Yaşananlar

Dursun GÜNDOĞDU
Haberin Devamı

Yok öyle yağma

‘‘Sorumlu gazetecilik gereği’’...

Tüm akan suları durduran bir cümle. Genelde bir açıklama veya yalanlama gönderen haberin muhatabı her kimse o kullanır bu cümleyi... Metnin en vurucu cümlesidir. Ve, tatlı gibi sona saklanır. Onun içindir ki, yazılan bu tür metinlerin şöyle bitmesi adettendir; ‘‘Bu açıklamamı sorumlu gazetecilik gereği yayınlayacağınızı umuyorum.’’

Ben de geçen gün böyle bir yazı aldım. Aman, neme lazım, yayınlayım da sorumsuz gazeteci olmayayım diye düşündüm.

Metni gönderen tanıdık biri... Avukat Fahrettin Köken... Aynı zamanda, Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili...

Açıklamayı, geçen günkü yazımda bahsettiğim iki garip adamdan biri olma sıfatıyla göndermiş. Ben, Fahrettin Köken'in seçimlerden önce sade bir vatandaş iken Migros'a karşı çıktığını, projenin iptali için dava açtığından söz etmiştim. Belediye yönetimine gelince de tavır değiştirip projeye onay verdiğini yazmıştım. Bunu yapmakla iyi de ettiğini, hatta sonunda doğruyu bulduğunu söylemiştim. Bu uzun yazının bir yeri de şöyleydi; ‘‘Zat-ı muhterem hanyayı Konya'yı koltuğa oturduktan sonra anladı.’’

Köken, bu satırlara alınmış ve bir açıklama göndermiş. Şöyle bir açıklama;

‘‘Seçimlerden önce Migros'a yer tahsisine yönelik işlem için Antalya İdare Mahkemesi'ne dava açtığım doğrudur. Mahkeme bu konuda istediğim yürütmeyi durdurma kararını reddetmiştir. Ardından İdare Mahkemesi'nin kararının bozulması için Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurdum. Bölge İdare Mahkemesi de işlemi hukuka uygun buldu. Talebimi reddetti.’’

Kısaca, iki darbe birden yemiş Köken... İki idare mahkemesinden biri başvurusunu reddetmiş, diğeri o reddi tastiklemiş. Çifte kavrulmuş bir karar çıkmış ortaya... Köken, onu da açıkça itiraf ediyor. Hatta bunu ifade şekli şöyle;

‘‘Bu olay, imar konusunda kaybettiğim belki de tek davadır.’’

Ve, yazıyı bir savunma yaparak bitiriyor:

‘‘Büyükşehir Belediyesi, mahkemenin bu kararlarından sonra Migros dosyasını yeniden ele aldı. Kamunun çıkarları, bölgedeki doğal ve tarihi yapı göz önüne alınarak iyileştirme yapıp yeniden düzenledi. Olay bundan ibarettir.’’

Ne kadar güzel...

Olay bundan ibarettir demek ne kadar da kolay... Koskoca bir yatırımı bir yıl, iki yıl haybiye engelle, sonra, ‘‘Olay bundan ibarettir’’ de, ve işin içinden sıyrıl...

Yok öyle yağma...

Beyler... Antalya'daki yatırımları engelleyerek bir yere varamayız. Köken, bu ve buna benzer bir sürü yatırımı, sırf Hasan Subaşı'ya muhalefet etmek için yargıya taşıdı. Mesela; Konyaaltı Projesi'ni... Mesela; Kültür Parkı'nı... Mesela; Otogar'ı... Son olarak da Migros'u... Hepsinin yapımı gecikti, hepsinde de olan yatırımcıya oldu. Daha doğrusu, o yatırımlardan mahrum kalan Antalyalılara...

Nasıl bizim bir, ‘‘Sorumlu gazetecilik gereğimiz’’ varsa ve gereğini yerine getiriyorsak, sizlerinde birer, ‘‘Sorumlu yöneticilik gereği’’ olmalı...

Ve, sizler de yerine getirmelisiniz.

Bunun şekli nasıl olmalı diyorsanız, karar sizin...

Noel Baba salatası

Domates, biber, patlıcan bir kentin amblemi olur mu?.. Bunlardan olsa olsa salata veya güzel bir yemek olur. Mesela, karnıyarık... Bir de en fazla olacağı Antalya Hal Müdürlüğü'ne amblem... Ben de, ilk gördüğümde olmaz demiştim zaten... ‘‘Olur’’ diyenlere de, ‘‘Diyelim ki olur. Peki, bu Noel Baba'sı ile ünlü Kale İlçesi'ne bu yakışır mı?’’ diye sormuştum.

Bunu niye yazıyorum. Çünkü, dünya milletlerinin paylaşamadığı bir ünlü simanın mezarı ile kilisesinin bulunduğu Kale, sonunda amblemini değiştirdi. Noel Baba ilçenin simgesi oldu. Haberi de başkan Adnan Genç kendi arayıp verdi, ‘‘Sana yeni amblemimizi fakslıyorum. Bakalım beğenecek misin?’’ diye...

Hoş olmuş. En azından, bu amblemi görenin kafasında artık Kale, daha doğrusu yaygın adıyla Demre çağrışım yapacaktır. Sebze hali değil...

Bu duyarlılığı için Genç'e benden kocaman bir bravo...

Çünkü, aklın yolu bir...

Batu'lu geceler

Dedikodulu Meyhane'deyim. Masamda, bizim ‘Enfraruj’ Salih Uçar, gecelerin yakışıklı muhabirleri Göksel Yapar ile Volkan Gürak var... Bir de, Elif Çokgezen... Gördüğüm kadarıyla meyhanenin eli, ayağı, gözü, kulağı... Kısaca herşeyi...

Dedikodulu'ya ilk kez gidişim... Buranın sahiplerinden sevgili Murat Varol, gelmemi çok istemişti ama kısmete bakın ki, ben gittiğim gece o yoktu... Ama, sağolsun ortağı Ümit Doğan onu aratmadı...

Mekan, Ally'nin içinde bir mekan... Öyle ahım, şahım bir mekan da değil... İstanbul'dakini, Çeşme'dekini bilmem ama, buradakinin pek şatafatı yok. Bildiğimiz mumlarla aydınlatılan, ahşap ağırlıklı bir meyhane... Bence, bu tür mekanları başarılı kılan, sandalyesi, masası, tabağı ve çanağı değil tabi ki... Başarıda birinci öncelik işletme... İkincisi bunun bir parçası olan personel ile yemek kalitesi... Ve, bence en önemlisi sahnesi... Yani, sahnede sanat icra eyleyenler. Dedikodulu'daki fasıl bildiğimiz fasıl... Ama, sanatçı bildiğimiz sanatçılardan değil... Hani, ‘‘Müthiş sahnesi var’’ derler ya... İşte, öyle biri... Adı; Batu... Amerika'da yaşıyormuş. Bir kaç aylığına gelmiş. Sahnelerin gediklisi Huysuz gibi müşteriye laf atmaya bayılıyor. Onu farklı kılan da zaten o... Hele bir de aradan zaman geçse ve insanları yakından tanısa, bakın siz onun sahnesine...

Sevgili Murat ve Ümit, bakalım onu Antalya'da tutmayı başaracak mı?.. Başarırlarsa, hem kendileri, hem Antalya gecelerinin müdavimleri kazançlı çıkar...

Yazarın Tüm Yazıları