Paylaş
Elektrik tarikatı
Alman turist, yanındaki Türk arkadaşına, sokak ortasında ellerini açmış elektrik duası eden imamı gösterip sorar;
- Kim bu?
Bizimki cevap verir;
- O imam efendidir
- Peki ne yapıyor?
- Dua edip elleriyle gökyüzünden enerji topluyor. Biraz sonra o enerjiyi elektrik olarak evlerimize verecek, biz de karanlıktan kurtulacağız.
Turist şaşırır... Dönüp bozuk türkçesiyle şöyle der bizimkine;
- İmam efendi dediğin bir barajdır, yoksa bir trafodur.
* * *
İmam duasını sürdürürken, devriye görevi yapan bir polis otosuna merkezden telsiz anonsu geçer;
- Merkezden 10.50'ye... Güvenlik Mahallesi'nde bir grup sokak ortasında eylem yapıyormuş, olay yerine intikal edin tamam...
Ekip, hemen belirtilen noktaya gidip ilk gözlemini merkeze aktarmaya başlar;
- 10.50'den merkeze... Olay yerine geldik. Bir imam ve etrafında kalabalık toplanmış bir şeyler yapıyor.
Merkez telaşlanır;
- Hangi tarikata mensuplar?
- Bilmiyoruz
- Oradaki müritlere sorup öğrenin?
Ekipteki bir polis, kalabalığın arasına dalıp eylemcilerden biriyle konuştuktan sonra merkezi yeniden anons eder;
- Merkez, tarikat meselesi tamam...
- Neymiş?
- Elektrik...
Merkezdeki şaşırır...
- Ne elektriği yahu?.. Elektriğin de tarikatı mı olurmuş?..
Ekipteki cevap verir;
- Tarikat değillermiş tamam... Eylemciler elektrik istiyorlarmış tamam...
Merkezdeki görevli, gevrek gevrek güldükten sonra yeni emri anons eder;
- Hepsini toplayın tamam... Emniyete getirin tamam... Bizde elektrik çok tamam...
* * *
Şaka bir yana, yağmur duasını biliyordum da, elektrik duası olayına ilk defa şahit oldum. Hem de Antalya gibi bir yerde... Dünya kenti diye övündüğümüz cennet mekanda...
Yazık... Elektrik işinde işimiz Allah'a kaldıysa gerçekten yazık... Bu memleket, ne politikacılar yetiştirdi... Kimleri seçip Ankaralara mebus olarak gönderdi... Onlardan çoğu bakan, hatta birkaçı enerji bakanı bile oldu. İlk misal; Deniz Baykal... İkinci misal; Veysel Atasoy... Ama, hiçbiri elektrik işini bir türlü çözüme kavuşturamadı.
Peki, bu eylem bir umut olur mu?.. Yani, elektriklerimiz artık zırt pırt kesilmez, artık karanlıkta kalmaz mıyız?.. Biraz zor...
TEDAŞ'tan açıklama
Çünküüüü... Eylemin olduğu gün Antalya TEDAŞ'tan yazılı bir açıklama yapıldı.
Dendi ki; ‘‘Bilindiği gibi arıza ihbarları 186 nolu telefona bildirilmektedir. Ancak, bu telefonun sürekli meşgul olduğu şeklinde zaman zaman vatandaşlardan şikayet gelmektedir. Halkımızın bu arıza ihbar telefonlarını çok araması nedeniyle mevcut 12 hatlı arıza kayıt sistemi kapasitesinin artırılması için çalışmalara başlanmıştır.’’
Bana göre, bunun Türkçe meal-i şu; Ey vatandaş... Bu arızalar devam edecektir. Hem de artarak... Onun için, sizler sık sık bizi arayacak ve bulamayacaksınız. En azından kafayı yememek için başvuru telefon sayısını artırdık.
Bu aynen şuna benziyor. Hatta, Beyaz bir şovunda söylemişti de, çok gülmüştük. Karayolları, yol kenarlarına uyarı levhaları koyar da, ‘‘Dikkat kaygan yol’’ veya ‘‘Dikkat, taş düşebilir’’ diye uyarır ya... Yolu rehabilite etmek, taş düşmesin diye önlem almak yerine, levha koymak kolaydır çünkü... Sorumluluktan kurtuluştur. TEDAŞ'ın ki de aynı o hesap...
Tabela ayıbımız
Elektrik sıkıntısı var, yok değil... Üretim tüketime yetmediği gibi, dışarıdan da satın alıyoruz. Şimdi de, nükleer santraller kurarak buna çözüm arayışı içindeyiz.
Bu kadar sıkıntıdayız ama har vurup harman savurmakta da üstümüze yok. Bilmem dikkat ediyor musunuz?.. Geceleri Antalya sokaklarına çıkıp şöyle bir dolaşın... Ne demek istediğimi anlarsınız. Çirkin, çirkin ışıklı tabelalardan söz ediyorum.
Binaların tamamı öyle... Bir eczane, tam 11 tane, ‘‘Eczane’’ yazdırmış kapısına, sağına, soluna... En rezili ise marketler... Neredeyse üst üste ışıklı tabelalar... Birbirine tezat renkler...
Bu işin görüntü kirliliği tarafı... Bir de israf yönü var... Meseleye genel tüketim içinde baktığınızda tabelaların tükettiği enerji devede kulak gibidir. Ama, bu işe bir çekidüzen verildiğinde göz zevkimiz bozulmayacağı gibi bir tasarruf da etmiş oluruz.
Ayrıca, ışık kirliliği yüzünden gözlem yapamayan Bakırlıtepe'deki bilim adamlarımız biraz rahatlar...
Mumcu'yu andık!
24 Ocak'ta Cumhuriyet Meydanı'ndaydım. Uğur Mumcu'yu anmak için orada toplananların arasında... Demokrasi Platformu organize etmiş töreni, Antalya Gazeteciler Cemiyeti duyurusunu yapınca gittik. Kaç kişi miydik?.. Sağdan say 50, soldan say 100 kişi...
Ne bu kalabalıktan hoşnut kaldım, ne konuşmalardan... Çünkü, mikrofon yoktu, caddeden geçen araç gürültülerinden duyamadım.
Bir okur faks geçmiş. Daha doğrusu dalgasını... Fazla söze gerek yok diyerek, o faksı aynen vereyim; ‘‘Meydanda bir avuç insandık. Ellerimizde karanfillerimiz Atatürk Anıtı'nın önünde toplaştık. Çevreci olduğumuzdan gayet sessiz ve sakin bir anma yaptık. Anlayacağınız gürültü kirliliği olmasın diye tüm becerimizi ortaya koyduk.’’
Demek ki, biz dağıldıktan sonra CHP'liler gelmiş. Büyükşehir Belediye Başkanı Bekir Kumbul konuşmuş... Devamı, bana faks gönderen okurdan;
‘‘Bu arada, CHP'nin bir arabası geldi, sevindik. Ne de olsa hoparlöründen ses çıkacaktı. Ama, o da fos çıktı. Sayın Kumbul konuştu mu, pandomim mi yaptı belli olmadı.’’
Bir anma işini elimize yüzümüze bulaştırdık anlaşılan. Gruplar böyle bölünür, ayrı ayrı törenler yapılırsa, bu işin olacağı budur...
dgundogdu@hurriyet.com.tr
TELEFON: (0242) 340 38 38
Paylaş