Geçtiğimiz ay Nazan Öncel yüzünden bir sürü insandan zılgıt yedim. Hafta üstüne haftalar boyu, dön baba dönelim 7’n Bitirdin’i dinlediğim için...
Ayça (Şen) nihayet bir uğrayışında; "Anladık, sevdin de muhabbetin kulağına da su kaçırmasan artık! Değiştir be birader şu plağı" diye beni kenara ittirip bilgisayardan CD’yi çıkardı. "Sende bağımlılık temayülü görüyorum. Kendini toparlayana kadar sana en az bir hafta Nazan Öncel yok" dedi; albümü cebine attı ve gitti.
Güya fedakár kankalık sergiliyor. Resmen albümümü hacıladı adi!
Tabii ki yár etmedim; söke söke geri aldım sonradan. Fakat Ayça’nın tedavi amaçlı biçtiği Nazan Öncel’siz yaşama mühletinde, evde, böbrek sancısı çekiyor olmam da ziyadesiyle enteresandır. Belki de düpedüz bağımlı olmuşumdur. Bir yandan kum dökerken, arada Nazan Öncel yoksunluğunun spazmlarını da attırmış olabiliriz yani. Kim bilir...
O süreçte de evde, Aşkım Baksana Bana’nın klibiyle idare etmek mümkün oldu gerçi... Gelin görün ki, Aşkım Baksana Bana, tamamen sübjektif bir kanaatle, 7’n Bitirdin’in en koftiden şarkısı; anlayacağınız çok da kesmedi...
Ha, albüme tapınıyorum da ondan mı bir gün dinlemeden duramıyorum? N’ayır efen’im... Bilakis, 7’n Bitirdin, dinledikçe sevilen albümlerden olmasına rağmen, tüm "Nazan Öncel diskografisi favorileri" sıralamasında benim için son sırada gelebilir.
Albümde eni konu sevdiğim, dinledikçe daha da çok sevdiğim şarkılar var olmasına var ama, Nazan Öncel’in o insanın böğrüne yumruk gibi inen şarkılarından bir adet, sarsıcı bir tane yani; bu albümde benim için olmadı.
Ben bunu daha ziyade bir "nostaljik derleme albüm" gibi değerlendirmeyi tercih ettim. Eski albümlerden seçilmiş Nazan Öncel şarkılarının, üzerine yazılmış yeni sözlerle bir kez daha sahibinin sesi tarafından seslendirildiğini farz edip öyle bir ilişki kurdum albümle. (Pek janjanlı tabir oldu, sormayın. Albümlerle ilişki kuruyorum ben; evet, tabii, tabii...) Fonda sonsuza kadar çalabilir yani; hiç itirazım olmaz.
112 BİN KARE ÇİZİM!
Albümün kartoneti pek şenlikli. İnsanda kemirme duygusu uyandıran, şekerli mi şekerli bir çalışma. Ki albümdeki pek çok şey gibi, o da sahibinin, yani Nazan Öncel’in elinden çıkma bir tasarım.
Albümün çıkış şarkısı Aşkım Baksana Bana’nın klibi de albümün kartonetiyle göbekten akraba olduğunu belli eden bir iş.
Kartonette yer alan, arkasında şarkı sözlerinin yazdığı karikatürler İsmail Gülgeç’e ait. Klibin yaratıcı çizeri ise Ergün Gündüz.
Şarkının klibi için gelen, Serkan Terzioğlu imzalı bültende, dökülen emekler "esprili" bir dille, şu şekilde anlatılıyor:
"Nazan Öncel’in yazdığı, çıktığı gün dört bir yanda çınlayan ve şu günlerde zirveye oturan şarkısı ’Aşkım Baksana Bana’ karikatürist Ergün Gündüz’ün çizimleriyle hayat buldu.
Nazan Öncel şarkısını Türkiye’nin ilk çizgi vokalistliğini yapan Murat Çekem’in vücut dili, Ergün Gündüz’ün çizgileri ve kahramanları eşliğinde, eşi Akşit Togay’ın yönetmenliğinde söyledi. 56 kişilik bir ekiple çekilen videonun çizimleri için 112 bin 789 planı tek tek çizen Ergün Gündüz, bu klip için Cabbar adını verdiği özel bir karakter yaratmış ve bu çalışma için iki senesini gözden çıkarmıştır.
Amerika ve Japonya’da uygulanan en son tekniklerle hazırlanan klip sürecinde, Ergün Gündüz tahmin edilemeyeceği kadar káğıt, binbir kalem, mürekkep, sulu boya, akrilik boya, pastel kullandı. Bu arada bilgisayar başındaki ekip güzel bir uyku çekmenin hayalini kuradursun, çizerimiz 754 milyon paket tuzlu kurabiye, 95 bin yumurta, 22 bin pizza, sayısını hatırlayamadığı kadar kahve ve çay tüketirken, 50 sinir hapı yutarak, aşktan ve yatağından mahrum kaldı, evinin yolunu unuttu, sevgilisiyle papaz oldu.
Cabbar ’uluebulubulu’ derken, Murat Çekem soruların adamı oldu; Avrupa Müzik dokuz doğurdu ve Nazan Öncel, ’Aşkım Baksana Bana’ dedi.
Şaka bir yana sanırız güzel bir klip oluştu."
Bende uyanan hissiyat daha ziyade; "Keşke o kadar hırpalamasaymışsınız kendinizi" şeklinde...
Yarı reel çekim, yarı illüstrasyon klibin habire bir köşeden kafasını uzatıp dili beş karış dışarıda hebelehübeleyen kahramanı Cabbar, teşbihte hata olmaz, Aymar reklamlarındaki aseksüel görünümlü şirinlikten kırılan yaratığın yandan darbe yemiş modeli. Sanki o eleman, kırmızıya kesmiş, suratına da pala bıyıklı zonta imajı çizilmiş ve habire dil çıkarttırılmış gibi.
Murat Çekem ise, káh binaların damlarında káh minyatür modeliyle Nazan Öncel’in dizinde kıvırta kıvırta dans eden, suratında soru işareti taşıyan şık bir siyah leke olarak salınıyor. (Bakalım daha nereye kadar saçmalayacağız?)
Kendilerinin suratını görmeyi tercih ederdik açıkçası. Grubu Mercury ile birlikte sahne aldığı Kemancı ve Ortaköy’deki unutulmaz Sis Bar’da, 90’ların başlarında az kafa sallamadık müzikleriyle... O zamanlar hebelehübele vokallerinden daha sert ve hüzünlü takılıyordu gerçi. Rock cover’larıyla birlikte kendi şarkılarını da söylerlerdi. Biz gençtik, hızlıydık; ortam süper, arkadaşlık süperdi. Şöyle bir gösterseydi nur cemalini Murat Çekem; hasretlik gidermiş olurduk; hoş olurdu...
PİŞMAN OLMAMIŞ AMA
Bu arada, tabiri caizse, Nazan Öncel’e de bir şekilde, bir miktar hasret besliyor insan. Son yıllarda kendini taşıyışı, röportajlarda sarf ettiği, kendisini yabancılaşacak kadar ciddiye alıyormuş intibaı uyandıran cümleleri; daima Sezen Aksu varsa ben yokum, ya Sezen ya ben tavrıyla ilgili haberlerle gündeme gelmesi... "Nereye Böyle?" diye sorası geliyor insanın bazen; ve bu soruyu uyandıran kişinin dün yumurtadan çıkmış bir yeniyetme popçu aday adayı değil de Nazan Öncel olması, ayrıca ağırına gidiyor.
Çarşamba gününün Günaydın’ı, Nazan Öncel’in Avusturya basınına verdiği bir röportajdan alıntı yapmış meselá. Neue Zeitung für Tirol gazetesinin Türk muhabiri Köksal Baltacı; "Birisine beste verdikten sonra hiç pişman oldunuz mu?" diye soruyor.
Nazan Öncel’in cevabı: "Hüp’leri, Canım’ları, Of Of’ları Nazan Öncel okusaydı en az beş milyon tiraj yapardı. Buna rağmen hiçbir pişmanlık duymadım. Çünkü bu saydığım şarkılara o arkadaşların benden çok ihtiyacı vardı."
Sonracığıma, Baltacı; "Tarkan’ın söylediği Hüp şarkınız için ’Keşke ben söyleseydim’ dediğiniz oldu mu?" diye soruyor yine röportajın bir yerinde. (İddialı bir meslektaşımız; illá Nazan Öncel’e şarkılarını başkalarından kıskandığını itiraf ettirecek!?.)
"Hayır ama Tarkan Hüp single’ını çıkardığı zaman albüme benim haricimde çaycının bile ismi yazılmıştı. Yani besteyi sahiplenme içindeydi ve bu o zamanlar canımı epey sıkmıştı. Sonradan binlerce kez özür diledi ve ona Dudu’yu yazdım" diye yanıtlıyor Nazan Öncel.
Hani nasıl konuştuğunu herhálde ve elbette kimseye, hele ki bize soracak değil ama ben de sevdiği sanatçıyı sahiplenen dinleyici sıfatıyla, Nazan Öncel gibi "hakikat" ve "samimiyet"le beslendiğini sık sık yineleyen birinin ağzından, kendi şarkılarından bahsederken; "Onları Nazan Öncel okusaydı en az beş milyon tiraj yapardı" benzeri bir cümle okuyunca, elimde değil fena oluyorum.