Öncelikle belirtmek isterim ki Doğan Medya Grubu yayın ilkelerini açıkladığında çağdaş hukuk devletlerinde görülen ve kendi kendini denetleme anlamını taşıyan bu davranıştan çok etkilenmiş ve ülkemde de böyle bir adım atıldığı için gururlanmıştım. Otuz dokuz yılını müziğe vermiş birisi olarak Doğan Müzik Yapım A.Ş. ile çalışmaya karar vermemde bu ilkelerin de büyük rolü olduğunu bilmenizi rica ederim.
Ancak 26 Şubat 2005 tarihli Hürriyet Cumartesi ekinde Ebru Çapa’nın gerçek dışı ifadelerle dolu yazısını üzülerek okudum. Eleştiri sınırları içerisinde hakkımda yazılanlara söyleyecek bir sözüm yok. Ama yalan ifadelerle kişiyi üstelik ‘yalancılıkla’ suçlamak nasıl bir şeydir anlamış değilim.
Ebru Çapa, 26 Şubat 2005 tarihli Hürriyet Cumartesi ekindeki yazısında ‘Abbas Güçlü ile Genç Bakış’ programını seyredip gördüklerini yazmaya çalışırken ki nedendir bilinmez yine gerçekleri yazmaya eli gitmiyor ve tarif edilmez hırsı ile benim ‘Seninle Her Şeye Varım Ben’ adlı şarkımı seyretmediğim bir programda yer alanlara yazamayacağımı dile getirişimin yalan olduğunu belirterek büyük bir hataya düşüyor.
Ve şöyle diyor: ‘Neden sonra, Seninle Her Şeye Varım Ben’i Ata ve Sinem’e hediye ettiğini inkár ettiği noktada, artık dayanamadım. Ben o programı izlemiştim, final gecesi mi neydi ve Kayahan programa telefonla bağlanıp şarkıyı canlı olarak söylemişti. Gözümle gördüm, kulağımla duydum yahu?! Nasıl n’ayır yani?’
Bu konuda hemen söyleyeyim ki ben bu programa telefonla bağlanmadım. Şarkımı canlı olarak söylemedim. İşin aslını da defalarca anlattım.
Albümümün bitimine yakın günlerde bir dostum ‘Bu şarkı tam bu programa göre, neden bu programda insanlara duyurmuyorsun?’ demişti. Bunun üzerine ben de şarkıyı DMC aracılığı ile programa gönderdim, onlar da beğendiler ve Kayahan’ın hediyesi şeklinde sundular, konu bundan ibarettir.
Ancak Ebru Çapa beni bu programa telefonla katılıp şarkımı söylediğim hálde Abbas Güçlü’nün programında bunu inkár etmekle suçluyor.
Üstelik bunu gözümle gördüm, kulağımla duydum diyebilecek kadar iddialı bir şekilde yapıyor.
Bunu yazan Hürriyet gazetesi olunca daha fazla üzülüyorum.
1993 tarihli Son Şarkılarım adlı albümümden yola çıkarak ‘Daha önce birkaç kez müziği bırakmışlığı ve dönmüşlüğü bulunan’ şeklinde bir ifade de kullanılıyor. Bu da gerçek dışı bir ifade. Hiçbir zaman ağzımdan böyle bir laf çıkmamıştır. Son model Mercedes, üretilecek son Mercedes midir?
Dört yaşındaki küçük kızıma ‘Allah kolaylık versin ufaklık, işin zor valla, Beste Ablan’a sor anlatsın’ şeklindeki bir ifadenin de eleştiri sınırlarını aşıp aşmadığını takdirlerinize bırakıyorum.
Sonuçta: İsteğim gazetenizde hakkımda yer alan ifadelerin sahibinin bu ithamlarını ispatlamasını istemenizdir. İspatlayamadığı takdirde ise yayın ilkeleriniz gereği davranış biçiminizin Türk gazeteciliğine örnek teşkil edeceği kanaatindeyim.
Kayahan Açar
***
Gelinim Olur Musun yarışmasının final gecesi kayıtlarına henüz gidip bakmış değilim. Yapacağım fakat...
Yine de yanılmış olmam ihtimalini şimdiden doğru sayacağım. Dolayısıyla kendisinden peşin peşin özür dilerim.
Ayrıca: Buyrun, temiz temiz koyuyorum da işte Kayahan Açar’ın tekzibini.
Gelin görün ki albümü, klipleri ve kendisiyle ilgili düşüncelerim bákidir. Maalesef ‘tarif edilmez hırsım’ gereği bunu belirtmeden yapamayacağım.
Ha, bir de Kayahan Açar, yaptığımız ‘keyifli’ telefon görüşmesinde, küçük kızı Aslı Gönül Açar’ı, ‘ufaklık’ olarak anmamdan dolayı teessüflerini ifade etti ve onu Aslı Gönül Hanım olarak anmam gerektiğini söyledi.
Ben gerçi 11 yaşındaki yeğenime Elif Hanım diye hitap ettiğimde ortamdan sessizce uzuyor.
Zira kendisine sakat bir durum olmadığı müddetçe Miniko, Sefil Cüce, vs. şekillerde hitap ettiğimi adı gibi biliyor.
Yine de dört yaşındaki Aslı Gönül Hanım’dan da özür diler, hörmetlerimi arz eder ve huzurdan çekilirim.
İşim var: Eve gidip tek ayak üzerinde, tırtıllar ve kelebekler üzerine düşüneceğim.