermiş. Adam içeri girdiğinde ne görsün? İnsanlar, bir çukurda alt dudaklarına kadar pisliğe batmış, ağızları açık öyle durup duruyorlar. Bizimki soyunmaya başlamış ve "merak etmeyin, hemen çukura atlayıp, sizleri kurtaracağım" diye seslenmiş. Çukurdakiler, hep bir ağızdan "aman, aman dalgalandırma!Biz, böyle idare edip gidiyoruz" diye bağırıp yardımı reddetmiş.
* * *
Bundan bir süre önce yurt dışından gelen ve içeride de yansımalarını izlediğimiz Türkiye konulu yorumlarında ana tema, "eğer AKP iktidardan düşerse, Türkiye’de ekonomik kriz çıkar" idi. Bu yorumların amacı, seçmenleri, AKP’den başka bir partiyi iktidara getirmemeleri hususunda "korkutarak" ikna etmekti. Anlaşılan AKP, hal ve tavrıyla, Batılıları "onlar için en iyi alternatif" olduğu konusunda ikna etmeyi başarmış. İşler bu minval giderken, kimsenin (daha doğrusu benim) hiç ummadığı görkemde "cumhuriyet mitingleri" yapıldı. Anayasa ve e-muhtırayla karışık bir rüzgár yüzünden AKP, istediği cumhurbaşkanını seçemedi. "Muhafazakar Sol" ve "Merkez Sağ" birleşti. PKK terörü tırmanışa geçti, vatanı koruma refleksi uyandı. AKP’nin fikren veya fiilen, koalisyon yapma ihtimali belirdi.
* * *
Son on gündür, Batı’dan gelen yorumlarda birden hava değişti. Pek tabii, AB ve ABD ve Türkiye’de parası olan yabancılar için AKP, hálá birinci tercih. Ama ufaktan, AKP tek başına iktidara gelmese de Türk ekonomisinde "yüksek faiz-düşük kur" devam eder; Türk káğıtları üzerinde pozisyon almış olanların telaş etmesine gerek yok havası basılmaya başlandı. Londra’da üstlenmiş borsacılar birbirlerine "aman, aman dalgalandırma" diyor. Her gün banka bültenlerinde "merak etmeyin, Türkiye’ye bir şey olmaz, olmamalı çünkü hepimiz aynı kayıktayız" diye yorum üzerine yorum yayınlanıyor. Mesele şurada. Türk ekonomisinde herhangi bir "örtülü veya ertelenmiş" sorun var mı? Portföycülere göre, sorun yok dersen, yok olur. Öyleyse atışa devam. Bu sayede "yüksek faiz- düşük kur" sonsuza kadar sürecektir. Ancak az da olsa içeriden olumsuz yorumlar da kulağa geliyor. Resmi iktisatçılar, Türkiye, dış açık (cari işlem açığı) yetmiyormuş gibi, bir iç açık (bütçe açığı) sorunuyla karşı karşıya kalırsa, işi zora sokar diyor. Acaba kim haklı? Yoksa küreselleşme, iç açık sorununu da kendiliğinden çözmez mi? Nasıl olsa millet fahiş faize alıştı.
Son Söz: Sorunun algılanmadığı yerde, tedbirden bahsetmek saflıktır.