Paylaş
İsyanım kime?
İs-te-mi-yo-rum...
Her kim yetkili ise Antalya'ya verdiğiniz Büyükşehir statüsünü lütfen geri alın. Alın ki, şehir kendine gelsin.
‘‘Ne o, kafana saksı mı düştü?’’ diyorsanız, evet doğrudur. ‘‘Son kararın mı?’’ derseniz, evet son kararımdır.
Beni söyleten, dertlendiren ne?..
Antalya'ya ne olduysa, Büyükşehir statüsü tanındıktan sonra oldu. İşler karıştı. Şöyle bir gerilere dönün... Hasan Subaşı dönemine... Mal mülk paylaşımı sırasında çıkan kavgaları hatırlayın... Vay efendim, bana iki dozer az verdin, makam otomobilim neden yok feryatlarını duyun... Subaşı ile İsa Akdemir arasındaki bu paylaşım kavgası öyle bir noktaya geldi ki, her ikisine de seçim kaybettiren nedenler arasında yerini aldı. Üstelik, aynı partiden olmalarına rağmen birbirlerine girdiler.
YETKİ KARMAŞASI
Ben, bir vatandaş olarak, Antalya ‘‘Büyükşehir’’ olmadan önce daha mutluydum. Hiç olmazsa, suyum akmadığında kimin sorumlu olduğunu biliyordum. Veya, delik deşik yolları kimin yamaması gerektiğini de... Ya, şimdi... Herkes topu birbirine atıyor. Belediyelerin danışma bürolarında en çok kullanılan sözcük; ‘‘Derdinizin bizimle ilgisi yok’’...
Diyelim ki, bir belediye sivrisinekle mücadele ediyor, diğer belediyenin sınırına geldiğinde ilaç sıkmaya son veriyor. Belediye sınırını iyi biliyor ama garibim sivrisinek nereden bilebilir. Bilse, kaçıp kurtulacak.
SINIR ÇİZMİŞ
Bir kere, hangi caddenin, hangi sokağın kime ait olduğunu bırakın, hangi kaldırımın kime ait olduğu bile net değil... Her belediye kendisine göre sınır çizmiş.
Misal; bir belediye arozözle ağaçları suluyor. Bir yere gelince suyu kesiyor. Arozözde su bittiği yok, görevli diğer ağacın, başka bir belediyenin sınırına girdiğini düşünüyor. Nerede kuruyan ağaç varsa, hangi belediyeye ait olduğu bilinmediği içindir.
Ruhsat vermede, reklam ilan gelirleri toplamada da yaşanıyor sıkıntılar. 3030 sayılı Büyükşehir Yasası ile 1580 sayılı Belediye Yasası birbiriyle çelişiyor. Büyükşehir ve alt kademelerin görev ve yetki alanları birbirine giriyor.
SUR PROJESİ NE OLDU?
Büyükşehir bir proje hazırladı diyelim... Örneğin, Kültürevi Projesi... Projeyi hayata geçirmek için ne lazım?.. Tabii ki, bir yer... Alt belediye yerimiz yok dedi mi, proje yatıyor.
Şimdi merak ediyorum. Atatürk Caddesi'ndeki derme çatma bazı dükkanların yıkılıp kale duvarlarını ortaya çıkaracak Sur Önü Projesi önümüzdeki Kasım ayında hayata geçirilecekti. Zaman geldi çattı ama hala tek bir hareket yok. Büyükşehir ile Muratpaşa ne yapıyor acaba?..
Bu çelişkileri yazmaya kalksak sayfalar almaz. Kısaca, ben Büyükşehir statüsü kazandığımızdan pek hoşnut değilim.
Tüm bunlara, toplanan vergi gelirlerinden alınacak binde 5 vergi için katlanamam. Çünkü, aylık topu topu 300 milyar için büyükşehir keşmekeşini yaşamaya değmez.
Antalya merkezde 600 bin kişi yaşadığımızı varsayalım. Bölün 300 milyarı bu nüfusa... Devletin adam başı belediye katkısı aylık 500 bin lira eder...
Ben, kendi payıma düşeni istemiyorum.
Fuar turu
ANFAŞ Genel Müdürü Atilla Tekinel, Auto Show'u dolaşırken yakaladı beni; ‘‘Go-Kart'a binip yarışacaksın.’’
Saate baktım, mümkün değil... Çünkü, gazeteye gitmem lazım, misafirim gelecek. ‘‘Belki, sonra olabilir’’ dedim ama nafile... Bu sırada, Pozitif Reklam'dan Haluk Özsevim geldi yanımıza... Haluk, aynı zamanda Antalya Otomobil ve Motor Sporları Kulübü'nün mimarlarından... O, Tekinel'den daha da ısrarlı... Anlattım derdimi ve ikna oldular.
Antalya Expo Center'ı zamansızlıktan bir çırpıda dolaştım. Fuarda, birbirinden alımlı, son model otomobiller, minibüsler, otobüsler vardı ama pek cip göremedim.
Dikkatimi en çok, uzaktan kumandayla otomobillerin motoru çalıştıran bir sistem çekti. Antalya için ideal... Bu sayede, daha araca binmeden klimayı devreye sokarak, yazın bunaltıcı sıcağından kurtulmak mümkün... Bu sistem, aynı zamanda güvenlik için de birebir... Misal; Uğur Mumcu, aracında bu sistem olsaydı, ölmezdi. Belki, Ahmet Taner Kışlalı da... Cihazın fiyatını sordum 250 milyon liraymış... Öyle, ahım, şahım bir para da değil... Ama, TSE belgesi var mı, garantili bir sistem mi derseniz, onları araştırmak lazım...
O karmaşada, Konyaaltı Belediye Başkanı Muhittin Böcek'le karşılaştım. Beni görünce, ‘‘Kilo vermişsin’’ dedi. Doğru, son birkaç ay içinde 10 kilo kadar verdim. Başkan da, kilo açısından biraz hafiflemiş. Benimle kilosu aynı ama, boydan fark attığım için onun en az 5-10 kilo daha vermesi lazım... Bir öğle, çeyrek ekmek arası kaşarlı tost için belediyeye davet etti. Anlaşılan, rejime bir çeyreklik ara vereceğiz...
Paşamız yazıyor
Ahmet Dökdök geçen gün köşesinde, ‘‘Telefondan nefes alamadık. Telefonlar daha çok iki konuda çaldı’’ demiş.
Birinci konu benimle ilgili... Okuyucuları, ‘‘Dursun Gündoğdu ile savaşınız sona erdi mi?’’ diye soruyormuş.
Dökdök, onlara cevap vermiş. Demiş ki; ‘‘Bizim bir çalışmamızı gazetecileğe ters gören ve gazetesinde konu eden meslektaşımızın bu hareketi, kesinlikle kişisel yıpratma amacı gütmemektedir.’’
Hay, ağzına, kalemine sağlık sevgili Ahmet...
Başka ne olabilir ki...
Biliyorsunuz sevgili Dökdök, yani nam-ı diğer Marko Paşa, İnternet'te kendini dul bir kadın olarak tanıtıp gelen mesajları isim isim yazmıştı. Bizde bunun basın ahlakına, teammüllere uygun olmadığını söylemiştik. Yani, insanları kandırarak deşifre etmenin yakışık almadığını vurgulamıştık.
Bazıları, bunu fırsat bilip, meseleyi biz iki dostun arasını açmaya kadar vardırmak istedi. Ama, her ikimiz de bu oyuna gelmedik, gelmeyiz de...
Her ikimiz de biliyoruz ki, gazeteciler de yeri geldiğinde meslektaşlarını eleştirebilmeli...
Çünkü, kendilerini eleştiri dışında tutanların eleştiri hakları olamaz.
Ünlü sözler
‘‘Eleştiriden
korkarsan, bir şey söyleme, bir şey yapma, bir şey alma’’
Hubbord
dgundogdu@hurriyet.com.tr
TELEFON: (0242) 340 38 38
Paylaş