Kız meselesi

Geçen hafta dilden öte üzerimize oturan ‘kızlı-erkekli’ jargonu üzerine küçük bir hatırlatma: Kız ve erkek, mütekabil kelimeler değildir.

Haberin Devamı

İşbu metni, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, yatıp kalkıp ifadelerinin satır aralarını okumaya çalışalım, tevillerde hikmet arayalım diye ortalığa nurtopu gibi bir gündem polemiği bırakıp Finlandiya’ya gittiği günden beri, en az 10 kez bozup baştan yazdım. Malumunuz, gelişmeler o denli anlık seyrediyor ki, borsa paritesi takip ediyor olsak, işimiz daha kolaydı. Yaklaşık bir haftadır başka mevzu dönmediği için hadiseleri bir kez de burada sıralamanın lüzumu yok.
Yine malum, böyle zamanlarda alıştığımız üzre, tüm bu olan bitenin ‘suni gündem’ yaratma çabası olduğunu öne sürenler de oldu.
Naçizane bir sorum olacak: Kürtajıydı, sezaryeniydi, çocuk adediydi, baş örtüsüydü, dekolte çatalıydı, etek boyuydu-pantolon müsaadesiydi, kırmızı rujuydu; ne hikmetse hep bu ‘dişi’ mevzuların ‘suni gündem’ maddesi olarak addediliyor olmasını da biri bana açıklayabilir mi?
“Kimse kusura bakmasın, suni gündem dediğiniz kadınların mevcudiyeti ve var oluş halleriyse eğer, aynı satıhtan ‘Sensin suni!’ derim, o olur...”
... Diyesim geliyor, diyemiyorum. Zira bunca laf üretildiğinde, bilinçaltına çakılan, çakıldığı gibi kalıyor.
En basitinden, geçmiş olsunluk bir hale bakalım misal: Tıpkı kürtaj mevzuunda olduğu gibi, tıpkı zina mevzuunda olduğu gibi, önümüzdeki dönemde hukuki açıdan hiçbir şey değişmeyecek olsa bile, bir yanıyla maalesef olumsuz anlamda olan olmuş da oldu: O sakil tabir mıh gibi, lök gibi kalakaldı: ‘Kızlı-erkekli...’
Bu tartışmada hangi safta yer alırsa alsın herkesin dilinde: Twitter’da hashtag olmalara doyamadı, öfkeyle dillendi, dalgası geçildi, medyada açılar boyu tartışıldı, dillere pelesenk oldu ama kanıksandı: Kızlı-erkekli...

Haberin Devamı

ERKEK DEDİĞİN ERRRKEKTİR

Küçük bir hatırlatmada bulunmak isterim: Kız ve erkek, mütekabil kelimeler değildir.
Çocuklardan bahsediyor olsaydık, ‘kızlı-oğlanlı’ demek gerekirdi. Mevcut durumda, 18 yaşını aşmış, her iki cinsin de ‘yetişkin’ olarak anılması gereken bir toplum diliminden söz ediyoruz.
Bülent Arınç’ın, Başbakan’ın cümlelerine dair küsmekle küstüm çiçeği pozlarına kesme arasında, ‘ay pardon’ladığı cümle dikkate şayan: “Kızlar ve erkekler bir arada kalabiliyorsa sonunda kaybeden çoğu zaman kızlar oluyor. Yanındakinin terk etmesi halinde ya da bir başkasını kullanması halinde nasıl olayların yaşandığını biliyoruz.”
Anlayan anlamıştır herhalde: “Bacak kadar da olsa, kıçının kılları ağarmış da olsa, erkek dediğin errrrkektir ve ‘bozup’ bırakabilir maazallah, biz onun ‘önlemini’ almak gibi bir ‘iyiniyet’ içersindeyiz” diyor özetle. Hadi o öcünün adını da analım madem: ‘Bozulan’ şey, malumunuz, bekâret.
Bakmayın yani, zardır mardır, incedir mincedir ama biz de metaforlardan metafor beğeneceksek eğer, ehemmiyetinin özgül ağırlığı, Çin Seddi’ne rahmet okutur.
Sanki çocuk gelinler, ensest, tecavüz, töre cinayeti kurbanı kızlar-kadınlar yokmuş gibi devletin uğraşması gereken; sanki tecavüz mağduru el kadar kızların mütecavizleriyle evlendirilmek suretiyle kurtarıldığı, mütecavizlerin ottan püsürden akıl kaçırtıcı indirimler aldığı, tecavüz mağduru çocukların polis eliyle bekâret raporu için adli tıbba götürülüp travma üzerine travma yaşatıldığı, vahşetin boyutunun insanı insanlığından utandırdığı topraklarda yaşamıyormuşuz gibi.
Devlet, bu konuya dürbünün ters ucundan bakmıyormuş gibi… Tüm bu laf kalabalığını üretirken bile hicap duyuyor insan. Esasta bunlara hiç hacet yok. Sözün özü şu: Sana ne! Sen esas işine bak.
Devletin görevi, mütecavize müdahale etmektir. Rüştünü ispat etmiş insanların ahlakı konusunda kadılık fetvası veremiyoruz madem, hazır ayaktayken polemiğini yaratalım ‘kapsamı’ değil.

Haberin Devamı

KIZ MIDIR KADIN MIDIR?

Erdoğan’ın, 2011’de, Konya mitinginde konuştuğu sırada, Hopa’da yaşanan olayları protesto etmek için panzer üzerine çıkan ve polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş’tan bahsederken, merakına ola ola ne mucip olmuştu, hatırlayın misal: “Bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem...” Arşivlere dönüp de bir bakın yaşananlara. Bunca mevzu içinde Başbakan protestocuyu tasvip etmediğini ifade edecek ya, ‘detaya’ girmese olmaz: Kız mıdır kadın mıdır…
Neyin altı ya da üstü çiziliyor burada?
Başbakan, bu lafı etmeden bir yıl önce, 2010’da, Dolmabahçe Sarayı’nda demokratik açılımı konuşmak için sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileriyle bir araya geldiğinde fıtratını ortaya koymuştu zaten, dürüstlüğüne dair denilebilecek hiçbir şey yok; hatta zikir-fikir açıklığından yana belki de teşekkür etmek lazım:
“Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Onun için fırsat eşitliği demeyi tercih ediyorum. Kadın ve erkek farklıdır, birbirinin mütemmimidir.” Kadınlar ve erkekleri birbirlerinin tamamlayıcıları olarak addetmişti, sağ olsun.
Tabii şu da var: Fıtrat dediğiniz, kimsenin tekelinde değil. Benim de bir fıtratım var mesela. Ve bizim tencere-kapak izanımız örtüşmüyor. Bu çok net. Tamam, olabilir…
Fakat ben bu ülkenin vatandaşı bir kadınım ve hukuk önünde erkeklerle eşit durumdayım. Nokta.
Kendimi bildim bileli kızlı-oğlanlı, kadınlı-erkekli ortamlarda bulundum; karşı cinsle, yıllar boyu süren, tadına doyumsuz kardeşliklerim de dostluklarım da sevişmelerim de oldu.
Son zamanlarda insanların dile gelirken, bizim ailede de mümin var, bizim sülale terbiyemizde de atalarımız şöyle, çocuklarımız böyledir, yok büyükannem başını şöyle bağlardı, yok bayram sabahları dedemi namazdan dönerken böyle karşılardık filan gibi, kimseye hesap verilmemesi, hele havasının hiç atılmaması gereken konularda yaptığı üzere, manası gaipten menkul bir ‘müdafaa dili’ne girmek gerekiyorsa: Babam muhabbet tellalı değildir, kendi adıma ‘bozulduğumu’ filan da hiç düşünmedim.
İstirhamımdır: Kızların ve kadınların, bir zarlık mahalde vuku bulan barbutta canlarının ortaya konulduğu topraklardayız ve hayat dilde var oluyor. En azından kadın-erkek eşitliğine inananlar tarafından şu ‘kızlı-erkekli’ tabirine, şakacıktan da olsa itibar edilmesin.

Yazarın Tüm Yazıları