Paylaş
Bunun yerine AK Parti denmesini istiyor. Benim AKP ile bir alıp veremediğim yok. Üstelik AKP, adil ve dürüst seçimlerle iktidara gelmiş bir partidir. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi’ne kısa olarak AKP yerine AK Parti demek, bir propagandadır. Ben de buna alet olmak istemiyorum. İsterlerse partinin adını kendileri değiştirirler. O güne kadar ben kısaltma adı AKP diye yazmaya devam edeceğim.
* * *
AKP’nin belli bir ekonomi politikası yoktur. Zaten, ülkesini iktisaden “geri kalmışlıktan”, “ileri gitmişlik” düzeyine dönüştürmeye azmetmiş Çin ve komşuları hariç, çoğu ülkenin belirgin bir ekonomi politikası yoktur. Ülke ekonomileri küresel rüzgârlara göre yön değiştirmekte ve şekillenmektedir. Ama her ülkede ekonomiyi yönetenlerin bir iktisadi dünya görüşü mutlaka vardır. Bu görüş çerçevesi içinde, ülke ekonomilerini yönetenler karşı karşıya kalınan tehlikelerden kaçınmak veya fırsatları değerlendirmek için kendilerince kurnaz kararlar alır. Mesela AKP’nin, “Türkiye-IMF” ilişkileri hususunda belli bir politikası yoktur. Kısa bir süre önce IMF’nin parasına değil moral desteğine ihtiyacımız var deniyordu. Şimdi “IMF ucuz para verirse alırız, bize itibar sağlamasına ihtiyacımız yok” deniyor. Politikası olmamayı bundan iyi anlatan canlı bir örnek olamaz. Türkiye’nin IMF’yi “ucuz para” kaynağı olarak görmesi, herhalde en çok IMF iktisatçılarını rahatsız edecektir. Çünkü onlar, sağladıkları danışmanlık ve uyguladıkları denetimle, bir ülkeye sadece para satmaktan çok daha fazlasını verdiklerine kanidirler.
* * *
AKP’nin iktisadi dünya görüşü gökten inmiş değildir. Büyük çapta Turgut Özal’ın zihin haritasından faydalanarak yollarını bulmaktalar. Buna “Özalsız Özalcılık” diye bir ad takılabilir. Özal ise, Demirel’in çırağıdır. Demirel de Celal Bayar ve Adnan Menderes’in “su işleri müdürü”dür. Onların izledikleri politika da Osmanlının son zamanlarında izlediği “el parasıyla geçinme ve mümkün mertebe kalkınma” düsturuna benzemektedir.
* * *
Ancak AKP’nin ekonomik dünya görüşü, benzerleriyle tıpatıp aynı değildir. AKP’nin farkı “kamu açıklarını büyütmeme” hususunda geçmiş iktidarlardan daha dikkatli olmasıdır. Kamu borcunun milli gelire oranını düşürme tercihi, ister istemez kamu yatırımlarını azaltıyor, mevcutları satmayı gerektiriyor. Gerekli altyapı yatırımlarını da özel sektör yapsın fikri öne çıkıyor. Nitekim de son 8 yılda olaylar bu yönde gelişmiştir. Bu iktisadi denklemin çözümü için geriye tek bir yol kalıyor: “Ülkeye dışarıdan para getirmek”. İşte AKP’nin iktisadî dünya görüşünün özü budur. (Devamı var)
Son Söz: İç borçtan korkan, dış borca girer.
Paylaş