Paylaş
İnsan yaşarsa devlet yaşar,
İnsan yaşarsa şehir yaşar;
Bunu bilmeyen, itiraz eden var mı?
İNSANI YAŞAT
İnsanı yaşatabiliyor muyuz?
Yaşlanarak veya hastalanarak ölmelerin dışında basit bir hesap yapalım.
Son 10 yılda;
100 bine yakın insan trafik kazalarında,
30 bin kişi iş kazalarında,
15 bin de ev, av, spor kazalarında, abuk sabuk olaylarda yaşamını yitirmiş.
Rakamları yuvarladığımızda 150 bin can yapıyor.
Yüzbinlerce yaralı, oluşan engelli ve bozulan yaşam kalitesinden bahsetmedim.
Hesaba madde bağımlılığı ve kullanımıyla ilgili sonuçları, manevi ve moral hasar, işgücü ve ekonomik kayıpları dahil etmedim.
TERÖR MÜ, KAZALAR MI?
Şimdi daha geniş açıdan bakalım;
Terör mü, trafik ve iş kazaları mı daha can yakıcı?
Hangisi daha sorunlu, ne dersiniz?..
*
Bunca kaza, bunca ölüm incelendiğinde bu ülkede insan canının beş paralık bir değerinin olmadığı kuşkusuna kapılmamak mümkün değil!..
GÜVENLİK KÜLTÜRÜ
Oysa bu ölümlerin % ‘ı 90 basit ve bilinen tedbirlerle önlenebilirdi aslında.
‘Güvenlik kültürü’ benimsetilmeli…
*
Trafik kazalarının detaylarına bakıldığında şehir içinde daha çok kaza ve ölümün olduğu anlaşılır.
Ve yayalara gereken değerin, önemin verilmediği görülür.
Şehir içlerinde öncelikli olan hala otomobiller!..
*
Kaldırımlar, caddeler, kavşaklar, geçitler, ışıklar, tretuvar yükseklikleri, çizgiler, ışıklar, uyarıcı levhalar, yön tabelaları yayalar ve yaya davranışları dikkatlice düşünülerek planlanmalı.
‘Yasal gereklilikler tamamlansın yeter’ anlayışını bırakmalı.
Standart, kalite veya işlevler düşünülmeli.
Trafik kültürü oluşmalı.
Yayalarımız değerli hale getirilmeli.
*
Trafik ve iş yaşamında öncelikli olmak üzere hayatın tüm alanlarında güvenlik kültürü ve saygılı yaşama bilinci bu topraklara geldiğinde sanırım yüzbinlerce insanımızı daha kaybetmiş olacağız!..
*
Yaşadığımız şehirlere;
Marka Kent,
Sağlık Kenti,
Spor Kenti,
Sanat Kenti,
Ticaret Kenti,
Sanayi Kenti,
Tarım Kenti,
Turizm Kenti,
Tarih Kenti,
Kültür Kenti,
Termal Kent,
Eğitim Kenti,
Kongre Kenti,
Vs.. vs.. diyerek yaptığımız komikliklerin yaşandığı kentlerin çoğunda benzeri sorunlar ile karşılaşılıyor aslında!..
MARKA KENTİN LALESİ
Bursa tarihi bir kenttir.
Politikacılara göre ise ‘Marka kent’ veya ‘Avrupa kültür Başkenti’dir.
Kentlerimizin kaç tanesi bu tanımlamaları hak ediyor dersiniz?
Ben bu Marka kentlere ölürüm!
*
Bursa’nın bir de logosu var;
Lale..!
Ne alaka dedik zamanında, ama duyan olmadı!
Çınarı, kestaneyi, şeftaliyi, iskenderi, ipek böceğini, tekstili, Uludağı, şelaleyi beğendiremedik…
Markaymış, logoymuş!..
Lale sahipsiz kaldı bugünlerde,
Lale devri bitti çünkü!..
YAYAYA EZİYET
Şimdi bu marka kentin kalbinde, en geniş caddesi Atatürk caddesinde, yani Çatalfırın’dan Heykel’e çıkarken bir tane yaya geçidi yok.
Yayalar için trafik ışığı yok!
Yaya geçidi ve çiziler yok!..
*
Tarihi Tiyatro, Kent Müzesi, Valilik ve Belediye binaları, Orhan Camii, Koza han, Ulucami ve Kapalı çarşının yer aldığı Bursa’nın en değerli bölgesinde insanlar caddeden, karşıdan karşıya geçemiyorlar.
Tehlikeleri göze alarak, araçlar arasında dans ederek karşıya geçiyorlar.
ÇARŞI KAZANSIN, YAYA ÇILDIRSIN
Caddenin altına yapılmış 3 yer altı çarşısı kazansın diye insanları yer üstünde karşıdan karşıya geçirtmiyorlar.
Kaldırımlar demir parmaklıklarla zapturapt altına alınmış…
Yaşlı, genç, engelli, çocuk, hamile illa merdivenleri kullanıp yer altına inip, çarşı içinden yürümeli!..
Asansörler etkili kullanılamıyor.
*
Ulu camiye sabah namazı için giderken yaya geçidi ve ışık olmadığı için o caddede kaç yaşlı hayatını kaybetti biliyor musunuz?..
Durmalı bu eziyet!..
*
Engelli yolları konusunda sınıfta kaldık.
Bari yayaları koruyalım, olmaz mı!..
*
Yayalar için insani düzenlemeler yapılmalı, o tarihi mekanlara kolaylıkla ulaşılmalı.
Yayalara özgürlük dersem yanlış anlaşılır mı?!
Yayaların can güvenliği için önlemler alınmalı diyelim o zaman...
Paylaş