Gözlerinin etrafındaki çizgilerle daha güzel bir Şebnem Ferah
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Şebnem Ferah'ın ikinci albümü ‘‘Artık Kısa Cümleler Kuruyorum’’ ilk piyasaya çıktığında aramızda kinik bakışıyla nam salmış bir dostum; ‘‘Yalana bak!’’ diye girmişti mevzuya; ‘‘Şarkının adı bile utanmasa bir koca satır! Kadın her albümde şarkı sözü niyetine bir Dede Korkut destanı döşeniyor, sonra da artık kısa cümleler kurduğunu söylüyor!’’
Bizim cankuş, kendini sözün şehvetine kaptırdı, kendisi de hayli uzuuun cümleler kurarak, konuştu da konuştu: Şebnem Ferah'ın şahsıyla bir derdi yokmuş ama evde toz alırken söylenemeyecek tipte şarkılar onu bozuyormuş. Pop müzik dediğin biraz lay lay lom olmalıymış canım; sofistikasyonun o kadarı, boyunu aşıyormuş...
Zevk meselesi elbette, tartışılmaz... (Bu da ‘‘Ben hayatta yalan söylemem’’i takiben tarihin yazdığı en büyük ikinci yalan değil midir?) Fakat bir noktada yüzde yüz haklı olduğunu teslim etmek gerekiyor: Şebnem Ferah, hakikaten de ‘‘lay lay lom’’ kategorisinden ele alınabilecek bir müzisyen değil.
Bana sorarsanız, iyi ki de değil...
Kendi adıma, sırf ilk albümü Kadın'daki ‘‘Yağmurlar’’ ve ‘‘Bu Aşk Fazla Sana’’ yüzünden bile nezdimde bir ömürlük kredisi bulunduğunu söyleyebilirim. Tamam, müteakip albümlerde hakikaten ‘‘daha uzun cümleler kurduğu’’ da kabulümüzdür. Eh, Şebnem Ferah kadın gibi kadın, insan gibi insan olduğu için, ne yapsın, uzun ve derin mevzular söz konusu olunca, uzun ve derin şarkılar yapıyor; elden ne gelir...
Ferah'ın, son albümü ‘‘Kelimeler Yetmez’’deki şarkıları ne mene badireler atlattıktan sonra yazdığı cümlemizin malumu... Kendisi sağlam bir abla; büyük acılardan geçmiş (İnsanın peş peşe ablasını ve babasını kaybetmesi, üzerine bir de spekülatif bir aşk acısı yaşaması kolay olmasa gerek. Allah muhafaza; tahayyülü bile zor...), yıkılmamış, ayakta kalmış, zehrini de şarkıları aracılığıyla akıtmayı huy edinmiş bir hatun kişi...
Evine kapandığı, gitar bile çalmadığı, bahçeyle ilgilenip ahşap boyadığı bir dönemde yazmış şarkıları. Bir röportajında ifade ettiği üzre: ‘‘İnsanın bazen kendi hayatını yeniden keşfetmesi gerekiyor. Benim gibi yalnız yaşamaya alışkın biri, sonradan biriyle hayatı paylaşmaya başladığı zaman, geri dönüp tekrar yalnızlığa alışması ilk başlarda zor oluyor. Ben evimdeki bibloyla bile manevi ilişki kuran biriyim. Yeni bir şey aldığımda eskisine üzülürüm. Değer verdiğim birinden ayrıldığımda zorluğu oldu.’’
Albümden klibini çektiği ikinci parça olan ‘‘Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler’’ Ferah'ın yaşadığı tecrübelerle daha da olgunlaştığını ve gözlerinin etrafındaki çizgilerle daha da güzelleştiğini konfirme eden bir nevi belge gibi...
‘‘Gözlerimin etrafındaki çizgiler artık belli oluyor / Bütün o çizgiler son bir yılda oldu sana, bana, bize ağlarken / Ben leyla olmuşum kimin umrunda mecnun gitmişken / Bu ne garip bir yangındı böyle; sen söndün ben yanarken / Ruhum iki ucun arasında gezinip duruyor / Bugün zaman akmasın dursun ben içinden geçeceğim / Peki ben neden hálá böyleyim? / Neden hálá geçmişteyim? Belki de ben sana hálá aşığım / İşte tam burda, karşındayım / Ya şimdi tut elimden / Ya da bir daha söz etme özlemekten / Çook çook çoook karışığım zaten.’’
Ne denir? 30'larında, yalnızlığıyla arasındaki sulhünün ezberi dağılmış bir kadın olarak şahsen Şebnem Ferah'ı sevmemek gibi bir lüksüm yok benim. Bizim ‘‘lay lay lom’’ meraklısı arkadaşın sevdiği türden, insanın dimağına, bir yaz günü ayakkabı altına yapışan çiklet misali yapışan nakaratlar üreten şarkıcı bol piyasada.
Ama bir Şebnem Ferah bir daha ne zaman gelir, meçhuldür derim...