Balyoz baldan tatlıdır

İki haftadır, kellemin içinde bir süngerle yaşıyorum. Döküle saçıla, hatta dökülüp saçılmaya bile takatım yok, sürüngen edasıyla dolanıyorum.

Evden çalışayım desem, o da mümkün değil. Çünkü sırf benim değil, benim evdeki her şeyin içine virüs kaçmış durumda. Evet efen’im, laptop’a da virüs bulaştı. O benden bile beter durumda: Kaputt...

Hastanenin yakınındaki bir inşaattan bulunup Başbakan’ın makam otosunun camını kırmaya yarayan balyozu "Cenab-ı Hakk’ın lütfu" olarak addedip ofisine taşıyan AKP Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek’ten ricacı olmayı düşünüyorum.

Yok, haşa, balyozu bana versin demeyeceğim. Teklif etmeyi aklımdan bile geçirmem. Yedi düveli bir araya gelse bile balyozu kimseciklere elletmeyeceğini, bir tek Başbakan rica ederse, ona vereceğini açıkladı zaten biliyorsunuz. Sadece Sayın Berdibek kutsal balyozu beynime ekleştirmek suretiyle beni takdis etsin diyorum. Ben de kurtulayım, siz de benden kurtulun.

BAŞKÖŞEDEKİ PANTOLON

AKP müritlerinin dalkavukluk konusundaki yaratıcılıklarına ve medeni cesaretlerine hayranlık duymamak elde değil. Yakında bu azimle Tayyip Erdoğan’ı uçurmayı da başarırlar eminim. O saçma şarkı vardır ya hani: "Is it a plane? Nooo! Is it a bird? Nooo! Is it a twister? Yeaaaah!"

İşte biz de bir bakarız: Amanın o bir uçak mı? Hayııır! E peki bir kuş mu? Hayııır! Yoksa? Yoksa? Başbakan mı?! Evveeeeaaat!!! Aha gördün mü lan! Bak olmaz diyorduk, olduruldu; şeyh nihayet uçtu; pardon, uçuruldu...

Geçen yılın haziranında Erdoğan’ın bir kermese bağışladığı eski bir çift kahverengi ayakkabısını, bir pantolonunu ve yağlı boya tablosunu 21 bin YTL’ye satın alıp şöminesinin üzerine yerleştirmek suretiyle gazetelerin manşetine çıkan AKP’li işadamı Hüseyin Akar’ı hatırlayanlar ellerini kaldırsın?

Gururla sırıtıyordu kameralara. Eve gelen misafirlerin nasıl da beğendiklerini anlatıyordu tatlı tatlı. Şömine üzerinde son derece renksiz bir pantolon ve iki adet kahverengi ayakkabı! Böylesi bir misafirperverlik şıklığı...

Berdibek de balyozu cam vitrine koymayı düşünüyormuş. Olur tabii, olabilir... Altına mum yakıp tapınabilir. Elinde davulla etrafında dans edebilir. Önünde secdeye yatabilir. Ve en önemli nokta da şu ki: Bunları yaparken, kendisini görüntülesin diye Meclis’teki makam odasına medya organlarını çağırabilir. Pardon, abilir değil esasında: Eşyanın tabiatı gereği illá ki çağırır...

KUTSAL BALYOZ

Zira bir balyoza totem muamelesi çekecek kadar maşuk bir mürit de olmasına olabilir ama bildiğiniz üzre iman dediğiniz biraz da sükûnet ve tevazu gerektirir ya hani, işte beyefendinin inandırıcılığı o noktada biraz çuvallıyor...

Yani; al o ucuna demir ekleştirilmiş sopayı hakikaten mübarek buluyorsan, git koy ofisine, soran olursa, dalga geçilme ihtimalini de göz önünde bulundurarak yüzünü kızartıp belki söylersin di mi?.. Yok; en yaman Başbakan dalkavuğu benim şeklinde bangır bas reklam da yapmak lázım ki sağır sultan bile duysun.

Bizim sultan sağır değil; şu aralar hipoglisemiden hafif bitap düşmüş olabilir ama kendileri çok şükür, tüm melekeleri yerinde, kapı gibi adam. Gelin görün ki etrafı biraz kalabalık maalesef. Dolayısıyla çok bağırmak gerekebiliyor.

E n’apsın onlar da? İşte; bağırıyor... Yok bir mahzuru... Ar damarı fay hattına dönmüş bir kez. Muhtelif yerlerinden tekrar tekrar, çatır çatır çatlatılabilir...

Benim bu konuda naçizane bir önerim olacak: Başbakan kendine, atıyorum, Demirel’in fötrü gibi bir alameti farika yapsa da adamlar hiç değilse ne kovalayacaklarını bilseler.

Öyle bir şey olsa, yağcılığı bir sanat dalına dönüştürmek adına her seferinde ayrı türden bir yaratıcılık sergilemek zorunda kalmayabilirler. Üstelik bu sayede, mecburiyetten sahtekárlık da sergilemezler.

Malumunuz, bütün bu hikáyenin en vurucu esprisi, Berdibek’in balyozla objektiflere poz vermesi değil çünkü. Milletvekillerinin o balyozu görmek için kuyruğa girmesi de değil. Balyozun "sahte" çıkması!

Sormayın, meşhur balyozlu açıklama esnasında "hem hastane yüzünden, hem inşaat yüzünden" Güven Hastanesi’ne teşekkür edip şükranlarını sunan (İnşaat olmasa, balyoz nasıl bulunurmuş yoksa?) Berdibek, hastane yetkilileri tarafından çok ağır ihanete uğradı.

Daha "Kutsal balyozu bennn kaptım" haberlerinin buharı tüterken, Başbakan’ın kaldırıldığı hastanenin yetkilileri, Berdibek’in yandaki inşaatta bulunan çok sayıda balyozdan birini hatıra olarak aldığını açıkladı.

AYAKKABI EKSPERİ

Hayatımızda "orijinal balyoz" diye bir şey var artık iyi mi! Hadi buyrun burdan yakın şimdi...

Hüseyin Akar’ın satın aldığı ayakkabıların da kendisine ait olmadığını bizzat Başbakan açıklamıştı, yine hatırlarsanız. Numarası bile Başbakan’ın ayak numarasını tutmuyormuş!

Ayakkabı eksperi, balyoz eksperi... Böyle yeni "uzmanlık dalları" yaratma ihtiyacına kadar gider bu mesele...

Her sanat eksperi de top sakallı olmak zorunda değil ya canım? Bu dönemin yağ sanatı eksperleri de çember sakallı oluverir. Elleri çenelerinde uzun uzun inceleyip: "Hmmm... N’ayır, bu orijinal balyoz değil. Demirinin üzerine füme rengi cam kırıkları yapışmış olması gerekirdi azizim; bunlar bildiğin, şeffaf, adi cam... Ayakkabılardan da şüpheliyim. Bizim Başbakan içe içe basıyor. Bunun topuklar o şekil aşınmamış?"

Başbakan, bu gayretkeş abilerle ilgili ne yapıyor hakikaten merak ediyorum. "Etrafımda çok yalaka var" diye yakın çevresine yakındığı rivayet ediliyor ama bu işlerin herhalde bir getirisi de olmalı ki bu abuk sabuk şovlar, harala gürele devam ediyor.

YA KULLANILMIŞ MENDİL?

Başbakan’ın yerinde olsaydım, ilk iş o balyozu Berdibek’ten ister, alır almaz da kullanmaktan yana siftahı Berdibek’in kafasına indirmek suretiyle yapardım: "Sizin bu saçmalıklarınız yüzünden elálemin ağzına sakız oluyoruz; bize bakıp ağızlarından gayrı yerleriyle gülüyorlar" diye höykürerek bir yandan... Hani "Berdibek, bak senin kafanı kırıyorum, AKP’li yoldaşlar, siz anlayın!" şeklinde Meclis koridorlarını inletmecesine höykürmekten söz ediyorum...

Fakat Başbakan herhálde böyle bir şey yapmıyor. Ne de olsa, bu şekilde bir kötü örnek olsaydı, bir korku efsanesi olarak namı yayılırdı. "Başbakanımız, üzerinize afiyet nezle olmuş; cebinden az da olsa kullanılmış káğıt mendil düşürdü, çerçeveletip makam masamın üzerine astım. Bedri Baykam’ın spermli mendilinden daha değerli bir sanat eseri olduğu kanaatindeyim. Şimdi size bu konuda gururla sırıtarak poz vereceğim" şeklinde bir tavır sergilenmeden önce iki kere düşünülürdü o zaman. Belki o zaman adamlar tırsar, biraz daha az saçmalardı.

Demek ki Başbakan böylesini seviyor. Kimbilir, belki istikbálini göklerde arıyor; gün gelir biz de uçarız elbet diye düşünüyor.

Ne balyozmuş be... İnsan izlerken utanıyor.

Ben de istiyorum o balyozdan. Evet lütfen; tam şuraya; tepeme...
Yazarın Tüm Yazıları