Alman mucizesi

ALMAN mucizesi denince akla, II. Dünya Harbi’nde baştan aşağı yıkılan bu ülkenin çok kısa bir sürede kalkınması gelir.

Ben bugün, 1945-1965 arasını kapsayan o dönemden değil, günümüz Almanya’sının gerçekleştirdiği bir başka iktisadi mucizeden bahsedeceğim. Alman ekonomisinin, başta işsizlik ve yavaş büyüme olmak üzere ciddi sorunlarla boğuştuğu söylenip dururken benim mucizeden bahsetmemin tam sırasıdır. Euro’nun dolara ve dolara bağlı diğer para birimlerine karşı 3-4 yılda yüzde 50 değerlenmesinin Alman ihracatını köstekleyeceği söylendi. Bütün bunlara rağmen, Almanya geçen yıl 195 milyar dolar gibi inanılmaz büyüklükte (dünyada birinci, 132 milyar dolarla Japonya ikinci) dış ticaret fazlası verdi. Geçen haftaki The Economist dergisinde yayımlanan bir araştırma sonuçları, bu başarının nedenini açıkladı. Durumu özetleyim:

1. Bir ülkenin parasının değerlenmesi veya değersizleşmesi, o ülkedeki enflasyon oranı ile ticaret yapılan diğer ülkelerdeki enflasyon oranları arasındaki farkın, döviz kurlarına aynı yönde ve aynı oranda yansımaması demektir.

2. Bir ülke parasının değerlenmesi, o ülkede faaliyet gösteren firmaların rekabet gücünü, parası değersizleşen ülkelerde çalışan ve aynı işi yapan firmalara karşı azaltır.

3. Rekabet gücünün azalması demek, ürünün ihraç fiyatı ile o ürüne giren ithal mallarının maliyeti arasındaki ‘yerli katkı’nın değerinin, yerel para cinsinden küçülmesi demektir. Gerçek ihracat, ürünün ihraç fiyatı değil, yerli katkı (yani muhteva)dır. İngilizcesi, ‘local content’.

4. Yerli katkının ana girdisi, emektir. Emek maliyeti denince, sadece nihai mamülün yapıldığı fabrikadaki toplam işgücü giderlerinden, ürün başına düşen pay anlaşılmamalıdır. Bu rakama, yan sanayi ve taşeron firmalarda ödenen ücretleri de dahil etmek gerekir.

5. İhraç edilen ürünün içindeki yerli katkının, yerel para cinsinden karşılığı, yerel paranın değerlenmesi sonucu azalırken, ücretler başta olmak üzere, diğer yerli giderlerin fiyatı, enflasyon kadar artar. Bu durumda ihracatçı firmanın kárı, önce azalır; sonra sıfıra hatta eksiye (zarara) gider. Firma iflas eder; fabrikası kapanır.

6. Bu şartlar altında, ihracatçı fabrikaların ayakta kalabilmesi için iki şey yapmaları gerekir: a) Ürünlerin kalitesini yükseltip, fiyatını döviz cinsinden arttırmak, b) Yerli katkının maliyetini düşürmek.

7. Almanya, anlaşılan her ikisini de yapmış. Böylece ‘birim üründeki emek maliyeti’ (unit labor cost) 1999’a göre yüzde 10 düşmüş, Euro da aynı yıla göre yüzde 10 değerlenmiş. Net etki sıfır. Alman sanayii, rekabet gücünü koruyabilmiş.

8. Üstüne üstlük, değerli Euro sayesinde Almanlar ithal malları ucuza satınalınca, ülkede ‘sürdürülebilir’ bir refah artışı gerçekleşmiş.

* * *

Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkenin firmaları için şu tavsiyede bulunuluyor. Eğer, cep telefonu, likit kristal TV, digital kamera, bilgisayar veya sofistike tıbbi cihazlar gibi, yüksek fiyatlı ‘yeni ekonomi’ ürünleri imal edip satamıyorsanız ümitsizliğe kapılmayın. Siz de giyim, gıda, ev cihazları, taşıt araçlarını gibi eski ekonomi ürünleri‘yeni ekonomi yöntemleriyle’ üretin. Kaliteyi, hizmeti ve tümel verimliliği arttırıp, maliyet avantajı sağlayın. Göreceksiniz, başaracaksınız.

Son Söz: Evrenin en büyük mucizesi, mucizeye yer vermemesidir.
Yazarın Tüm Yazıları