Paylaş
Mutfak üzerinden kurgulanan bir Atatürk filmi ‘Son Akşam Yemeği’. Bir film eleştirmeni ya da sanat yazarı eminim daha iyi yorum yapabilir ama bir gastronomi yazarı olarak şunu söyleyeyim; filmin bana verdiği hissiyatı çok ama çok sevdim. Selim Tuncer’in yapımcılığını üstlendiği filmin yönetmenliğini Levent Onan yapmış. Yaratıcı yapımcılıksa Esra Seyrekbasan’a emanet edilmiş. Işık, dekorasyon, hikâyenin kurgulanma şekli, hepsi insanın içine işliyor.
Cumhuriyet’in ilanından bir gün önce, yani 28 Ekim 1923’te, Çankaya Köşkü’nün mutfağından tüten dokunaklı bir hikâye bu. Mutfağın birleştirici gücü üzerinden yola çıkılmış. Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki köprü herhalde en nahif şekilde mutfak üzerinden anlatılabilirdi. Hani hep diyoruz ya; köklerden kopmayalım, evet, çağdaş dünya trendlerini takip edelim ama mutfakta köklerinden beslenebilmek çok önemli diye... İşte özellikle bu noktaya belirgin
bir şekilde parmak basılmış.
Tarihi kayıtlarda o akşamki yemekle alakalı net bir bilgiye rastlanmamış. Tek bilinen, ana yemekte tavuk veya et olduğu. Latife Hanım yenecek yemeğin menüsünü levrek, kuşkonmaz ve parfe olarak belirliyor. Yani son derece alafranga bir menü. Ama Çankaya Köşkü’nün aşçısı sakatlanınca aslında bir saray aşçısı olan ve o sırada köşkte bakır kalaylama işi yapan Çanakkale Gazisi Ahir Usta, mecburiyetten mutfağa giriyor. Ve menü bir anda değişiyor. Tarhana çorbası, ıspanaklı börek marmarina, saray kebabı ve helva-i hakani. Düşünsenize Latife Hanım’ın düştüğü durumu, tam bir saray menüsü!
Ahir Usta ters adam, sofra kurulmadan bir saat önce mutfağa girince kimseyi karıştırmıyor kendine. Kolay değil, Çanakkale Harbi’nde düşman eline düşmüş, cebindeki tarif defteri gizli şifre sanılmış, işkence görmüş. Filmin bir yerinde geleneksel mutfağımızdaki ahilik sistemine de vurgu yapıyor “Usta sadece en güvendiğine verir tarifi” diyerek. Sorgulanamaz bir vatan sevgisi, Ata hayranlığı var ustanın. Ama bu artık Osmanlı yemeği yapmayacağı anlamına gelmiyor. Aslında Cumhuriyet’in anlamına halkın içinden bakılmış. Gazi bir dede ve öksüz torunun umutlu öyküsü üzerinden Cumhuriyetimizin ilanı anlatılmış.
Mutfağımızdaki ahilik sistemine gönderme de yapılıyor. “Usta sadece en güvendiğine verir tarifi” diyerek.
Film için Çankaya Köşkü bire bir ölçüleriyle kopyalanarak set oluşturulmuş. Öyle detaylar var; tabaklar, çanaklar, sofra düzeni... İşin bu kısmında danışmanlığı yapan Sirel Coşar’la konuşup merak ettiklerimi sordum. Elbette geniş bir araştırma yapılmış. Latife Hanım’ın Uşakizadeler’in köşkünden müthiş bir çeyizle geldiği biliniyor Çankaya Köşkü’ne. İçinde ‘Limoges’ porselenlerin, bakara kristallerin olduğu müthiş bir çeyiz... Dolayısıyla kullanılan yemek takımlarının o çeyizden olduğu düşünülüyor. Çatal-bıçak takımlarından yemek takımlarına, Christofle’ın 1920’lerin başındaki setleri bulunup kullanılmış. Mesela sofrada duran zeytinyağı ve sirkelik 1894 yapımı nefis bir parça. Sofrada suplalar, bolca kristal bardak ve her iki kişinin arasında bir tuzluk biberlik var. Fransa’daki şık bir sofrada ne varsa burada da o var. Tüm bunları Latife Hanım’ın akrabaları, o akşam sofrada oturan paşaların yakınlarıyla konuşarak kurgulamışlar.
Bir de Gazi Mustafa Kemal için hazırlanan bir kahvaltı tepsisi var filmde. Gümüş kaplama bir tepside porselen çay fincanı... Buraya bir parantez açayım; o dönem çay yaygın değil, bolca kahve tüketiliyor. Porselenlerde servis edilen çay son derece Batılı bir hareket olarak görülüyor. Hatta çay kitabımda da yer vermiştim; 9 Mart 1923’te Amerika’da The Washington Post gazetesinin manşeti şöyle çıkmış: “Madam Atatürk çay servisi yapıyor.” Önde gelen Amerikan gazeteleri haberi verirken ‘Beş yüzyıllık geleneği kıran, yeni Türk hükümetinin varlığına modern bir atmosfer ekleyen’ yorumunu yapmışlar. Özenli ve modern ikramıyla benzersiz ev sahibeliği, engin kültürü ve mükemmel lisanıyla konuklarını etkileyen Latife Hanım, Türk kadını imajını da bambaşka şekilde yansıtmış.
Film için Çankaya Köşkü bire bir ölçüleriyle kopyalanarak set oluşturulmuş. Sofradaysa o yılların takımları kullanılmış.
Ahir Usta rolünde Engin Şenkan, Atatürk rolünde Onur Tuna, Latife Hanım rolünde Pelin Akil, mutfak çalışanı Yasemin Baştan ve şahane oyunculuğuyla herkesi kendine hayran bırakan Azra Aksu... Hepsini yürekten tebrik ediyorum. Mirasa sahip çıkarak yolumuza emin adımlarla devam etmeyi, farklılıklarla birlik olmayı öyle güzel hissettiriyorlar ki bize...
Paylaş