Kış baba; kış kış...

Bir albümü sevmeyegörsün, kendisi yorulana, çevresi de kusma raddesine gelene kadar dön dolaş onu çalan, "plağı değiştirmeyi" bir türlü beceremeyen obsesif bünye yine hadiseyi abarttı. Bu hafta benim odada durmaksızın Nazan Öncel’in sesi yankılandı. Tabiri caizse, "7 bitirdi" beni Nazan Öncel.

Hele ki dışarıdaysam ve şehrin tepesine kırbaç gibi inen kışın dayağına maruz kalmaktaysam, Nazan Öncel anında beynimin içinde fısıldarcasına başlıyor: "Kış baba kış kış / Çüş baba çüş çüş..."

Yine senenin "o" dönemleri geldi. Ve yağmur yağdı. Yağacak elbet.

Tabiat; "Yau şu Türkler şehir plancılığından dirhem nasiplerini alamamış. Hadi bu sene ne yağmur, ne kar yağdırmayayım. Zaten garibanları AB’ye de almıyorlar. Elemanlar ne Doğu’ya ne Batı’ya yaranabiliyorlar; hadi bu sene benden 12 ay ilkbahar" demeyecek herhálde.

Nazan Öncel mırıl mırıl söylüyor: "Kış baba geliyor eli kulağında / Kaşlarını çatıyor, öfkesi burnunda / Kış baba geliyor / Cebinde ayazıyla / Kış baba kimden yana? / Kış baba, kış kış / Kış baba, çüş çüş..."

Kış baba geldi. Ve yağmur yağdı.

Rahmettir, değil mi?

Allah rahmet eyledi: Bir günde 21 ölü...

Memleketin muhtelif yerlerinde sel baskınları...

İstanbul’da Beykoz, Sarıyer, Kemerburgaz gibi yerleşim bölgelerinde okullar iki günlüğüne tatil.

Şaşırdık mı?

Ne şaşırması? Bunlar mevsim normalleri bir yana, mevsimine göre sezonluk memleket normalleri sayılır; yine sayıldı.

Bu kez dillendirmek Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’e düşmüş. Bir başkası da olabilirdi. Ne de olsa siyasiler için bayrak yarışı ya da ne bileyim, elim ucu sende oyunu bir nev’i: Mutat "Her türlü imkánı seferber ettik, yaralar sarılacaktır" beyanatı...

Bu kez Afet İşleri Genel Müdür Mustafa Taymaz’ın dillendirdiği, yine mutat avuntular: Selden evleri zarar görenlere yapılacağı vaat edilen kira yardımları...

Ve o standart klişe. Bu durumun müsebbibi ne hava şartlarıdır ne de yetkililer mesuldür durumları...

Hata kimde? Hep o kaka çarpık kentleşmede...

Vergisini veren insanların elektriğinden, suyundan çalarak gecekondu diken mütecaviz yurdum insanının evi gölete dönünce adı mağdur olur.

Oy dilenme dönemlerinde olana bitene göz yuman, başını diğer yana çevirip havalara filan bakan, hatta ruhsat vaadinde bulunan "sorumlu"lar sonradan "Ama ah, biz hep size yapmayın etmeyin demiyor muyuz" şeklinde cık cıklayıp vah tüh edebiyatından buyurur; en nihayetinde de sıvasız binasının tepesine habire habire izinsiz kat çıkan mağdur kasaba kurnazının önüne üç kuruşlu iane atar; üstüne bir de vatankurtaran álicenap hükümran rolüne soyunur...

Kış geldi. Ve perdelerde memleket normalleri...

Hepsi kış babanın ve tabii ki "ismi var-cismi yok" kaka sistemin kabahati.

Kış geldi. Gelirken bize mi sordu diyeceksiniz ama? Bir yandan hani sürpriz de yapmış değil; tarihin başından beri senenin üç ayı geleceğini duyuruyor kendileri. Taş gibi bilgi.

Bize ne abi... Bir kerecik de gelmeyiverseydi di mi...

Üstelik kışkışlayınca da gitmiyor adi...
Yazarın Tüm Yazıları