Yaşananlar

Dursun GÜNDOĞDU
Haberin Devamı

İşte, olay bu

PAZAR akşamı Cam Piramit'in önü tıklım tıklım... Piramitle, AS Otel arasındaki o caddede park edecek yer yok.

Kendi kendime soruyorum; acaba, burada insanların ilgisini çekecek ne var diye?..

Çünkü, o bölgede, bu kadar kalabalığı, en son bizim Kadir Dursun'un kurduğu sirk çadırının önünde görmüştüm.

Merak bu ya, arabada yanımda oturan dosta bir bakalım dedim. O dünden razıymış... Arabayı bir yere parkedip daldık parka... Aman, aman, aman... İçerisi dışarından da kalabalık... Muhteşem bir görüntü... Kültür Merkezi ile Cam Piramit'i birbirine bağlayan merdivenli yol tıklım tıklım... Altın Portakal Film Festivali bereketi bu... Sağlı, sollu kurulmuş standlar ana baba günü... Gençler, müzik olan her yerde oynuyorlar. Biz de karıştık kalabalığın arasına... Bazen gençlerle birlikte müziğe eşlik ettik, bazen alışveriş yapanların arasında sergilenen el sanatlarına, kitaplara baktık.

EGZOTİK ÜRÜNLER

Sadece Türk el sanatları yok standlarda... İran'dan tutun Mısır, Çin, Tayland, Hindistan, Pakistan'a kadar çok sayıda ülkeden getirilmiş birbirinden alımlı, egzotik ve bir o kadar da erotik el sanatları var. Ağaç işlemeler harika... Renk renk mumlar muhteşem... Takıların albenisi insanı cezbediyor.

Beyaz eşya, yiyecek içecek standları meraklılarla dolup taşıyor. Bazı dernekler, birlikler, vakıflar standlar kurmuş. Bunlardan bir tanesi de, Sokak Çocukları Derneği... Yani, Umutevi... Uzaktan şöyle bir baktım, Yılmaz Ekmekçioğlu orada... Daha doğrusu, tüm yönetim Umutevi için umut olmuş... Gecenin o saatinde, evi barkı unutmuş, bir şeyler satıp, dernek için üç beş kuruş gelirin peşine düşmüşler. Kolay değil. Çünkü, hayır işi gönül işidir. Bu da gördüğüm kadarıyla onlarda var.

GENÇLERE GIPTA ETTİM

Unutmadan... Sadece onlar değil, Umutevi için çalışıp çabalayan... Yolun karşı tarafındaki stantta, Antalya Genç Skal Kulübü üyelerini gördüm. Skal, İskandinav dillerinde, ‘‘Şerefe, dostluğa’’ anlamına geliyormuş. Umutevi yararına davetiye satan, yürekleri sokak çocukları için çarpan gençlere gıpta ile baktım.

Sonra yüksekçe bir yere çıkıp kalabalığı seyrettim. Düşündüm. Acaba, bu tür güzellikleri, neden hep festival veya başka bir etkinlik adına yaparız da, diğer günleri es geçeriz diye...

‘‘Antalya, gece ölü şehir’’ diyenlerin, o güzelliği görmelerini isterdim. Demek ki, isteyince oluyormuş. Ama, sadece üç beş güne özel bir güzellik olmasın bu...

Biraz daha çeşitlendirip, biri bitince, diğeri başlayan müzikle içiçe bir sergi alanına dönüşse diyorum o park... Kaliteyi ve ciddiyeti korumak şartıyla tabii...

Son kararIm

Yok, yok, bu doktorlar beni öldürecek...

Neden mi?..

Daha ne olsun?.. Bir doktor grubunu, çocuk sağlığı merkezi açtıkları için övdük diye kötü adam ilan edildik. Üstüne üstlük, meslektaşları tarafından...

Acaba, bu doktor grubunu övmek yerine, yerse miydik?.. Mesela, bazılarının içi ferahlasın diye, şöyle bir yazı mı yazsaydık?..

‘‘Yuh size... Ne diye muayenehanelerinizi kapatıp güçlerinizi birleştirdiniz. Öyle paha biçilmeyen alet edavatları ne diye aldınız da halkın hizmetine sundunuz. Antalya'nın sağlık derdi, sizi mi gerdi?’’

Evet, böyle deseydim, ne deontoloji, ne etik karşıma çıkardı.

Adını vermediğim bir doktorun sitem dolu e-mail'ini geçen yazmıştım. Ardından başkaları sökün etti. Biri de Isparta'dan geldi. Dr. Hakan Yaman'dan...

‘‘Bu konularda fikir beyan etmeden önce Türk Tabipler Birliği gibi bir meslek ve sivil örgütüne danışmanız yerinde olurdu. Ya da tıbbi deontoloji nizamnamesini karıştırmanız da sizi bilgilendirecekti. Tıp etiği açısından gerek hekimlerin, gerekse sağlık kuruluşlarının doğrudan ve dolaylı olarak reklamının yapılması pek tavsiye edilmemektedir ve ahlaki bulunmamaktadır. Bu nedenle meslektaşımın size yazmış olduğu yazıyı hafife almak yerine dikkate almanız ve bundan sonra yapacağınız yorumlarda daha dikkatli temkinli olmanız kanaatimce uygun olacaktır.’’

DOKTORUN SİTEMİ

Üfff...

Ne e-mail be... Neyse, buna da şükür, doktor bey, sitemini uzaktan uzağa yapmış. Derdini ya yanıma gelip anlatmaya kalksa ne olacaktı halim... Sonunda, şöyle okkalı bir Osmanlı tokadı da çakardı herhalde...

Bundan sonra e-mail göndereceklere, telefon edeceklere peşin peşin şunu söylemek istiyorum. Ve, bu işe burada noktayı koyuyorum. Beni kızdırmadıkları sürece... Ben, Antalya için, hele hele sağlık için, kim ne yaparsa yapsın yazarım. Kötüyse kötü, iyiyse iyi... Deontoloji imiş, etikmiş anlamam. Daha geçen gün, tıp dalında dünyaca ünlü gururumuz Gazi Yaşargil, Cumhurbaşkanı tarafından Köşk'te ödüllendirildi. Gazetelerde boy boy fotoğrafları çıktı. Bu onun reklamı mı oluyor?..

Ankara'da Başkent Hastanesi'nin sahibi Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın, bırakın onu, en yakınımızdaki Akdeniz Üniversitesi'nden Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu'nun yaptığı başarılı böbrek nakillerini az yazmadık. Onların reklamı mı oldu şimdi...

Karpuzoğlu'nun doktorluk yönünü övdüğümüz kadar yöneticilik yönünü yerdik.

Her ne kadar sizin deontolojik kurallar ve etik anlayışınız onu emrediyorsa da benim beynim, mantığım, mesleki ahlakım bunu yapmamı gerektiriyor.

Bu böyle biline...

Ünlü sözler

‘‘İnsanlar başaklara benzerler, içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler.’’

Montaıgne

dgundogdu@hurriyet.com.tr

TELEFON: (0242) 340 38 38

Yazarın Tüm Yazıları