Paylaş
Aceleye getirmeyin, anın tadını çıkarın
Aiyana: Pemba Adası, Tanzanya
Zanzibar’ın tam karşısında ve ona göre çok daha bakir olan Pemba, inanılmaz güzellikte bir ada. Tanzanya’nın ünlü karanfillerinin tamamının burada yetiştirilmesi sebebiyle ‘Karanfil Adası’ olarak da biliniyor. Adada iyi hizmet veren otel sayısı Zanzibar’la kıyaslanamayacak kadar az. Biz gittiğimizde Makangale Plajı’ndaki Aiyana Hotel’de konaklamıştık. Akşamüzeri plaja kurulan minicik sofrada yediğim yemek ve hemen sonrasında yerlilerle çıktığımız günbatımı turu müthiş romantikti. Plaja kurulan şık yer sofrasındaki yemeklerde Afrika’nın hayatağacı olarak bilinen baobab’ların meyvelerinin ekşimsi tozu ‘ubuyu’, kuru ‘moringa’ yosunu, pembe kabuklu yerfıstığı, ‘cassava’ adlı yüksek nişastalı kök sebze, hasat öncesi tütsüledikleri balları ‘asali’, denizin cömertçe sundukları ve tabii ki karanfil başroldeydi. Yemeğimizin ardından ‘dhow’ denen, ahşaptan, ince uzun kayıkla denize açılıp günbatımını izledik. Turun sonunda “Hadi artık dönsek” dediğim an, yerlilerin “Aceleye ne gerek var, anın tadını çıkarsana” deyip şarkı söylemeye başlaması unutmayacağım anılarımdan biri.
Tropik ağaçların altında
Restaurant Arca: Tulum, Meksika
Bazı yerler vardır oraya gidene kadar neyle karşılaşacağınızı bilemezsiniz. Tulum da sizi böyle şaşırtan rotalardan biri. Meksika’nın Ibiza’sı olarak da bilinen Tulum, neredeyse 24 saat süren plaj partilerine, doğal malzemeler kullanılarak inşa edilmiş lüks tesislere ve bunların yanında bir sürü ruhani ritüeller düzenleyen ufak mekânlara ev sahipliği yapıyor. Tulum’un gastronomi sahnesi de en az gece hayatı kadar renkli. Bazıları otellerin içinde, bazıları da orman kısmında tropik ağaçların altında olan irili ufaklı şef restoranları sizi beklentinizin çok daha ötesine taşıyor. Gerek yemekleri gerekse tropik bitkiler arasındaki inanılmaz romantik ortamıyla Arca benim için bu restoranların başında geliyor. Meksika sokak yemeklerinin ruhundan ilham alan Chef Jose Luis Hinostroza, cesur ve damakta patlayan tatlarla dolu, ürün odaklı bir menü sunuyor. Mikro mevsimsel yaklaşımla hazırlanan her yemek Meksika’nın geleneklerine saygı gösterir nitelikte. Tüm bunlara bir de Grant Achatz ve René Redzepi gibi şeflerin yanında edinilmiş tecrübe ve bakış açısı eklenince ortaya inanılmaz bir deneyim çıkıyor.
Uçsuz bucaksız kumsala bakıyor
Akelarre: San Sebastián, İspanya
Yıllar önce bölgeyi ilk ziyaretim sırasında “Bir de 3 Michelinli bir restorana gidelim” deyip birkaç ay öncesinden rezervasyon yapmıştık Akelarre’ye. Pedro Subijana, Juan Mari Arzak’la birlikte San Sebastián’ın restoran sahnesinin sınıf atlamasındaki en önemli iki isim. Şu an Bask’ın popüler şeflerinin çoğu o ve Arzak’ın önünde saygı duruşuna geçiyorlar. Şef Subijana’nın restoranının bu listeye girmesinin benim için en önemli sebeplerinden biri konumu. Şehrin gözlerden uzak bir noktasında, Atlas Okyanusu’na ve uçsuz bucaksız kumsala tepeden bakan Akellare’nin insanı etkileyen bu lokasyonunu görebilmek için gündüz gitmek şart. Bu tarz restoranlarda tadım menüleri en az 3, ortalama 4 saat sürdüğü için gündüz saatlerinde çok daha keyifli oluyor. Akelarre’nin yemeklerinde kokoxa (morina balığının gıdısından yapılan bir yemek) gibi Bask mutfağının imza yemeklerinin yorumları var.
Falezin içindeki doğal mağara
The Grotta Palazzese Restaurant: Polignano a Mare, Puglia/İtalya
Buyurun size ülkenin en sevdiğim bölgelerinden biri olan Puglia’dan ünü dünyaya yayılmış bir restoran: The Grotta Palazzese. Çizme’nin topuğundaki Puglia bana göre İtalya’nın en doğal ve samimi yerlerinden biri. Turizme geç açılmaları, sanayiden ziyade tarımla uğraşmaları onların biraz daha kendi hallerinde kalmalarına sebep olmuş. Bölgenin başşehri Bari’den güneye doğru inerken birbirinden muhteşem kıyı kasabaları var. Polignano a Mare de en güzellerden biri. Bölgenin alameti farikası olan çiğ deniz ürünlerini yiyebileceğiniz yer çok ama The Grotta Palazzese’de bunları yemek ayrı bir deneyim. Şehrin merkezinde, bir falezin içindeki doğal bir mağara restorana çevrilmiş. Jean Louis Desprez’in 1783 tarihli suluboya resminden anlaşılacağı üzere, burası 18’inci yüzyıldan bu yana partiler ve ziyafetler için kullanılan özel bir mekân. Burada tercihen öğlen yemeği yemenizi öneririm ama akşam gidecekseniz mutlaka günbatımı öncesini tercih edin. İtalya’nın Apulia bölgesindeki Gallipoli’den getirilen kırmızı çiğ karidesle servis edilen taralli unuyla yapılmış torchio makarna bu restorandaki favori yemeğim.
Hayatınızın unutulmazlarından olacak
Restaurant le Meurice Alain Ducasse: Paris, Fransa
Müthiş bir lezzet deneyimi, hikâyeler, farklı bakış açıları… Alain Ducasse’ın elinden yemek yemek bir ayrıcalık. Hele de bu Versailles Şatosu’ndaki Salon de la Paix’ten esinlenilerek Philippe Starck tarafından tasarlanmış bir mekânda olursa işte o zaman bu yemek hayatınızın unutulmazları arasına giriveriyor. Ben bir organizasyon çerçevesinde ziyaret etmiştim Le Meurice’yi ama özel gün kutlaması veya romantik bir yemek isteyenler için bence burası Paris’teki en özel yer. Etkileyici tavan, duvar işlemeleri, avizeler... Bu ambiyansta yediğiniz her şeyi sanki farklı algılıyorsunuz. Buradaki her tabağın vejetaryen formda hazırlanabiliyor olması önemli bir ayrıntı. Sürdürülebilir kaynaklı ürün kullanımı, gıda israfı karşıtı felsefesi ve bitki bazlı sunumları sayesinde aynı zamanda burası Paris’in Ecotable tarafından ‘sürdürülebilir restoran etiketi’ alan ilk restoranı. Instagram’da 6 milyon takipçili, bol ödüllü pasta şefi Cédric Grolet’nin de yenilikçi ve tüm kuralları yıkan stiliyle burada olması menünün iddiası hakkında da fikir vermiş oluyor.
Paylaş