Paylaş
Oyum çelenge
Yaz ama öldürme
Antalya'daki matbuat takımından bazı arkadaşlar, hakikaten artık yazı falan yazmasın... Bazen komik duruma düşüyorlar, bazen de yazdıkları ile insanı ürkütüyorlar.
İki kişinin kaleminden, birbiri ardına çıkan iki yazı, beni bu satırları yazmaya zorladı.
Yazılardan biri Yeni İleri'den Ali Tongülüs'ün... Nam-ı diğer; ALÜS'ün... Yazısı uzun ama, üç aşağı beş yukarı dediği şu; ‘‘Pazar günü Kundu'ya pikniğe gittim. Bir de baktım ki karşımda Topkapı Palace... İçeri girmek istedim, beni almadılar. Ne yani, biz piknik yapamayacak mıyız?’’
Ve, sonrası malum. Vermiş veriştirmiş tesise ve yöneticilerine...
MANGALLA GİRİLMEZ
Ey sevgili Alüs, pikniğe gidiyorsan Topkapı Palace'de işin ne?.. Trilyonlar harcanmış bir tesise elinde mangalla kim giderse gitsin almazlar... Hele, hele plajında o mangalın dumanını tüttürmezler. Ki, Konyaaltı'ndaki Halk Plajı'nda bile bu yasaktır.
Eğer, hiçbir şey bilmiyorsan patronuna sor... Bak, onunda güzel mi, güzel bir tesisi var.
Topkapı'ya kızgınlığın sadece pazar günkü mangal meselesi ise yanlış. Önemli başka bir nedeni varsa, biz de bilelim. Haklıysan da peşinden gidelim.
Neyse, ALÜS'ü bırakıp gelelim diğer vatan evladına...
Bu beyefendi de, Akşam'da yazar... Onun adı; Mevlüt Yeni... Soyadına bakmayın kafası biraz eskicedir.
KAFASI BİRAZ ESKİCE
Nereden mi bu kanıya vardım?.. Son bir yazısından... Okudum ve inanın ürktüm. Yazısında özetle diyor ki; ‘‘Oruç tutmayanlar lokantalarda şimdi ulu orta yemek yiyor. Oruç tutanlara saygı kalmadı. Eskiden ramazanda lokantaların perdeleri yemek yiyenler görünmesin diye kapatılırdı. Şimdi neden bu yapılmıyor.’’
Böyle bir üslupta gidiyor yazı...
Benim gazetecilik anlayışım; uzlaşmacı, barışçı, dini inançlara saygılı, taraflara ve olaylara eşit mesafede yaklaşmayı gerektirir.
Bunları gözardı eder ve oruç tutanlarla, tutmayanları karşı karşıya getirirsen, bu işin adı gazetecilik olmaz. Efendiler... Şunu itiraf etmeliyim ki, sizin yaptığınız yazarlık değil, aslında tam azarlık...
Ben çok güldüm
Aşağıdaki hikaye, e-mail'den... Bilgi işlemden Orhan Fer göndermiş. Ben çok güldüm, size de hararetle tavsiye ederim.
Iki Yahudi arkadaş Moiz ve Aron, tüm paralarını moda olacağını öğrendikleri haki renk kumaşa yatırdılar. Piyasadaki tüm haki renk kumaşları topladılar. Ancak, kimse kumaşla ilgilenmedi bile. İki kafadar iflasın eşiğine kadar geldi. Artık bıçağın kemiğe dayandığı bir gün kapı
çaldı ve içeriye bir albay girdi:
‘‘Sizde’’ dedi, ‘‘Haki renkte kumaş var mı?''
Kulaklarına inanamadılar. Hemen atıldılar:
‘‘Evet albayım var, gösterelim’’ dediler.
Albay, dikkatle kumaşları inceledi.
‘Çok beğendim’’ dedi ve ekledi; ‘‘Erlere 200 bin, subaylara 50 bin adet haki renkte elbise yaptıracağız. Ancak, generalimin de oluru lazım. Bana bir parça numune verin. Beğenmezse yarın 12.00'ye kadar telgraf çeker iptal ederim. Eğer, telgraf gelmezse kumaşları kesip imalata başlayabilirsiniz.’’
O gece bitmek bilmedi. Ertesi gün saat 11.00, 11.30, 11.45, gözleri yolda, korku ile postacıyı beklediler. Gelmesin diye dua ederek. 12'ye 5 kala postacı sokağın köşesinde
gözüktü
‘‘Belki bize gelmiyordur’’ diye ümitlendiler. Ancak, postacı gelip kapılarını aldı.
Moiz, büyük bir kederle koltuğa çöktü. Aron da çaresiz kapıyı açtı. Postacının elinde bir telgraf vardı.
Aron titreyen elleri ile telgrafı açtı, okudu ve sevinçle arkadaşına seslendi:
‘‘Müjde Moiz, baban ölmüş!’’
Ünlü sözler
‘‘İftira eşek arısına benzer. Onu ilk darbede
öldüremeyecekseniz hiç dokunmayınız.’’
H. W. Shaw
Paylaş