Paylaş
Necmi Hoca aday olamaz
ARAYAN üniversiteden bir dostum. ‘‘Sana, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 34'üncü sayfasını fakslıyorum’’ diyor. Nedenini soruyorum. Verdiği cevap oldukça kısa; ‘‘Oku ve hemen beni ara’’...
İlginç biridir benim arkadaş... Heyecanı ve başkasını heyacanlandırmayı pek sever. Dediğini yapıp, geçtiği faksı pür dikkat okuyorum. Ama, hiçbir anlam veremiyorum. Sadece rektörlük seçimleriyle ilintisi olabileceği düşüncesi ağır basıyor o kadar.
Telefona sarılıp arıyorum. Daha, ‘‘Okudum, ama...’’ der demez, ‘‘Bak, beni iyi dinle’’ deyip başlıyor anlatmaya;
YÜKSEKÖĞRETİM KANUNU
‘‘Yükseköğretim Kanunu'nun 36'ncı Maddesi, üniversitede devamlı statüde görev yapanlar ile üniversitede kısmi statüde görev yapanların çalışma esaslarını belirler. Yani, üniversitede tam gün çalışanlar ile yarım gün (Part-time) çalışanlar aynı haklara sahip değillerdir. Şimdi, önündeki fakstan part-time çalışanlarla ilgili (b) bölümünü oku...’’ Karşımdaki arkadaşım ama serde hocalığı da varya bir öğrencisi gibi dediğini yapıyorum. (b) bendini yüksek sesle okuyo
rum; ‘‘Üniversitede kısmi statüde görev yapanlar rektör, dekan, enstitü ve yüksekokul müdürü, bölüm başkanı olamazlar, bunların yardımcılıklarına seçilemezler.’’
‘‘Tamam’’ diyor bizimki, lafımı kesip konuşmaya kendi devam ediyor;
‘‘Bu maddeye göre, üniversitede yarım gün çalışan, yani, öğleden sonra muayenehanesine gidip hasta bakan profesör rektör olamıyor. Peki, şimdi dikkatli cevap ver. Aşağıdaki rektör adaylarından hangisi bu kapsama girmektedir. a-) Yaşar Uçar, b-) Yakup Alıcıgüzel, c-) Necmi Değer...’’
Duyduklarına inanamıyorum. Hemen, Yükseköğretim Kanunu'nu beraberinde getirmesini söyleyip bir yerde buluşmayı öneriyorum. Yarım saat sonra 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu'nu da kapsayan 679 sayfalık, ‘‘Yükseköğretim Mevzuatı’’ elime geçiyor. 6 Kasım 1981 tarihinde yürürlüğe giren kanunun rektör seçimleriyle ilgili bölümünü bulduktan sonra bir çırpıda okuyup arkadaşa soruyorum;
KİM REKTÖR OLAMAZ?
‘‘Peki, şimdi sen cevap ver. Bu durumda hangi profesör seçilse bile rektör olamıyor.’’
Arkadaş, beni hiç uğraştırmadan cevap
veriyor;
‘‘Kim olacak, Prof. Dr. Necmi Değer... Kendisi kardiyolog... Şu anda muayenehanesi var. Sabah, üniversitede, öğleden sonra muayenehanesinde... İki yıl önce part-time çalışma kararı almış. Bu süre 17 Temmuz'da doluyor. Ancak, o tarihten sonra aday olabilir. Devamlı statüye geçmenin de kuralı var. Bağlı bulunduğu ana bilim dalına müracaat edecek. Eğer, orada boş bir kadro var ise üniversite olumlu görüş bildirecek. Yükseköğretim Kurulu da karar verecek. Yani, bu sürecin tamamlanması aylar alacak. Seçimler 16 Haziran Cuma günü olduğuna göre, Necmi Bey'in işi zor değil, imkansız. Hatta, kanuna göre aday bile olamaz.’’ Peki, bu durumda neler olacak?..
Prof. Dr. Necmi Değer adaylıktan çekilecek mi?.. Çekilmez ise kendisine verilen oylar boşa gitmiş olmayacak mı?..
Çünkü, her şey açık seçik ortada... Yasa açık kapı bırakmamış....
Tabii, bu olayın bir düşündüren yönü de var. Onu da arkadaşın yorumundan vereyim; ‘‘Şimdi, rektörlük, adayların resmi başvurusunu yaptığı makamdır. Kanun ortada iken, aynı zamanda aday olan rektör Yaşar Uçar, bu adaylığa neden evet demiştir?.. İki ihtimal var... Birincisi; Yaşar Uçar, gerçek
ten kanunu bilmemektedir. Ki, bu çok zayıf bir ihtimaldir. Bir üniversitenin çalışma eseslarını belirleyen maddeyi bilmeyen rektör nasıl olur?.. İkinci ihtimal; Yaşar Uçar, rakibi Necmi Değer'in adaylığını bilerek kabul etmiştir. Eğer, Prof. Dr. Değer seçimleri kazanırsa, YÖK'ten veya Cumhurbaşkanlığı'ndan veto yiyeceğini, dolayısıyla görevin yeniden kendisine verileceğinin hesabını yapmıştır.’’
Böyle diyor bizim arkadaş... Siz, arkadaşımın bu ihtimallerine dilediğiniz senaryoları ekleyebilirsiniz. Ancak, şu bir gerçek ki, cuma günü yapılacak bu seçim, öncesiyle, sonrasıyla çok tartışılacak. Ben öyle görüyorum.
Trafik lambası
Ne zamandır, yazayım, yazayım diyor, ama fırsat bulamıyordum. Bizim İlkay Manış, benden önce davranmış... Ercihan Sarı adında bir vatandaşın, benim de mustarip olduğum şikayetini, ‘‘Derdiniz ve Çözümleri’’ köşesine taşımış. Olay şu; Şehiriçinde arabanızla seyrediyorsunuz diyelim. Hangi kavşakta durursanız durun, trafik lambasını göremiyorsunuz. Görmek için vatandaşın dediği gibi cama yapışmak zorundasınız.
Çözüm zor mu?..
Değil...
Sarı, kırmızı, yeşil ışığın bulunduğu direğin orta yerine, mini lambalar yerleştirmekle hallolabilecek bir sorun bu... Benim dediğim uygulama, Aksu girişinde var... İşte, yapılacak olan da o... O zaman, ne insanlar cama yapışıp kendisini helak eder, ne trafiği aksatır. Ne de, arkadan, ‘‘Yürüsüne kardeşim’’ uyarıları eşliğinde, klakson sesleri duyar.
dgundogdu@hurriyet.com.tr
TELEFON: (0242) 340 38 38
Paylaş