Geçenlerde yine bir kaset dolusu röportaj deşifrasyonunu, kanlı ve hicranlı gözyaşlarıyla, uzay boşluğuna doğru uğurladım.
Hey güzel Allah'ım... Bu zavallı mı zavallı, teknofobik olduğu hálde teknolojiye sevdalı kuluna hiç mi acımazsın?..
Gerçi şöyle bir düşününce: Gönül mevzularında da beceri sıfır ama tıpıtıpına benzer hataları tekrarlamak üzere aşk-meşk olaylarına da girip çıkıp duruyoruz. Aman ya, neyse...
Beni gidi yenilmelere doymayan mazohist pehlivan... Hadi bakalım, el mi yaman, ben mi yaman...
Bilmem kaç bin vuruşluk deşifrasyon uçunca, her zamanki gibi etimden et kopmuşçasına bir çığlık attım ve monitörü yumrukladım. Kan sıçramış beynimle toplantı odasına yollandım ve ofur pofur bir sigara yaktım.
Geçirdiğim öfke nöbetine şahit olan bir arkadaş, elinde kahve fincanı, yüzünde müstehzi bir ifadeyle odaya girdi: Sepserin Greta Garbo edalarıyla ağır ağır bir sigara yakıp dumanı yüzüme üfledi ve ‘‘Yine ne oldu?’’ dedi.
‘‘Klasik hikáye’’ diye lafa girip anlatmaya koyuldum: ‘‘Yine röportajı uçurdum. Şimdi kıçımı kırıp kaseti silbaştan çözeceğim. Bilgisayar denen hainle teşriki mesaide bulunduğum on küsur yıl içinde, kendisini okuyacak bir e.t. ya da astronot aramak üzere uçup giden kimbilir kaçıncı yazı bu...’’
‘‘Abu çi çi durumları desene; fenaymış hakikaten’’ buyurdu.
Ben háliyle ‘‘Ne avuç içisi kızım?’’ diye sordum. ‘‘Sana uzay boşluğu diyorum. Sanal álem... Káinat, kara delik... Ne haltsa... Kayıp işte... Yok... Sen mi anlamıyorsun, ben mi anlatamıyorum?’’
Hayatın sırrına ermiş kişilerde görebileceğiniz bir vakarla ‘‘E iyi ya; anladık işte’’ buyurdu... Yetmedi, acayip bir takım hareketler eşliğinde, absürd bir takım sözler telaffuz etmeye koyuldu: ‘‘Abu çi çi... Eslen beslen, abu çi çi... Karşı beri seslen, abu çi çi çi...’’
Sinirlerim zaten laçka, dayanamayıp kıkırdadım: ‘‘Ablacım, sen mi saçmalıyorsun, benim algılarımda mı bir sorun var?’’
Hálime acıdı ve anlatmaya başladı: Sonrası uzuuun bir Mustafa Topaloğlu muhabbetidir... Efendim meğerse Abu çi çi, álemlerin yegáne uzaylı-kovboy-türkücüsü Mustafa Topaloğlu'nun, ‘‘Space'li / Uzaylı’’ isimli albümünde yer alan, kült statüsüne ulaşmış bir şarkısının adıymış.
Üstelik şarkının, Topaloğlu'nun kendisini aşmak adına hiçbir fedakarlıktan kaçınmadığı bir klibi de varmış. Ben ki Topaloğlu'nun müridimsi bir fanıyım; ne hikmetse kaçırmışım...
Bunu müteakip birkaç gün, sırf o klibi görebilmek umuduyla müzik kanalları arasında zapladım. Topaloğlu'nun vaktiyle dediği gibi: ‘‘Ha uzaktan kumanda, ha uzaydan kumanda...’’ Anlayacağınız, sonunda başardım! O müstesna esere rastladım... Ve klibi izlemiş olanlar hak verecektir, yaşadığım illüminasyon sayesinde, hayatımda yeni bir sayfa açtım...
Topaloğlu, aşmış; hakikaten aşmış... Tamam yani, zaten aşmış bir abimizdi de, bu kez algının tunç kapılarını zorlamış...
Klipte, alüminyum folyo rengi bir şıklık sergileyen Mustafa Topaloğlu, ayağında astronot zarafetine ayrı bir parıltı katan rugan ayakkabılar olduğu hálde, ecnebi de ne, muhtemelen Cripton dilinde sözler terennüm ediyor: ‘‘Hey yabani yabani / Kız baksana bu yani / Yine başıma çöktü / Karlı dağın dumani / Bozayisun kafami / Geldi bahar aylari / Sevişmenin zamani / Abu çi çi çi / Abu çi çi çi / Abu çi çi çi / Abu çi çi çi / Eslen beslen / Karşı beri seslen / Geldim bir daha abu çi çi çi / Oyna bir daha abu çi çi çi / Yandım bir daha abu çi çi çi...’’
Elbette ki -ona stüdyo demeyelim ayıp olur- klibin çekildiği uzay boşluğu, Ümraniye Çöplüğü'nden daha zengin bir çeşitlilik arzediyor. Duyan gelmiş: Bir köşede uzaylı kostümü giymiş Tolga Han bildik figürlerinden attırırken, bir köşede Dalton Kardeşler çuf çuf dansı yapıyor. Bir yanda Kızılderililer, bir yanda çiçekli böcekli ront giysili mankenler...
Bu arada Neo Topaloğlu, eşi menendi görülmemiş bir Matrix atılganlığı sergiliyor: Elleriyle Kızılderili oklarını durdurmasını mı istersiniz, vızır vızır mermileri ağzıyla yakalamasını mı... Cüneyt Arkın görse kıskanır; öyle bir performans...
Klibi izlediğimden beri, varoluşsal açıdan yeni bir mertebeye ulaştım. Ahir ömrümün geri kalanında yanarım yanarım, bir tek şeye yanarım: Ne uçan kaçan yazılar, ne aşk meşk, ne bir şey... Abu çi çi'siz geçmiş, nafile günlerimi düşününce, bunlar nedir ki kozmik-kardeşlerim; tey, tey teeey...