Bu vahim esprimsi bana ait olmadığı için gönül ferahlığıyla aktarıyorum: Geçenlerde bir arkadaş, hastası olduğunu da belirttikten sonra Yüksek Sadakat’in Üstümüzden Bir Kuş Geçer adlı şarkısının, talihsiz bir zamanlamayla piyasaya düştüğünü söyledi.
Kendisine duyduğumuz hürmetin hatrına durdurmasına durdururduk da ama hızlı davrandı. Ammmannn demeye kalmadı, evet, maalesef patlattı... Hani açma gereği bile duymuyorum ya, yine de yapmayınca kızanlar çıkıyor: Evet efen’im, kuş gribi, filan feşmekan...
Benim bu aralar bu lafı sarf eden arkadaşla ilişkimizi gözden geçiriyor olmamı bir yana koyun, Yüksek Sadakat elemanlarına aynı salak muhabbet kaç kişi tarafından açılmıştır, hakikaten merak ediyorum.
Herhalde duymayan kalmamıştır ama yine de her şeye rağmen kaçırmışlar varsa diye; Yüksek Sadakat, 1997 yılında Blue Jean dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Hürriyet Keyif yazarı Kutlu Özmakinacı tarafından Filinta adıyla kurulmuş grubun bir uzantısı. Zaman içinde birçok değişim geçiren grup, sonunda vokalde Cemil Demirbakan, davulda Sefa Deniz Alemdar, klavyede Uğur Onatkut, gitarda Serkan Özgen ve basta Özmakinacı olmak üzere, nihai şeklini High Fidelity’nin birebir Türkçe karşılığı olan Yüksek Sadakat adı altında aldı.
Ben grubun ismini ilk kez duyduğumda, aklıma ilk olarak ne hikmetse Nick Hornby’nin Türkçe’ye Ölümüne Sadakat ismiyle çevrilen kitabı High Fidelity düşmedi. Onun yerine kel aláka bir anı düştü. Bundan üç yıl kadar önce, kadınlardan mürekkep bir kısım medya, Ahırkapı’daki hıdrellez şenliğine gitmişiz, kurtlarımızı dökeceğiz... Kendisi ve hadisenin şahitleri, kim olduğunu gayet iyi biliyor, aramızdan biri, kendisini terk etmiş eski manitasıyla karşılaştı. "Yıkılmadım ayaktayım" havası basacak ya, adamın "N’aber?"ini, ağzı beş karış kulaklarında; "Yüksek eğleniyoruz" diye yanıtladı!
O HALDE TANINMAKZOR TABİİ
O, o zamandan bu zamana konu ne zaman gündeme gelse, bu cümleyi sarf ettiğini şiddetle reddediyor ama Allah’tan kalabalık bir şahit ordusu var. Beş kelle, çifterden en az 10 kulak, taş gibi duyduk yani. O zamandan beri aramızda koddur:
"Ne var ne yok şekerim?"
"N’olsun, yüksek eğleniyoruz!"
Bu sebepten olsa gerek; Yüksek Sadakat’in seslendirdiği Üstümüzden Bir Kuş Geçer, son derece dokunaklı, insanın içine işleyen bir şarkı olmasına rağmen, bir yanımla bunu hatırlayıp kıkırdamaktan da kendimi alamıyorum.
Üstümüzden Bir Kuş Geçer, bırakın klibi, albüm daha çıkmadan, radyolara düşer düşmez, en çok istek alan şarkılarından biri oldu. Ardından albüm geldi, hemen akabinde de müzik kanallarında dönen, Gürcan Keltek tarafından çekilmiş klip...
Grubun kurucusu Kutlu Özmakinacı, CNN Türk’ten Deniz Batuk’a verdikleri bir röportajda, "Albüm çıktıktan sonra şöhret hayatına girmeye başladı mı yavaş yavaş? Mesela artık dışarı adım atarken ’Şu yeni ceketimi giyeyim, bir gören olur’ gibi düşünceler geliyor mu aklına?" sorusunu şöyle yanıtlıyor:
"Hayır gelmiyor, daha o kadar tanınmıyoruz zaten."
Şaşırmadım açıkçası. Daha uzunca bir süre, en azından ikinci klip çekilene kadar böyle bir derdi olacağını da zannetmiyorum. Ya da şöyle söyleyeyim, "Sokağa çıkarken klipteki hava subayı kepimi, güneş gözlüklerimi ve beyaz kaşkolümü takayım, görüp de imza isteyen olur" şeklinde bir yaklaşım da sergilenebilir.
Ben ki tanışıklığımız aynı yerde çalışmanın getirdiği selámlaşmanın ötesine geçmese de gazetede bin kere filan görmüşümdür; klipte Kutlu Özmakinacı’yı tanıyamadım. "Vitrin mankeni serinliğinde, buz gibi duran bu basçı da kim ola ki?" diye baktım, baktım, baktım da sonradan aydım...
BAHAR DA GELİYOR
Üstümüzden Bir Kuş Geçer, bir performans klibi. Grup üyeleri, yanar-döner neonlu bir müzikholde (hastayım bu kelimeye) şarkısını icra ediyor:
"Gül renginde gün doğarken / Boğaz’dan gemiler usulca geçerken / Gel çıkalım bu şehirden / Ağaçlar, gökyüzü ve toprak uyurken / Dolaşalım kumsallarda / Çılgın kalabalık artık uzaklarda / Yorulursan yaslan bana / Sarılıp uyuyalım gün batımında / Belki üstümüzden bir kuş geçer / Kanadından bir tüy düşer / İner döne döne gökyüzünden / Hiçbir yüz güzel değil senin yüzünden / Belki kuşlar geçer üstümüzden / Kanatlanır senin ellerinden / Ellerinden..."
Klibin kimi bölümlerinde de elemanları, eski Cüneyt Arkın’ın kabadayı rolleri canlandırdığı filmlerdeki pavyonları hatırlatan mekánın bordo-kırmızı koltuklarına serilmiş, derin derin düşünürken görüyoruz.
Aralarda da, Hüsnü Şenlendirici’nin muhteşem klarneti eşliğinde, gül renginde canım İstanbul kareleri... Ki insan, İstanbul’un bu haline bakarken, inanamıyor, o çılgın kalabalığıyla hakikaten bazı bazı fena halde kaçıp gitme arzusu uyandıran, balataları sıyırtan bir şehir olabildiğine, olduğuna...
Uzunca bir zaman için hiç öyle bir lüksüm olamamasının yanında, hani birisi çıkıp da "Yorulursan yaslan bana" diyecek olsa, yine arkama bile bakmadan basıp gidesim var oysa...
Bahar geldi, yaz da göz açıp kapayana kadar kapıya dayanacak demektir. Biz ama kuş değiliz ki gönlümüzce göçelim; hallerimiz nicedir...