Ben bu muhabbetten hakikaten sıkıldım. O kadar sıkıldım ki, bu özrü kabahatinden büyük geyiğe sardıran bütün "sanatçı"ları, Kaan Ertem’in hiper kahramanı, güzel insan, gönül adamı Erkut Abi’ye havale etmek istiyorum.
Artık onlara memleketin gelmiş geçmiş bütün gazetelerinin arşivlerini mi yedirir, yoksa onları tarihin yazdığı en tahammül edilebilinemez anchorman’lerinden birine, meselá Reha Muhtar’a filan asistan olmakla mı cezalandırır, bilemiyorum...
En son, Vataniki’den Neslihan Akdaş’a verdiği röportajda Sertab Erener buyurmuş: "Televizyon seyretmiyorum, gazete okumuyorum. Dünyada hiçbir şey değişmiyor zaten. Amerika Irak’a girdi, ekonomiyi IMF yönetiyor. Ben yalnızca şarkı söylemek istiyorum. ’Miş’ gibi yapıp başka bir dünyada yaşıyormuş gibi yapıyorum. ’Dünyadan bihaber olmanın’ toplumsal ve entelektüel anlamda nasıl feci bir şey olduğu kavramını da reddediyorum. Beni mutlu etmeyen, dünyamı karartan hiçbir şeyi hayatımın içine almak istemiyorum. Bu haberleri de bu yüzden reddediyorum."
Aferin. Bravo. Ne işimiz var di mi dünya ve memleket meseleleriyle? Gideriz salsa filan öğreniriz; yoga yaparız, Feng Shui’ye takılırız, bol bol suşi yeriz; yaparız işte bir şeyler... "Every way that we can..." Budalar kutsasın o mübarek sanatsal "duyarlılığı..."
Bravo. Aferin: Dünyadan bihaber ve bu konuda son kertede mesut "dünya vatandaşı..."
Neslihan Akdaş; "Hiç mi gündem takip etmiyorsunuz?" diye soruyor; Erener, devam ediyor:
"Yalnızca başlıkları alıyorum. Kültür-sanat olaylarını ve sinemayı takip ediyorum. Syriana’yı seyrettim ve pişman oldum. Sinemadan çıktığımda kirlendiğimi hissettim. Çok cesur bir yapım. Ama Hollywood bunu hep yapıyor; ’Bakın size pisliğimizi döküyoruz ama biz ona rağmen Amerika’yız’ diye. Biz şu an konuşurken, silah için çocuklar öldürülüyor. Bu insanoğlunun çirkefliği."
"Peki bunlar bir gün bizim ülkemizde olursa, bizim başımıza gelirse?" diye soruyor yine Akdaş.
El cevap: "Benim başıma gelmeyecek. Ben bunların hepsini reddediyorum. Ben sonra bir adada, bir teknede yaşıyor olacağım."
Sonra da ne?!. Hanımefendi, zaten bir adada yaşıyor olsa gerek. Zira bunlar zaten bizim ülkemizde oluyor, bizim başımıza geliyor. Kaldı ki Irak’ta olunca, hiç mi bir yerine dokunmuyor? İnsansınız siz değil mi? Sizin tekne, Jüpiter sularında filan mı seyrediyor?
Bu nasıl bir izandır Allah aşkına? İnsan cehaletiyle ve nasırlı duyargalarıyla gururlanır mı ya? Nedir bu; ortaokulda inek "damgası" yememek için matematiğinin kötü olmasıyla böbürlenmek gibi bir şey mi? Matematikten çakmamanın hayatın tümünü ıskalamak olduğunun farkında bile olmayarak... Bunu marifet sayarak...
Şimdi diyeceğim ki; Diyarbakır felan (!) karışık biliyor musunuz Sertab Hanım?.. Sonracığıma, AB bize uzaktan nanik yapıyor. Ha, bir de bu aralar şiddetin yaş ortalaması, işte, ilkokul çağlarında filan geziniyor. Ha, yine pardon, bir de töre cinayetleri minayetleri var. Bir de işte, bildiğiniz, yoksulluk, terör, şu, bu...
Ama korkuyorum. Gerçi malum reklamda, "Kirlenmek güzeldir" felan (!) da diyorlar ama, işte, ya Sertab Erener’in beyazlardan beyaz ruhçuğu kirlenirse diye korkuyorum.
Ama endişeye mahal yok di mi; zira kendileri zaten gazete felan (!) okumuyor.
Aferin. Bravo. Türkiye sizin cehaletinizle ve bundan duyduğunuz gururla gurur duyuyor.
Siz remikslerde partilemeye devam ediniz, bu arada, olsun varsın, bizim utançtan yüzümüz kızarıyor.
Var ya, gidiniz, ötede, bir adada madada, Phuket’lerde bayılınız... Ama, aman yani, dikkat; bizden duymuş olmayın, arada bir oralarda da tsunami felan (!) vuku buluyor.