Arada sırada mesleki deformasyondan dolayı şaşırma yetimizi yitirdiğimizi düşünüyoruz ama tam o sırada huzura öyle bir şey geliyor ki anlıyoruz: Dumurun sonu yok.Bildiğiniz üzre Petek Dinçöz-Can Tanrıyar ikilisi el ele verip magazinel geyikte yeni bir ilke imza attılar; kendilerini tebrik ederiz.Haberi okumuşsunuzdur. Ünlülerin hayatının dandik canlandırmalar eşliğinde, Can Tanrıyar tarafından yapılan röportajlarla anlatıldığı Can’lı Hayat’ta olanları yani...Program salı günü yayınlanacak gerçi, biz çekim sırasında olanları gazetelerden okuduk. Ortaya güzel bir şov koymuşlar, tüyosunu aldık. Reytingde tavan da yaparlar artık. Yine, peşinen tebrik ederiz...Efendim, Can Tanrıyar, altı yıldır birlikte olduğu Petek Dinçöz’ü, yalvar yakar diller dökerek (!) programına katılması için ikna etmiş.Programa giden Dinçöz’e; ‘Can Tanrıyar’ın parmağını nasıl kırdığını anlatır mısın?’ diye sormuş. (Kendine yabancılaşmanın şahikasına ulaşmak budur; yine, yine, tebrik ederiz...) Bunun üzerine Dinçöz, ‘Sen esas bana attığın dayakların hesabını ver’ şeklinde hüngür şakır dile gelmiş.Yeter mi? Yetmez. Yetmemiş...Tanrıyar, Dinçöz’e ‘Hiç aldatıldın mı?’ diye sormuş. Dinçöz de iyice galeyana gelip; ‘Sende hiç utanma yok mu? Seni barda nasıl bastığımı unuttun mu?’ diye Tanrıyar’ın üzerine bir bardak suyu boca etmiş. Mikrofonlar filan ıslanınca çekim bitmiş.Bir taraftan tahminimiz o ki tüm bu barda pijamayla manita basma, parmak kırma acayiplikleri, zaten canlandırma bölümü için çoktan çekilmiştir...Garabetin bonusu olarak, Can’lı Hayat’ın çekiminde yaşananları çekerler bir de artık herhálde; program öyle biter...Önce çekimde olanları izleriz, sonra da Petek Dinçöz’ün hayatının vardığı son noktanın canlandırmasını izleriz; çift dikiş, hoş olur...Dış ses de anlatır durur: ‘Acıların kadını, hanımefendi sanatçı Petek, son olarak büyük aşk yaşadığı sevgilisinin programında beklemediği (!) bir pişkinlikle karşılaşıp ŞOKE oldu. Tülin-Caner ikilisinin Caner’inin kendi kafasına bardak ekleştirmesinden aldığı ilhamı, Can’lı hayatına uyguladı. Ben kırdım mı bardak kırmam, parmak kırarım deyip, bardak kırma atraksiyonunu gerekirse önümüzdeki haftaların Pazar Keyfi programlarından birinde kullanmak üzere bir başka bahara sakladı.’Kendimizi tekrar edeceğiz ama sindirmek için konuyu iyice çiğnemek gerekiyor:Bir televizyon şöhreti, o programdan çıkıp birlikte eve gideceği ve aynı yatağı paylaşacağı bir başka şöhreti rica minnet programına çağırıyor.Dış kapının dış mandalından bahsedercesine, kendi parmağının nasıl kırıldığını, o parmağı kıran kadına, o kadını nasıl aldattığını, aldatılan o kadına anlattırıyor. Habercilik adına hiçbir fedakárlıktan kaçınılmıyor.Düşünün ki bir mağaza sahibisiniz ve üzerinizde bir fiyat etiketiyle vitrinde dikiliyorsunuz. Ya da pazar yerinde tezgáhın üzerine bağdaş kurup oturmuşsunuz...Ne de olsa şu kameralı akvaryum evlerde yarışan ‘anonim şöhret’lerden (Biliyorum, saçma bir tabir ama ne diyeyim bilemedim?) farklı olarak, bunu ‘profesyonel’ şekilde yapıyorsunuz.İyi satıcı diye ben buna derim. Tezgáha kendini koymak kolay iş midir? Başka, bambaşka bir mertebeye ulaşmış olmayı, aşmış olmayı gerektirir. Bunun üzerine el artırmak için daha ne yapılabilir?Yok, doruk budur, bunun üzerine çıkılabilemez demeyiniz. Ben eminim, Can Tanrıyar, çok yakında kendisini aşmasına vesile olacak yeni bir güzellik düşünecektir.Tebrik, tebrik, tebrik üzeri tebrik ederiz.Armış, hayaymış, geçiniz... Ona bakarsanız vaktiyle mamutlar da vardı... Türk televizyonculuğunda 2005 yaz sezonuna hoşgeldiniz.Azıcık IQ’m ağrısız başımGözümüz aydın, geçtiğimiz hafta yapılan yıllık rutin sağlık kontrolüne göre, George W. Bush, camız gibi çıktı.Sağlıklıdan öte, olağanüstü sağlıklı...ABD tarihinin en sağlıklı başkanı...Haftanın altı günü aletli jimnastik, koşu bandında tempolu yürüyüş, bisiklet...Ben bu bisiklet egzersizini okuyunca, sevinir gibi oldum. Hani adam tekerlekli bir şeyin üzerine çıktığı her sefer kapaklanıp düşüyor ya; belki öyle bir güzellik olur diye.Arkadaşlar hevesimi kursağımda bıraktılar. Salaklaşmayayımmış, o da sabit bisikletmiş...Bush’un tek problemi, kronik sırt ağrılarıymış. Bir de kahve içtiğinde ve naneli gıdalar aldığında midesi yanıyormuş.Kimilerine göre, bu TEK problemi değil tabii, düşük ötesi bir IQ ve yürekten yoksun bir kalp de ciddi bir sorun sayılabilir.Sayılmasına sayılır... Da... Bizim için...Bizim midemiz burda strese bağlı ülserden yanar, onunki nane şekerinden.Bizim kronik baş ağrımız vardır; uyku bize haramdır... O kafayı vurduğu gibi horul horul uyur. Karısı bile şikáyetçi; ‘Bizim bey tavuk gibi güneş batar batmaz devrilip uyuyor. Seks hayatımız yerlerde sürünüyor’ diye.Adam rahat. Azıcık IQ’m ve vicdanım, ağrısız başım modeli... Gözümüz aydın; Bush camız gibi... Nasipse hepimizi gömecek.Bak yine midem ekşidi...