Bu konudan daha önce de bahsetmiştim sanırım ama travma bu, arada bir anmadan olmuyor: Yıllar önce, evime hırsız girmişti.
Gecenin, daha doğrusu sabahın bir vakti, dergi bağladığımız için işte sabahlamış, vakt-i zamanın manitasıyla birlikte eve dönmüşüz.
Bir baktık ki kapı kilidi kırık, telle bağlanmış. Sonradan öğrendik; meğer bütün apartman soyulmuş, polis çağırılmış, zabıt tutulmuş, kapı da hasbelkader kapatılmış.
Gel gör ki o sırada bundan bihaberiz, Sevgili Bey de bıçkın ya, bütün "N’olur n’olmaz, içeride biri olabilir" şeklindeki itirazlarıma rağmen, kapıya tekmeyi basıp içeri girmişti. Sonra da benim gibi bir "delikanlı"ya bu aşırı temkinli yaklaşımı yakıştıramadığını söyleyip, Batı’ya Giden Kadınlar’ınhikáyesini anlatmıştı.
Efendim, Batı’ya Giden Kadınlar, yani bir zamanların altın aramaya giden cowgirl’leri çok sert hatunlarmış, sineği gözünden vururlarmış ama neymiş?.. Fareyi görünce çığlık çığlığa taburenin üzerine sıçrarlarmış!
Travma derken, bundan bahsediyorum: Yani delikanlılığın sorgulanmasından kaynaklanan bir çizilmiş, zavallı karizma... Ki fare hayatta en korktuğum şey olduğu için anlattığı hikáyemsi, kinayenin ötesinde isabetliydi yani.
Ben de n’apayım, direkt müdafaaya geçmiştim: "Salak salak konuşma! Bir kere fareden korkmak hırsızdan korkmak kadar, hatta daha bile mantıklı bir şey. Bir üfledi mi lokal anestezi yapıyor hayvan; uykunda burnunu, kulağını yiyor da ruhun bile duymuyor. Ayrıca miniminnacık deliklere fare deliği denmesinin de bir mánásı var. Kedi ebadında sıçan, iki santim çaplı delikten geçebiliyor. Sen o koca poponu vasistastan geçirebilirsen elini korkak alıştırma, hırsız mırsız ol sıkıyorsa! Üzerine çaktırmadan kulağımı da yemezsen, hakkım kalır!"
Hakikaten fare konusunda fobik olduğum söylenebilir. Bu konuda yalnız da değilim, adı bile konmuş bir hál bu: Musofobi... Bir fareler, bir palyaçolar, bir sokak öteden gösterin, koşarak kaçabilirim yani.
Geçenlerde Arakibutirofobi’den(Fıstık ezmesi yerken damağa yapışmasından korkma) tutun Peladofobi’ye (Kel insanlardan ya da kelleşmekten korkma), Tokofobi’den (Hamile kalmaktan korkma), Triskaidekefobi’ye (13 sayısından korkma) fobilerle ilgili bir haberde gözüme çarptı: POLİTİKOFOBİ...
Evet, tahminen zorlanmadınız: Polikitacılardan korkmanında bir adı var efen’im. Allah’tan bünyede bu tür bir fobi mevcut değil. Ha, korkana da hak veririz; ayrı... Değil mi ki korkmamak aptal işidir; hele ki politikacı denilen insan türünden...
Yine de n’apıyoruz? Korkularımızın üzerine gidiyoruz, o fobileri yeniyoruz.
"Ne diyorsun kardeşim?" mi diyorsunuz? Ne zaman kurmaylarından biri ebelense medyaya fırça kaymaya kalkan Başbakan’a "Esas siz kasaba tacirliğini bırakın da kendi işinize bakın! Bizim işimiz zaten sizin yediğiniz hurmaları haber yapmak!" diyorum. Öyle yani...