Vatan’ın yeni günlük eki Gülümse’de, (Hayırlı olsun bu arada arkadaşlar... Tatlı tatlı, kardeş kardeş rekabet; hadi bakalım, hodri meydan...) vatandaşa ‘Bir trilyonunuz olsaydı yapacağınız üç şey ne olurdu?’ diye sormuşlar.
‘Türkiye’yi anında terk ederim. Burada yaşamak çok zor. Parayı bulunca hiç kimseyi de tanımam. Bir güzel çatır çatır yerim’ diyen iç mimar Erol Gökçek’inki gibi dürüst ötesi yanıtlar da var, ‘Beşiktaş’ın tüm maçlarını, deplasmanları da dahil hayatımın sonuna kadar gidip izlerim. Ardından bir dağ başında küçük bir ev yapıp, kafamı dinlemek isterim’ diyen emekli İbrahim Koç’unki gibi mütevazı yanıtlar da...
Beni en çok eğlendiren, 33 yaşındaki işletmeci Fatma Türkmen’in cevabı oldu fakat:
‘Çok büyük bir arazi satın alırım. İçine okul, hastane, cami yaptırıp, bütün düşkünleri burada toplarım. Aileme hemen bir ev alırım. İsviçre’de bir bankaya para koyarım. Bir iş yeri açarım. Sonra da sevdiklerimle dünya turuna çıkarım.’
Fatma Hanım’ın belli ki gönlü zengin, artanlardan bana da bir pantolon çıkartır mı acaba?
1 trilyon lira, 1 milyon dolar bile etmiyor biliyorsunuz. Ve günümüz Türkiye’sinde, 1 milyon dolara, meselá Boğaz’da bir yalı almak, mümkün değil.
Nerde kaldı okulu, hastanesi, şusu busu...
Geçenlerde yayınlanan bir haber, ‘hayat pahalılığının mutluluğu da vurduğunu’ duyuruyordu... (Diyeceksiniz ki bu malumu ilamdır, haber değeri yoktur; ayrı...)
Zürih’teki Coutts Bank’ın yaptığı araştırmaya göre, artık lotodan 1 milyon dolar çıkması, zengin bir hayat yaşamak için yeterli olmuyormuş.
Günümüz koşullarında zengin ve mutlu bir hayat sürebilmek için en az 2,9 milyon dolar, yani 4 trilyon lira gerekiyormuş...
Ki bu miktarla, 1 milyon dolara içinde iki hizmetçi bulunan beş odalı bir ev, 400 bin dolar değerinde iki lüks otomobil, 200 bin dolarlık bir daire, 500 bin dolarlık küçük bir tekne alabilesiniz, 100 bin dolara yılda iki kez tatil yapabilesiniz ve kalanıyla da muhtelif masraflarınızı karşılayabilesiniz...
Amerikan edebiyatının zehir gibi nüktedan, en lezzetli kalemlerinden Dorothy Parker’ın şahane bir öyküsü vardır:
Orta hálli bir işte çalışan iki kız arkadaşın favori muhabbeti, piyangodan 10 bin dolar çıkması hálinde yapacakları üzerine geyik çevirmektir. (Ekonomik bunalımın travmalarıyla boğuşan o zamanların ABD’si için eh, ciddi para...)
Onlar da tıpkı Fatma Hanım gibi uçar da uçarlar...
Gel gör ki günün birinde, bir cesaret, hep önünden geçtikleri mücevheratçıya girip, vitrinindeki, kendilerine her gün iç geçirten, yanlış hatırlamıyorsam inci kolyenin fiyatını sorarlar.
Satıcı, kolyenin fiyatının 10 bin dolar olduğunu söyler. Bizimkiler bunun üzerine fena afallar.
Ve fakat hayal kurmanın bedeli yoktur. Dükkándan çıkar çıkmaz yine aynı mavraya sararlar.
Bir tek şey değişmiştir yalnız: Artık 100 bin dolarları olsa ne yapacaklarını konuşmaya başlarlar...
Benimki naçizane, kimsenin hayal gücü beleşe, nafile yorulmasın hesabına bir hatırlatma. Bari soru, ‘10 trilyonunuz olsa yapacağınız üç şey?’ filan olsaydı...