DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın, Avrupa’da Hıristiyan demokratların Türkiye için AB’ye tam üyelik yerine arzuladıkları ‘imtiyazlı üyelik özel statüsü’ için ne dediğini okudunuz mu: ‘Türkiye AB’de bir zenci değil, aynı şartları haiz bir üye olmalıdır.’
Böyle bir ‘sert’ tepki göstermiş!
Zaten ‘sert’ mizacıyla, memlekette pek sevilen o ‘maçoları sevimli kılalım’ tabiriyle ‘taşfırın erkeği’ tabiatıyla tanıdığımız bir şahsiyettir Mehmet Ağar; dolayısıyla şaşırdık mı? Şaşırmadık...
Mehmet Ağar, ele güne karşı ‘sert’ tepki vermiş. Çünkü niyeymiş?
Çünkü: ‘Türkiye imparatorluk varisi bir ülke’ymiş, ‘hayatında hiç zenci olmamış...’
Dikkat ettiyseniz, AB’de zencilerin ‘zenci gibi’ muamele görmesine bir itirazı yok, Türkler’in zenci ‘muamelesi’ görmesine itirazı var kendilerinin.
Freud’un ruhu şad olsun, insan satır aralarında nasıl da veriveriyor kendini ele; öyle değil mi?
Bu cümlenin ucundan tutup biraz çekiştirseniz, mevzu ‘Ne mozaiği ulan’a kadar varır.
Hálbuki, AB’nin hakikaten iddia ettiği üzre esas derdi -onların ‘kafa’sı da ziyadesiyle tartışılabilir tabii, ayrı- bizim demokrasi anlayışımızsa, demokrasinin en büyük düşmanı, en başta bu kafadır.
Bu izandan azade bir kafa yapısı hüküm sürmediği sürece, ister imparatorluk varisi olun, ister paşazade, ister şambabası mahdumu, ister burnundankılaldırmazgiller torunu, Türkiye -AB’li ya da AB’siz- demokrat bir ülke olamaz.
Ki, esas mesele de bu değil midir?
Yani demokratlaşma yolunda atılan adımların, kendimiz için değil, insan gibi bir hayatın yaşanabileceği demokrat bir hukuk devletine sahip olmak adına değil, Avrupa’ya kendimizi beğendirmeye çalıştığımız için atılıyor olması da hazin mi hazindir.
Ne yaparsa vatan sevgisinden yapan, ‘zenci’ye vatanını sevdiği için ‘zenci muamelesi’ni reva gören liderlerin kafasının, yok, değişmiyorsa o liderlerin değiştiğini görmek, acaba bu ömrümüzde nasip olacak mı?
Değişim, zor şey değil mi?
Yavaşına hayatın tahammülü yok, süratlisinde ise tepe sersemliği garanti...
Geçtiğimiz günlerde, TRT’de, Sinerji programında Mehmet Barlas, program konuğu Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’ya soruyordu: Toplumsal reaksiyon açısından ele alırsak, Türkiye mentalite bábında buna hazır mı?
Başta lafı evirip çevirmeye çalıştıysa da Barlas’ın ısrarlı soruları karşılığında ‘biraz zaman alacağını’ itiraf etti Mumcu.
Eh, ‘biraz’ zaman alır tabii...
Salı günü çıkan bir haberi örnek alalım misál... İlköğretim öğrencisi 12 yaşında bir çocuğun, ağabeyi ağabeyini vurduğu için ‘kan davalı’ olduğu sınıf arkadaşını okul bahçesinde kafasına iki kurşun sıkarak öldürmesini...
Adana’da Anadolu İlköğretim Okulu öğrencisi K.U., önce öldürdüğü M.A.’nın yanına gidiyor. ‘Ağabeylerimiz etmiş, biz etmeyelim’ diyor.
Ne güzel, burada kalsa ne şahane, insan hayatın bayram olacağına bile inanır değil mi?
Gelin görün ki K.U. daha sonra eve gidiyor, babasının ruhsatsız tabancasını alıyor, M.A.’nın yanına dönüyor ve kafasına iki kurşun sıkıyor.
Bırakın o çocuğun kan davasının ne demek olduğundan haberdar olmasını babasının nasıl olup da ruhsatsız silah sahibi olabildiğini filan...
12 yaşında bir çocuk, elini attığı yerde o tabancayı bulabiliyor, gidip sınıf arkadaşının kafasına sakin sakin, takır takır iki kurşun sıkabiliyor.
Biz daha evimizde oturup, çekirdek çitleyerek Gelinim Olur musun yarışmasındaki tiplerin aman da ne mene patalojik vak’alar olduğunu düşünüp, eki-eki gülelim.
Millet birbirine etinden et koparılıyormuş gibi cırtlak cırtlak bağırırken...
Küçücük kızlar her türlü yelloz katekullisini tek ayak üzerinde çevirebilirken...
‘Avcunu altınla ısıtan’ analar Ata adını verdikleri oğullarına, Aliye Rona edalarıyla; ‘Sakkkınnn ağlama, sen erkek adamsın, bir kız için değmez, sana kız mı yok’ tıraşları atarken...
Bacak kadar oğlanlar, bir gün evvel ‘düşünüp taşınıp’ vurulduğu, o günün akşamında ‘Onun saçının teli için dünyayı yakarım layyyn’ şeklinde atıp tuttuğu ‘yavuklu’larından, ertesi gün anası izin vermeyince bir anda vazgeçebilirken...
Favori paçozumuza her türlü SMS ve telefon desteğini verelim...
Ve tüm bu olup bitenleri Kuşum Aydın’ın programında bir yandan göbek atıp bir yandan ‘tartışırken’ gülelim eğlenelim...
Biz daha gülelim...
Elálem ‘zenci’ muamelesi çekince de eselim gürleyelim: Biz Türküz ULANNN, bize de mi lolo?!?