Sabahtan beri bir mongol edasıyla ortalarda dolaşıyorum. Muhtemelen yarın sergilediğim vitrin, öfkeli mongola dönüşecek.
Evet efendim... Sigarayı bıraktım. Şöyle bir yutkunup, titreyen ellerimle bir kez daha yazmak istiyorum müsaadenizle:
Sigarayı bıraktım.
Tebrik etmek için acele etmeyiniz gerçi, zira bugün henüz ilk günüm. Bıraktım demek biraz erken ve aşırı iddialı öten horoz muhabbeti sayılır.
Kaldı ki biz iyisi mi bu mevzu hiç yokmuş gibi davranalım. Benim nispeten normal bir insana dönüşeceğim -ki şiddetle umuyorum yani öyle bir zaman geleceğini- güne dek, bırakın görüşmeyi, hiiiç tanışmayalım...
Sigarayı bırakmak için verdiğim tarih 14 Şubat’tı ama bünye doğum günü gecesinden, partileme gecelerinden kalma olunca, yemedi. Bugün, yani 15’inde gayrete gelip vedalaşabildim aşkımla.
Saat henüz 18:57; oturup ağlamakla satmışım anasını diye bir sigara yakmak arasında muallaktayım. Hayır, yakmayacağım, yakamayacağım, onu da biliyorum işin kötüsü...
Zira düşük çenem sağolsun, mevzu dallandı budaklandı, aldı yürüdü... Bizim hayvan tayfasına rezil olmak filan şöyle dursun, iş, eni konu çirkinleşti...
İddia malzemesi oldum diyeyim, siz anlayın.Üstelik iddiaya girenler öyle sadece kankalar filan da değil. Annemle babam bahse tutuşmuşlar meselá, iyi mi!
‘Yok artık’ dedim anneme; ‘Herhalde sen, bırakır diyorsun?’
‘N’ayır,’ dedi Hain Anne rolündeki Aliye Rona havalarında.Hayatımda tanıdığım en provokatif kadın, yemin ederim.
‘Baban; ‘O kopkoyu inadıyla, aklına koyduysa kesin yapar’ diyor. Ben o kadar emin değilim.’ Sonra bir de kurum kurum ekliyor üstelik: ‘Tabii beni yanıltmanı herkesten çok ben isterim.’
Kazık kadar kadın oldum, hálá ters psikoloji uygulama triplerine giriyor. İşin kötüsü, içimde bir yerlerde bu dolmuşa binen bir inatçı ergen ruhu var ki istisnasız her seferinde annemin taş bağladığı oltalara sazan gibi atlıyor.
14’ü akşamı, Sevgililer Günü vehametinden kaçıp, her zamanki sığınağımıza gitmişiz. Bizim dükkánda oturuyoruz. En çocukluk arkadaşlarımdan Dilek ve Ömer, bu aralar buradalar. Benim 13, talihsiz kuşum Dilek’in doğum günüyse 14 Şubat. Hazırlıktan beri ayrı düşmediysek doğum günlerimizi birlikte kutlarız.
Dedik ki bugün de sigara içilsin. 15’inde hep birlikte bırakılsın.
‘Emin misin güzelim? Ben ettim sen etme istersen’ diyorum; ‘Yok ben de zaten bırakmak istiyordum’ diyor. Ki hakikaten onun daha önce sigara bırakmışlığı da var bir kere.
Neyse, sigarayı tellendirmiş, ciğerlerimdeki muhteşem pisliğin tadını çıkartıyordum ki telefon çaldı. Arayan Volkan; eniştem...
Pek neşeli bir tondan açmış olsam gerek; ‘Hayırdır?’ diye sordu. ‘Sesin bu kadar iyi geldiğine göre sigara bırakılmadı galiba?’
‘Hörk’ diyebildim bir tek. Eveleyip gevelemeye başladım: İşte Dilek’le Ömer burda da... Bugün onun doğum günü de... Doğum günü münasebetiyle şey edelim diye düşündük de... Yarın birlikte bırakacağız da...
‘Hımmm...’ dedi. Bir hımmm ki... Sadece bana değil, karşısındaki birilerine de hımmladığı alenen belli. Nasıl yani?
‘Volkan, Banu’yla senin de iddiaya girdiğinizi söylemeyeceksin değil mi?’ diye sordum; ‘Biliyorsun, annemler öyle bir uyuzluk yaptılar. İnanamıyorum yani.’
‘...’
‘Volkan?!.’
‘Yok’ dedi; ‘Bizim durum farklı. Banu’yla birlikte, Elif’in kumbarayı yuttuk sayende.’
Şimdi ben ne diyeyim? Kendimi banka hortumcusundan beter hissettim, yemin ederim. El kadar çocuğun kumbarası, teyzesinin iradesizliği yüzünden anne-babası tarafından ütülüyor.
Bu vahşet değilse nedir?.. Bu vicdan azabıyla nasıl başedilir?
Büyük konuşmanın bedeli bu kadar mı ağır ödetilir?
Zaten şu hayatta ne zaman büyük konuştuysam, o kopasıca dilim dönüp münasip bir yerime girmiştir. Buna rağmen, aynı salaklığı yapıp duruyorum.
‘Şaka şaka’ dedi Volkan sonra gerçi ama?..Şakası makası kalmadı işin. Bu meret ya bırakılacak ya da bırakılacak...
Bu akşam atlatılacak. Sonra yarın... Bir sonraki yarın... Ve sair günler...
Ooofff güzel Allah’ım; nasıl olacak da olacak?..
Eh be; ben bu zokayı nasıl böyle gulppadanak yutabildim?