Tamam, her salının da günahını almayalım ama "Salı sallanır" dedikleri kadar da var yani... Misál, geçtiğimiz salı, sallandı da sallandı...
Kırmızı alarm verdirtmecesine doğal afet kıvamında bastıran, Sibirya soğukları ya da her yerler kar beyazına kestiği hálde gayet ironik bir şekilde "kara kış" diye anılan iklim şartlarından dolayı, bir haftaya yakındır, memlekette hayat felç.
Mümkünse evden çıkılmıyor, işe bile gidilmiyor, gidilirse de erken paydos ediliyor...
Gerçekleşmesi gereken açılışlar, paneller, konserler erteleniyor. Üniversiteler ve dershaneler de dahil, eğitim birimleri tatil oluyor. Otoyollar kapanıyor. Kar yağışı, şiddetli rüzgár ve sisten dolayı birçok istikamette hava ve deniz yolu ulaşımı mafiş. Yolu kapalı 10 binlerce köy ve mezra söz konusu ki pek çoğuna elektrik verilemiyor, niceleriyle haberleşme sağlanamıyor. Salı günü, soğuk hava şartları, bir tek şeyi iptal edemedi. Ölüm, cenazeler ve anma törenleri...
Memleketin devlet erkánı, sağdan, soldan, siyasi ileri gelenleri ve aydınları, hangi birine yetişeceğini şaşırmacasına, törenden törene koştu. Buyrun, geçtiğimiz salının gündemi:
Bir gün önce, 120 km. süratle seyreden bir halk otobüsünün biçtiği servis aracında hayatını kaybeden sekiz Dışişleri Bakanlığı çalışanı ve bir çocuğun cenaze törenleri ve Dışişleri Bakanlığı’nda düzenlenen tören...
Kanser belásından kaybettiğimiz, sadece sevenlerinin değil, tüm ülkenin büyük kaybı, Türk solunun birleşim yanlısı neferi, lideri, siyaset tarihinin en düzgün ve zarif, en değerli isimlerinden biri Aydın Güven Gürkan’ın cenazesi...
Beş yıl önce uğradığı silahlı saldırıda beş korumasıyla birlikte hayatını yitiren eski Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve arkadaşları için düzenlenen anma töreni...
13 yıl önce yine bir 24 Ocak günü evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu katledilen ve bugüne dek cinayetinin çözümüne dair utançtan başka bir şey üretilemeyen efsanevi gazeteci Uğur Mumcu’yu anma törenleri... (Utanç derken biz utanıyoruz yani... Yoksa yüzünü kızartanlar bildiğiniz üzre, kızartalı çok oluyor. Milliyet’ten Belma Akçura’nın derlediği haberin spotu, durumun vehametini özetliyor: "Uğur Mumcu cinayetinden sonra 11 hükümet, 7 başbakan, 14 içişleri bakanı değişti. Davayı 13 yılda toplam 6 savcı takip etti. Başbakandan bakana, savcıdan suç örgütü liderlerine kadar herkesin zanlısı oldu. Ancak gerçek katil veya katiller hálá sır.") Bu arada, Aydın Güven Gürkan’ın cenazesine katılanlara, Mumcu cinayeti zanlılarından Mehmet Ali Tekin’e para yardımı yaptığı için hakkında soruşturma açılan Küçükçekmece Kaymakamı H. Osman Emiloğlu’yla ilgili görüşleri soruluyordu, iyi mi! Hayat bizle dalga geçer gibi. Nafile bir ironi silsilesi: Düşünün ki Mehmet Ali Ağca, azat buzat salınıverildikten sonra, hata yapıldığı anlaşılınca, yakalana yakalana Uğur Mumcu Mahallesi’nde yakalanıyor...
Ve akşam, Bir Yudum İnsan’da yad edilen Uğur Mumcu’yu, programın ithaf edildiği, yine aynı sallan-yuvarlan salının sabahı, birlikte yaşadığı sevgilisi tarafından uykusunda sırtından bıçaklanarak öldürüldüğü haberine uyandığımız Mümtaz Sevinç, zihinlere nakşolan o muhteşem sesiyle anlatıyordu. (Başınız sağolsun Nebil.) Son defa...
Umarız böylesi salıların da bir sonu olur. Umudun kar altında kaldığı böylesi salılar, hayat iyiden iyiye anlamsız görünüyor insanın gözüne zira. Oysa, Vega’nın canım "Bu sabahların bir anlamı olmalı" şarkısından devşirmeyle, dua edercesine söyleyecek olursak: Bu salıların (da) bir anlamı olmalı...