Tıp dilindeki adıyla ‘‘diabetes mellitus’’ yani şeker hastalığı, adında şeker olmasına rağmen sevimli bir hastalık değildir. Çünkü kronik ve ilerleyici özelliği olan bu hastalığın kesin tedavisi yoktur ve iyi kontrol edilmediğinde birçok sağlık sorununa yol açar.
Bu sağlık sorunları da kalp krizi, felç, damar tıkanıklığına bağlı olarak bacak kesilmesi, böbrek yetmezliği ve körlük gibi çok önemli sorunlardır.
ARDINDA çok önemli sağlık riskleri taşıyan şeker hastalığa karşı tıbbın yapabileceği tek şey, hastalığı kontrol altında tutmak. Hastalığın kontrolünde ilaç kullanmak, beslenmeyi, vücut ağırlığını ve yaşam biçimini düzenlemek ve belirli aralıklarla doktor muayenesi, önemli yer tutmaktadır.Bunun başarılabilmesinde ilk basamak hastalığı iyi tanımaktan geçer.
DiYabetin oluşumu
Gıdalarla aldığımız şekerler, unlar, nişastalar yani özetle karbonhidratlar, sindirim sisteminde parçalanarak glikoz haline dönüşür ve kana karışır. Pankreas bezi tarafından salgılanan insülin hormonu, glikozun enerji şeklinde kullanılmasını sağlar. İnsülinin yetersizliği durumunda vücut, glikozu enerji şeklinde kullanamaz ve kandaki glikoz düzeyi artmaya başlar. Kandaki glikoz düzeyinin artması öncelikle kan damarlarının hasarlanmasına yol açar. Damarları tıkanan organlar da bunun sonucunda zarar görmeye başlar. Diyabet hastalarını için bir diğer sorun da, glikozdan sağlayamadığı enerjiyi, yağ ve benzeri diğer maddelerden sağlamaya çalışırken ortaya çıkan aseton ve benzeri diğer maddelerdir.
Tedavisi
Diyabet hastalığının tedavisinde başlıca iki temel prensip vardır. Bunlardan birincisi vücut için gerekli olandan fazla karbonhidrat almamak, ikincisi de yetersiz kalan insüline ilaçla destek olmak. Eğer bir kişi, ‘‘Tip 1’’ olarak adlandırılan türde diyabetli ise, vücudunda insülin hemen hiç olmadığı için, ihtiyacı olan insülini dışarıdan almak zorundadır. ‘‘Tip 2’’ denilen türde ise vücudun kendi insülini bulunmakla beraber yetersiz kaldığı için, insülinin salgılanmasını ya da vücuttaki etkisini arttıracak ilaçlar kullanılabilir. Bu kişilerin bir kısmında zaman içinde insülin yetersizliği arttığı için dışarıdan insülin desteğine ihtiyaç olabilmektedir.
Kontrolün önemi
Yukarıda da belirttiğim gibi, kontrol edilemeyen diyabette, zaman içinde önemli sorunlar çıkma riski yüksektir. Bu nedenle hastalığın yakından takip edilmesi önem taşımaktadır. Bunun için kandaki glikoz düzeyinin ölçülmesi temel olmakla beraber her zaman yeterli olmamaktadır. Açlık kan şekerinin ölçülmesi hastanın o andaki durumunu gösterdiği için kontrolü yapan doktora yeterli bilgi vermez. Son yıllarda geliştirilen bir tahlil yöntemi hastanın kandaki glikoz düzeyinin bir anlamda bilançosunu ortaya koyuyor.
Hemoglobin A1C nedir?
Hemoglobin A1C veya kısaca ‘‘HbA1C’’ diye yazılan, bazı ülkelerde de daha kolay olsun diye A1C olarak adlandırılan bu tahlilde, hastanın kanındaki alyuvarlara bağlanmış olan glikoz miktarı ölçülmektedir. Alyuvarlardaki hemoglobine bir kere bağlanan glikoz, alyuvarın ortalama 120 gün süren ömrü boyunca değişmemektedir. Zaman zaman yapılan açlık kan şekeri düzeyi ölçümünün yanısıra, ortalama olarak üç ayda bir kez bu tahlilin yapılması, hastanın diyabet hastalığındaki genel gidiş hakkında çok değerli bilgi vermektedir. Uzmanlar tedavi altındaki diyabet hastalarında, bu tahlilin en çok yüzde 7 olmasını istemektedirler.