Dünya dediğiniz, siz nasıl görmek isterseniz öyle...

Geçtiğimiz hafta, telefonla arayıp o anda nerede olduğumu soran herkese aynı cevabı verdim: Bunalımdayım...

Şimdiii, ruhu depresyona dalmak için her daim aportta bekleyen şahsımı uzaktan yakından tanıyan hiç kimse için en ufak bir "sürpriz" ya da enteresanlık içermiyor olabilir bu durum tabii... Ne de olsa, bunalımın sokaklarında Beyoğlu’nun sokaklarından bile çok vakit geçiriyorum. Fakat şöyle ki bu sefer mevsim değişikliği ya da memleket ve dünya ahvali gibi "genel" meselelerle alákası yok durumumun. Makul, son derece kişisel sebeplerim var. Öyle ki melekelerim arasında yer almadığı hálde, birkaç gün boyunca hüngür şakır ağlamayı filan bile becerdim.

Gelin görün ki saçı başı dağıtmacasına, battaniye altından çıkmamacasına, hakkıyla yaşanan depresyon, insanın boş zamanlarını değerlendirmek için kendini vakfedebileceği bir "faaliyet." Yanisi, insanın işten güçten başını kaldıramadığı dönemlerde, depresyona girmek gibi bir lüksü olamıyor. Ki sanırım, bu da iyi haber sayılıyor...

Bir yandan çalışıyor, bir yandan ağlıyor, bir yandan da ilaç niyetine geçecek şarkılar dinliyorsunuz. Ayakta zatürree atlatır gibi atlatılabiliyor yani buhran dediğiniz...

Geçtiğimiz hafta, ilaç niyetine Ogün Sanlısoy’un, Pentagram dönemlerinden Metin Türkcan ve Tarkan Gözübüyük ile birlikte çalıştıkları için Üç adını verdiği albümü döndü benim bilgisayarda. En çok da, bu aralar müzik kanallarında sık sık klibine rastlanan Hadi Beni Güldür...

SÖZ, HAFTAYA GEÇECEK

Gürcan Keltek’in yönetmenliğinde çekilen klipte, İstanbul’un ara sokaklarında gülüm gülüm gülen çocuklar arasında dolanıyor Ogün Sanlısoy. Ve İstanbul’u arşınladığı görüntülerin arasına serpiştirilmiş performans sahnelerinde, benim gibi, içinde serilmiş bir ceset yatıyormuş gibi hissedenleri bile gaza getirebilecek sözleriyle şarkısını terennüm ediyor:

"Hadi beni güldür biraz / Hadi beni güldür biraz / Daha yolumuz var / Daha çocuğuz inan / Hadi beni güldür biraz / Daha yolumuz var, dayan..."

Bakıyorum, kulak kabartıyorum ve içim aydınlanıyor, yemin ederim. Ogün Sanlısoy’u gördüğüm ilk yerde öpebilirim.

Bununla birlikte, şarkının, dünyanın, parıltısı sönmüş bir gözle baktığında cehennemin álásı, gerçekten istemen hálinde de tozpembe bir yer olduğuna, manzaranın dandik ya da hoş bir görüntü arz etmesinin insanın bakışına bağlı olduğuna, aynalarda kabahat bulmamak gerektiğine dair sözlerine sonuna kadar katılmakla birlikte, o "daha yolumuz var, daha çocuğuz" kısmı yüzünden hafif işkillenmiyor da değilim. Zaten yetişkinliği kıvırabilsek, olaylara biraz mesafeli, biraz soğuk yaklaşabilmeyi bilsek, sorun kalmayacak ortada zira.

Neyse yahu, hayat insanın gözbebeğinde gerçekten.

Nasıl bakarsan, öyle görüyorsun. Ve Çetin Altan’ın dediği gibi, yılgınlık 24 saati geçmemeli, çünkü hayat, bir matador edasıyla boğayı boynuzlarından tutup yere devirme sanatı.

Bakmayın yani, ucuz edebiyatın dibine vurmuş olabiliriz. Haftaya kalmaz geçer. Evet, öyle, ole!
Yazarın Tüm Yazıları