Mirkelam’ın klibi kızgın kumlardan serin sulara Pereja ferahlığında

Anlaşılan o ki bu sene Yaz, iláhi güçler tarafından iptal edilmiş. Gelmeyecek... Belki gül gibi mevsime kem gözlerin nazarı değmiştir. Ya da ne bileyim, mevsim normallerinin habire rötar yapması, belki de taammüdendir.

Yani, feláket habersiz gün geçmeyen ve bu feláketlerin ardından ‘önemli kişiler’ tarafından verilen beyanatlar yüzünden her öğünde üç porsiyon kafa yedirten böylesi bir dönemde, ben de Yaz olsam, gelmezdim.

Hak vermek gerek...

İstanbul’da tam 1275 yeri su basmış... Yağmur perşembe itibarıyla azalacak diyorlar ama pazar günü yine kuduracakmış...

Hangisi hatırlamıyorum, gazetelerin birinde havaların bu durumuyla ilgili psikolog görüşüne başvurmuşlar. Arar-tarar bulurdum ama maalesef takattan düşmüş ve ağır salaklaşmış vaziyetteyim birkaç gündür.

Niye mi? Şöyle ki: Güneşli gün beklentisi olan insanlar, o günlerde hava kapalı olursa kolaylıkla depresyona sürüklenebiliyorlar.

Ben söylemiyorum, o haberdeki doktor söylüyor.

Tevekkeli... Bu durum benim yaklaşık bir haftadır içinde bulunduğum durumu gayet sarih açıklıyor.

Eh, zemin depresyona müsait olsun da bu naçar bünye maça, topa, yani depresona girmesin... Mümkün değil...

Bizde öyle bir bünye var ki kuru havadan nem, nemli havadan depresyon kapmak adına 24 saat aportta bekliyor.

Yağmursa yağmur, kapalı havaysa kapalı hava... Nemi hiç sormayın... Sokakta iki dirhem nefes alabilmek için şnorkel ya da oksijen tüpü takmak gerekiyor.

Eh, hakkıdır Yaz’a tapan bünyenin depresyon, bu durumda...

DEPRESYON GEYİĞİ

Birkaç ay önce, yine böyle depresyondayım... (Sormayın, elálem lafa ‘Yine böyle bir gün Akmerkez’deyim’ diye girer; biz habire ‘yine bir gün böyle depresyondayız...’)

Ama savaşçı ruhlarız ve savaşmadan teslim olmayız ya...

Bilin bakalım ne yaptım?..

Tipik psikolojisi bozulmuş kadın ilacına başvurdum ve saçları kestirdim.

Uzunla kısa arası bir model... Burhan, saçımı kesti ama o kesiş beni kesmedi...

İndim, bir daha kestirdim... Aynı gün içinde iki kez saçımı kestirdim! Anlayın hálimi yani... Şimdi benim saçlar Afacan Alican modeli...

İki parmak uzamayagörsünler. Hani öyle bir şey mümkün değil ya, SSK’da ucuza Roche ilacı bulmuş hasta misali, bir koşu kuaförün randevu listesinde sıraya girip biraz daha kestiriyorum.

Ama kesinlikle iyi geliyor. Sizin içinize de benimki kadar kasvet bastıysa size de öneririm.

Bunun yanında, bol bol yazlık şarkı dinleyin, yaz ferahlığı taşıyan klipler izleyin ve bol bol çalkalayın azizim...

Mirkelam’ın Önerisi gibi, Mirkelam makamından, hararetle tavsiye ederim.

Mirkelam, bir garip adam...

İlk büyük çıkışının nasıl gerçekleştiğini cümle álem biliyor.

EN BEĞENİLENDE SEKMEZ

Süreyya Ayhan’ın bile nasıl ve niçin koştuğu, onun ‘o’ koşuşu kadar gündem yaratmamıştır. Üzerinden neredeyse bin yıl geçti. Yine de bugün bile hálá -işbu köşede de olduğu gibi- onunla ilgili, içinden o ‘koştur koştur çıkışın’ geçmediği tek bir röportaj yapılmıyor, tek bir metin kaleme alınmıyor.

Mirkelam’ın ilk kez ana haber bülteninde yayınlanan ’ Her Gece ile ‘patlamasının’ ardından yaptığı üç albüm var.

Garip dememizin sebebi de bu.

Türk popunda, hangi sanatçıyla röportaj yapılsa, en beğendiği müzisyenler arasında Mirkelam’ı sayar.

Adam hakikaten iyi müzisyen; haklılar...

Gelin görün ki Mirkelam, bir türlü, o ilk çıkışındaki imajından sıyrılıp, o ilk albümün başarısını yakalayıp, kendini aşmayı beceremedi.

ŞIKIR ŞIKIR BİR ŞARKI

Müziğini herkes takdir ediyor. Ama Mirkelam, bir türlü o starlık mertebesine yükselemiyor.

Gerçi bunu ne o, ne de dinleyenleri çok fazla umursuyor.

Yine de gönül, kendilerinin o ‘koşan adam’ yaftasından yırtmasını ve salt iyi müzikten anlayanların ve müzisyenlerin kalbinden öte bir yerlerde yer almasını arzu ediyor.

Mirkelam’ın taze-çıtır dördüncü albümü Kalbimde Parmak İzin Var, gayetten başarılı bir çalışma. Bu albümde yer alan Aşkımsın ve onun klibi de keza...

Yönetmen Hakan Yonat’ın klibe yer yer serpiştirdiği birbiriyle ve kamerayla sevişir gibi yapan iki mankenin ucuz ve yapmacık görüntüleri bir yana, kızgın kumlardan serin sulara modeli bir Pereja ferahlığı taşıyor.

Rengárenk cıvıl cıvıl bir klip, neşeli, iştah kabartan, şıkır şıkır bir şarkı...

Tıpkı o ilk klibinde koşarken belli bir akselerasyonla tırıstan depara kalkışı gibi: Mirkelam, sanki olgunlaştıkça, stilde ve dansta kopartmaya ahdetmiş görünüyor.

‘Kop da gel’ modeli: O şapkalı beyaz takımdan mı söz etmeli, offbeat kalça kıvırtmasından mı bilinemiyor...

Bu sene Yaz hiç gelmeyecek mi? Gelmeyecek sanki... Biz de hüzünlü şarkılar yerine bir süre böylelerine takılıp o sahilde olduğumuzu hayal edelim bari:

‘Çamlar, palmiyeler, çamlar / Güneşin gözümü aldığı / Gözünün gözüme daldığı / Anlar ah o anlar / Ellerin elimde / İçimde bir deniz / Ne kalır geriye / Ağustos böcekleriyiz / Senle ben birlikteyken / Kumlara uzansak / Dalıp dalıp denizlerden / Hayaller çıkarsak / Derin derin, uzun uzun / Baksam sana / Aşkımsın adlı şarkıyı / İstesem senden / Aşkımsın (Çikolatam) / Aşkımsın (Limonatam)(...)’

Bu da böyle bir dönemmiş. Olsun varsın... Gerekirse Yaz‘mış gibi’ yaparız.

Depresyonumuzu dondurma niyetine yalar yutarız... Hatta onu turunç gibi dilimler, nane gibi yolar da buz gibi bir bardak limonataya katarız...
Yazarın Tüm Yazıları