EKONOMİMİZ, tedaviyi reddeden madde bağımlısı haline dönüştü. Bırakın cari açığı küçültmeyi, büyüdüğü kadar büyümesi için ne lázımsa yapılıyor.
Herhalde birileri, muhtemelen yabancı bankacılar, Başbakan Erdoğan’ı "eğer döviz fiyatları yükselirse, AKP oy kaybeder, hatta maazallah iktidardan düşer" diye korkutmuşlar. O da buna inanmış. Başbakan bu korku yüzünden kıpırdayamıyor. O, pozisyon değiştirmeyince, kimse kılını oynatmıyor. Türk Lirası’na yüzde 20, dövize yüzde 5 faiz verilen bir ortamda, "döviz fiyatları piyasada oluşuyor" kuyruklu yalanına, bir de "zaten Merkez Bankası bağımsız, onun işine kimse karışamaz" efsanesi eklenince, sakın cari açık düşürülmeye çalışılmasın; bünye, böyle bir düzeltmeyi kaldıramaz hükmüne kolayca varılıyor. Gelsin yabancılara mülk satışı, aksın içeri dış borç. En bayıldığım şey de Merkez Bankası’nın, döviz borçlusu özel sektörü, kur riski konusunda uyarması. Merkez Bankası, uyarı mesajı yayınlayacağına, dışarıdan dövizle borçlanmayı, içeriden TL ile borçlanmaktan pahalı hale getirse daha sorumlu hareket etmiş olur. Dört bin metreden atlayan Temel, dünya serbest düşüş rekorunu kırmak için paraşütünü 300 metrede açmaya karar vermiş. O yüksekliğe inince, "aman canım, şunun şurasında, yere varmaya ne kaldı ki, artık paraşüt açmakla uğraşmaya değmez" demiş. Sorun mikroda değil, "makro"dadır.
* * *
Danışmanlığımı yaptığım şirketlere, dövizle borçlanmaya devam edin diyorum. Pek tabii verdiğim akıl, karakucak bir borçlanma tavsiyesi değil. Açık pozisyonun da bir raconu var. Üstelik ekonomiye egemen güçlerin, döviz fiyatlarının artmasına izin vermeyeceğine, kısa bir süre için artsa bile, "yüksek faiz sopasının" dövizin kafasına ineceğine inanıyorum. Merkez Bankası’na güvenim tamdır. Zaten bu güne kadar, dövizle borçlanmanın yarattığı birikimli kár, ortaya çıkabilecek muhtemel bir zararı misliyle aştı. Yüksek faizi, onu dolaylı vergilerle ödeyen halk düşünsün.
* * *
Yazılı, sözlü ve görsel medyada yapılan ekonomi yorumlarını az çok izliyorum. Dışarıdan bakınca, bana ciddi saçmalanıyor gibi geliyor. Endişeleniyorum. Sonra herhalde, benim yorumlarım da, dışarıdan öyle görünüyordur diyorum. O zaman içim rahatlıyor. Üstüme vazife değil ama döviz fiyatlarının artmasının, reel sektörün (sanayi+tarım+hizmetler) işine gelip gelmeyeceği sorusuna cevap vereyim. Evet; işine gelir; hem de çok. O şirketlerin yüklü döviz borcu olsa bile. Firmalar iki şekilde kár veya zarar eder. Birinci "faaliyet"ten kaynaklanır. İkincisi, "varlık-yükümlülük" yapısından yani bilánçodan. Birincisine operatif, ikincisine spekülatif kár denir. Döviz fiyatlarının artması, operatif kárı arttırır, spekülatif kárı azaltır veya zarara dönüştürür. İşletme biliminde firmalar "sonsuz ömürlü" kabul edilir. Dolayısıyla, sanayi firmasının hayatiyeti açısından önemli olan, faaliyet kárının artmasıdır. Üstelik spekülatif zararlar, çoğu zaman kaydidir. Yani gerçek zarar değildir. Akıllı bir nakit yönetimiyle o engel aşılır. Muamma bunun neresinde?
Son Söz: Faaliyet kárı olmayan firmayı, hiçbir iyi bilánço kurtaramaz.