GEÇEN günkü yazımda devletin ucuz ilaç ve ucuz sağlık malzemesine yönelmesi kararı karşısındaki kaygılarımı aktarmıştım.
Devletin ucuz stent alma ve daha önce satılmış stentler nedeniyle ‘‘Neşter’’ adıyla operasyon düzenleyip bazı tıbbi malzeme satıcılarını tutuklamaları üzerine de görüş belirtmiştim.
Devlet, SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur gibi kurumlara, hastalar için gerekli olan sağlık malzemesinin her hasta için açılacak ihalelerle alınmasını karara bağladı. Ayrıca anlaşmalı sağlık kuruluşlarına da belirlenen protokol fiyatlarını aşmayacak şekilde fatura etmesi şartını getirdi.
Ancak bu uygulamalar, hastanelerin tıbbi malzeme teminlerini tıkanma noktasına getirmiş.
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi İhale Komisyonu Başkanı, Maliye ve Sağlık Bakanlıklarına da gönderdikleri yazının bir örneğini göndererek konunun duyurulmasında aracı olmamı istedi.
Hastane başhekimliği yazdığı yazıda, satın alınan tıbbi malzemelerde satın alma, stoklama, faturalama, tahsil edilememe riski, enflasyon, kur farkı gibi nedenlerle hastanelerin ek yükler altında kaldığını belirtiyor. Bu maliyetleri karşılayabilmek için % 25 genel işletme, % 10 araştırma fonu ve % 9 hazine payı olmak üzere toplam % 44 gibi bir oranda ekleme yapmak ya da bu malzemeleri protokol fiyatlarının bu kadar altında almak zorunluğunun olduğunu da ekliyor.
Yeni düzenlemeler nedeniyle tek taraflı olarak belirlenen protokol fiyatlarının, kaliteli bir malzeme alımı halinde indirime, hatta bırakın indirimi, bazen bu fiyata bile mal vermeye imkán vermediği de bir gerçek. Böyle olunca hastanelerin hizmeti sürdürmeleri imkánı kalmıyor.
Daha önceki dönemde fiyatların yüksek olması nedeniyle tıbbi alet satıcısı firmalar, hastanelerin bu fon ihtiyacını karşılayabiliyorlarmış. Bu bazen doğrudan ödeme şeklinde, bazen de hastanenin bir yatırımını karşılama şeklinde yapılmış. Ancak bu da yolsuzluk olarak nitelendirilerek dava açılmış durumda.
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Başhekimliği, ilgili bakanlıklara gönderdiği yazıda, kalp kapağı temin edilemediği için acil olarak yapılması gereken ameliyatların ertelendiğini ya da trafik kazası geçirerek omurgası kırılan kişilere müdahale edilemediği haller olduğunu da belirtiyor.
Tıbbi malzeme temin edilemediği hallerde hastalara reçete yazılarak malzemesini kendisinin temin etmesi isteniyor, o zaman da firmalar aradaki farkı hastadan tahsil ediyorlar. Hastaların ya da hasta sahiplerinin böyle acil bir durumda başka seçenekleri kalmadığı için, denize düşenin yılana sarıldığı gibi, kaç para isteniyorsa ödemek durumunda kalıyorlar.
Devlet, vatandaş için vardır. Herkese kaliteli sağlık hizmeti sunulması devletin temel görevidir. Beceriksiz kararlar ve uygulamalar nedeniyle tek bir vatandaşın bile mağdur olması halinde, en azından ben, sesimin yettiğince buna karşı çıkacağım.