3 Ocak 2003
GEÇTİĞİMİZ günlerde yazdığım ‘‘SSK yanlış yapıyor’’ başlıklı yazımda, Sosyal Sigortalar Kurumu'nun aldığı son kararlarla kendi bünyesinde çalışan ya da SSK adına ilaç yazma yetkisi olan pratisyen hekimlerin astım, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, depresyon, birçok mikrobik hastalıklar gibi sağlık sorunlarının tedavisi için ilaç yazamayacağını hükme bağladığını, bunun hem SSK'ya bağlı hastalar için yük olduğunu, hem SSK hastanelerinin yükünü artıracağını hem de hekimlerin hak ve sorumluluklarını düzenleyen yasalar açısından sakıncalı olabileceğini düşündüğümü belirtmiştim.
Aynı yazımda tabip odalarının da muhtemelen bu konu ile ilgilenmekte olduklarını düşündüğümü de belirtmiştim.
Nitekim doğru düşünmüşüm. Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu adına arayan bir meslektaşım, kendi düşüncelerinin de aynı doğrultuda olduğunu, bu konuyu iki ayrı komisyonda incelettiklerini ve komisyon raporu ortaya çıktığında, sizlerle paylaşmam için bir örneğini bana göndereceklerini belirtti.
İzmir Tabip Odası'ndan aldığım haberde ise bu uygulamanın durdurulması konusunda Danıştay nezdinde yasal başvurular yapıldığını öğrendim.
Konuyla ilgili aralarında hekimlerin de bulunduğu birçok okurumdan da görüşler geldi. Meslektaşlarım, SSK'nın tasarruf amacıyla aldığı bu tür kararların hiçbir yararının olmayacağı, tam tersine giderleri artıracağı görüşünde birleşiyor. Bu tür uygulamalar nedeniyle hastaların hastanelere yığıldığını, günde 120-130 hastaya bakmak zorunda kalan hekimin, hastaya yeterli zaman ayıramaması nedeniyle, teşhise varabilmek için tomografi, MR gibi pahalı yöntemlere sıklıkla başvurduğunu belirtiyorlar. Bu da doğal olarak sağlık giderlerinin artması sonucunu doğuruyor.
Batı ülkeleri genel pratisyen (GP), ev doktoru, aile hekimi gibi sistemlerle hastalıkları yerinde çözmeyi tercih ediyor. Hastaları, hastane kapılarında süründürmeden, evine yakın, bünyesini bilen, tüm sağlık kayıtlarının bulunduğu hekimlerle erken tedavi etmeyi tercih ediyorlar. Böylece hastaneler de gerçek işlerini yapma olanağına kavuşuyorlar. Umarız SSK da yanlışını görür, ya da adalet onlara bu yanlışı gösterir ve bunun ardından da doğru olanı yapma kararı alırlar.
Yazının Devamını Oku 2 Ocak 2003
AIDS olan bir arkadaşımın evinde parmağımı kestim. Oluşan yarayı, arkadaşımın daha önce kullandığı sabunu dalgınlıkla kullanarak temizledim. Bu olaydan HIV virüsü kapma olasılığım var mı? (Tuvaletten sonra el yıkamak için kullanılan bir sabundu.) Bu soruma en kısa zamanda bir açıklama getirirseniz çok sevinirim.
RUMUZ: BT
AIDS hastalığına yol açan virüs (HIV), kanın yanı sıra sperm ve vajina salgısı gibi vücut sıvılarında bulunur. Bu nedenle kan veya kandan üretilmiş ürünlerin nakli, kana temas etmiş tıbbi aletlerin sterilize edilmeden kullanılması ve korunmasız cinsel yaşamla bulaşma riski mevcuttur. Bunu dışında aynı eşyanın kullanılması gibi olaylarla hastalık bulaşmaz. Sizin olayınızda AIDS virüsü (HIV) taşıyan ya da AIDS hastası olan arkadaşınızın kullandığı sabunda virüs bulunması söz konusu değildir. Eğer o da daha önce elini kesmiş ve kanı sabuna bulaşmış olsa bile, virüsün vücut dışında yaşama süresi çok kısa olduğundan virüs ölmüş olacaktı.
Özetle bu gibi yollarla hastalık bulaşması mümkün değildir, kaygılanmayın.
Kilo alamıyorum
BEN 23 yaşında, 1.82 boyunda, 67 kiloyum. Son 4-5 yıldır aynı kilodayım. Çok zayıf olduğumu düşünüyorum. Sadece ben değil, çevremdeki arkadaşlarım da benim zayıf olduğumu düşünüyor. Kilo almak istiyorum fakat bunu bir türlü başaramıyorum. Bir ara spor yaptım; önce biraz zayıfladıktan sonra 1-2 kilo aldım ama yine eski kiloma döndüm. Bağırsaklarımda sorun olabilir mi? Bu konuda sizden yardımlarınızı bekliyorum. İlaç veya vitamin hapı kullanmamı tavsiye eder misiniz?
HİÇ kimse halinden memnun olamıyor maalesef. Zayıflar kilo alma, şişmanlar kilo verme derdinde. 23 yaşında birinin kilo eksikliğinden şikáyetçi olmamasını tavsiye ediyorum. Önünüzdeki birkaç yıl daha vücut gelişmeniz sürer. Gelişme durunca bu kez, ister istemez, enine gelişmeye yani genişlemeye başlarsanız. Bu yaşlarda kilonuz azsa, ileri yaşlarda normal kilolu bir hale dönersiniz.
Size, kas geliştirmenizi tavsiye edeceğim. Bu sayede hem vücudunuz düzgün formlu olacak, hem de yağlanarak kilo almamış olacaksınız. Kas kitlenizin gelişmiş olması da ileri yaşlarda kilo almanıza engel olacaktır.
Yazının Devamını Oku 1 Ocak 2003
<B>YENİ </B>yıla nerede, nasıl girdiniz bilmiyorum. Bazılarımız bol alkollü, bol sigara dumanlı, gürültülü ortamlarda, bazılarımız da evlerde televizyon karşısında uykusuz bir gece geçirdi. Bugün yorgun, baş ağrılı, mide yanmalı bir haldeyiz çoğumuz. Bugünü istirahatle geçirmek gerekiyor. Önce hafif bir kahvaltı. Biraz kızarmış ekmek, biraz peynir yeter. Çay ya da kahvedeki kafein zindelik verecek, varsa baş ağrınızın azalmasına yardımcı olacaktır. Baş ağrınız varsa bir ağrı kesici, midenizde yanma oluyorsa asit bağlayıcı ilaç almanız yararlı olacak.
Bu köşeyi okuduğunuza göre, istirahat ediyor ve gazete okuyorsunuz demektir, çok doğru yapıyorsunuz. Bir süre istirahat çok yararlı. Ancak temiz hava almaya da ihtiyacınız var. Gürültüsüz, temiz havalı bir yerde, deniz kenarı ya da ağaçlık bir ortamda biraz yürüyüş yapmayı ihmal etmeyin.
Eğer çok alkollü bir gece geçirdiyseniz, bugün bol miktarda sıvı almayı ihmal etmeyin. Suyun yanı sıra, meyve suyu, maden suyu gibi içeceklerden en az 2 litre kadar almanız yararlı olacaktır.
Eğer sigara içiyorsanız, bugün olabildiğince az içmeye çalışın. Muhtemelen bir gece önce çok içmişsinizdir. En azından çevrenizdekiler çok içtiği için, siz de dumanından etkilenmiş olmalısınız.
Bugün ağır yiyeceklerden kaçının. Sindirim sisteminizin de dinlenmeye ihtiyacı var.
İnsan bünyesinde dengeler çok önemlidir. Eğer bir gün bazı şeylerde aşırıya kaçmışsanız daha sonrasında bunu telafi etmeyi ihmal etmeyin. Sağlıklı yaşamanın en önemli kurallarından biri de budur.
Bugün uzun uzun yazılar okuyacak haliniz de yoktur; bu nedenle sizlere yeni yılda sağlıklı günler dileyerek yazımı bitirmek istiyorum.
Yazının Devamını Oku 31 Aralık 2002
<B>BUGÜN </B>2002 yılının son günü; sağlıkla, mutlulukla ya da hastalıklarla, sıkıntılarla geçen bir yılın son günü. Bu gece yarısından sonra yeni bir yıla başlıyoruz. Tüm yeni başlangıçlar yeni umutlar getirir. Yeni bir yıla girerken umutlarınızın hiç tükenmemesini ve tüm dilediklerinizin gerçekleşmesini, yeni yılın her şeyden önce hepimize sağlıklı günler getirmesini dilerim.
Ülkece çok sıkıntılı günler, hatta yıllar geçirdik. Peş peşe yaşadığımız depremlerde çok sayıda yurttaşımız canını, malını, sağlığını kaybetti. Bunlar yetmiyormuş gibi ardından ekonomik kriz geldi. Milyonlarca kişi daha işini kaybetti. Sokağa çıkıp insanların yüzüne baktığınızda gülen, gülümseyen birini göremiyorsunuz.
İşte yeni yıl kutlamaları bu açıdan önemli. Herkesin iyi dileklerinin yoğunlaştığı bir gün haline geliyor. Yoksa fiziksel açıdan baktığınızda 31 Aralık gecesinin diğer gecelerden ne farkı var ki?
Sağlık ya da ekonomik durumunuz ne olursa olsun bu yazıyı okuyabildiğinize göre hayattasınız demektir. Hayatta olmak her şeyin temel taşı; eğer hayattaysak sonrası bir şekilde çözüme kavuşabilir.
Unutmayın, umutlu olmak birçok sorunun çözümünde ilk basamaktır. Umudun gücü, yelkeninizdeki rüzgár olacaktır. Ulu Yaradan da umutlarımıza, dileklerimize, dualarımıza kayıtsız kalmayacaktır.
İşte bu nedenle bu geceyi kutlayalım. Hastalıkları, sorunları bir gece için de olsa kafamızdan atıp, coşkuyla, yeni umutlarla yeni bir yıla başlayalım. Bu gece sofranız, bu gece kıyafetiniz daha özel olsun, ailenizle, sevdiklerinizle kol kola girip şarkılar, türküler söyleyin. Bu birliktelik, bu enerji paylaşımı gücünüze güç katacaktır.
Tüm sorunların, tüm sıkıntıların 2002 yılında kalmasını, yeni yılda herkesin tüm günlerinin sadece güzelliklerle dolmasını dilerim.
Yazının Devamını Oku 30 Aralık 2002
BEN 30 yaşında bekár birisiyim. Sorunum son aylarda çok sık tuvalete gitmek. Kendi kendime prostat olduğumu düşünüyorum. Aslında bu sorun bende son 4 yıldır başladı. Önceleri o kadar sıklıkla tuvalete gitme gereği duymuyordum ama bu son 6-7 ayda oldukça fazlalaştı. Geceleri 3 kere tuvalete çıkıyorum. Çok fazla miktarda yaptığım söylenemez. Fakat yine de sık sık tuvalete gitme gereği duyuyorum. Tuvaletimi yaptıktan sonra ise sanırım sidik kesesinin olduğu bölümde çok garip hafif bir sızı ile bir rahatlık gibi bir şey oluyor. Doktora gitmeyi birkaç kez düşündüm ama sonra önemli değildir diyerek vazgeçtim. Bugünlerde ise ciddi olarak doktora gitmeyi düşünüyorum. Bana tavsiye edebileceğiniz bir doktor varsa sevinirim. Ayrıca sorunum hakkında da bana bilgi verirseniz çok memnun olurum.
İstanbul'dan Hikmet
Öncelikle, ‘‘Prostat olduğumu düşünüyorum’’ sözlerinizin üzerinde durmak istiyorum. ‘‘Prostat’’ denildiği zaman bunun bir hastalık olduğu sanılıyor. Oysa prostat, tüm erkeklerde bulunan bir salgı bezidir. İdrar kesesi ile dış idrar yolunun (üretra) birleştiği yerde bulunan kestane büyüklüğünde bir organdır. Cinsel yaşam üzerinde etkisi bulunmaktadır. Tüm organlarda olduğu gibi prostat bezinde de hastalıklar olabilir. Bunların başlıcaları prostat iltihabı (prostatit), prostat kanseri ve kanser olmaksızın büyümesidir (prostat hipertrofisi). Gençlerde daha çok iltihaplanmalar, ileri yaşlarda da kanser ve hipertrofiler görülür. Anlattığınız belirtiler ve yaşınız prostat kanseri ve hipertrofisi gibi hastalıkları düşündürmüyor. Bu belirtiler idrar yolunun tahriş ya da iltihaplanması türünde bir sorunun habercisi olabilir. Bu gibi sorunlarla üroloji uzmanları ilgilenmektedir. Ancak doktora başvurmayı daha da geciktirmeyin, Eğer bir iltihaplanma söz konusu ise iltihabın kronikleşmesi organlarda kalıcı hasarlara ve tedavinin güçleşmesine neden olacaktır.
Yazının Devamını Oku 27 Aralık 2002
<B>SORULARIMIZA vereceğiniz değerli cevaplarınızı merakla bekliyoruz.<br> 1. sorum; meyve sebzeyi, marulu falan doğrarken bıçak değdikçe vitaminlerin öldüğünü söylüyorlar, doğru mu? O zaman çiğnerken de vitaminlerin ölmesi gerekmez mi? Meyve suyu, limon sıkıldığı zaman hemen içmezsek vitamini kaçar mı?
2. sorum; yavaş yemek ve iyi sindirmek daha az şişmanlamayı sağlıyorsa, kalorilerin bir anlamı kalmaz gibi geliyor bana, bu konularda da pek çok söylenti var. Doğrusu nedir?
Tuğçe Özer
Size aktarılanlarda doğru yönler var. Özellikle çiğ olarak yenilen sebze, meyve ve salata gibi besinlerde vitamin ölmesi, bıçağın değmesine bağlı değildir. Havadaki oksijenle temasa geçince, oksitlenme denilen işlemle etkisiz hale geçmeye başlar. Kabuklarını soyduğunuz, doğradığınız zaman koruyucu tabaka ortadan kalktığı zaman havayla temas işlemi başlar. Örneğin marulu ne kadar ince parçalara ayırırsanız, havayla temas yüzeyi o kadar arttığı için vitamin kaybı o kadar fazla olacaktır. Aynı şekilde, ayıklayıp doğradıktan sonra da ne kadar uzun süre bekletirseniz vitamin kaybı o denli fazla olacaktır.
Vitaminlerin kaybı yıkama aşamasında da görülür. Ayıklama ve doğrama işleminden sonra yıkadığınız takdirde suda eriyen vitaminlerin bir kısmı suyla gidecektir.
Pişirme işlemine dikkat ederek de vitamin kaybı azaltılabilir. Haşlayıp suyu dökülen gıdalarda, uzun süre pişirilen gıdalarda vitamin azalır. Bunun için az suyla haşlamak, haşlama suyunu çorba vb. şekilde değerlendirmek, düdüklü tencere ya da mikrodalga fırın kullanarak pişirme süresini kısaltmak tavsiye edilmektedir. Şişmanlamada en önemli etki alınan kalori miktarıdır. Bir insan harcadığından fazla kalori alırsa o insan şişmanlar. Tersine, harcadığından daha az kalori aldığında da kilo verir.
Sizin bahsettiğiniz, kilo almak istemeyen kişilere yapılan yavaş yemek, iyi çiğnemek gibi tavsiyeler doyma duyusu ile ilgili önlemlerdir.
Bir insanda doyma duyusu, yemeğe başladıktan sonra ortalama 20 dakika sonra oluşmaya başlar. Bu süreyi yenilen yemeğin türü de etkilemekle beraber ortalama olarak geçerlidir. Şimdi çok hızlı yemek yiyen birini düşünün. Bu kişinin yemek yeme süresi 20 dakikadan kısa ise, o kişi doyuncaya kadar değil, midesi şişinceye kadar yemek yer. Doğal olarak da bu şekilde fazla kalori alınır. Kilo kontrolünde iyi çiğneme tavsiyesi, yemek yeme süresini uzatmayı amaçlar. Bu süre içinde tokluk duygusu başlayacağı için daha fazla yemek istenmeyecektir. İyi çiğnemenin sindirimi kolaylaştırıcı etkisi, kilo kontrolü amacının yanı sıra elde edilen ek bir kazançtır.
Yazının Devamını Oku 26 Aralık 2002
<B>SSK </B>hastanelerine işi düşen herkesin ortak görüşü, hastanelerin çok kalabalık olduğu, hekimlerin hastalara yeterli zaman ayıramadığı şeklindedir. Yakın zaman kadar hastalar gece yarısından itibaren numara alma kuyruklarına girmekteydi. Getirilen telefonla randevu alma sisteminin getirdiği en önemli avantaj, hastaların hastane kapılarında saatlerce beklemelerinin telefon başında günlerce randevu alma boğuşması şekline dönüşmesidir. Hastanelerin aşırı kalabalık olmasından, başta SSK yöneticileri olmak üzere herkes şikáyetçi. Bundan kurtulmanın çaresi mucizevi formüllerde gizli değil. Birinci Basamak Hekimliği denilen sistem sayesinde hastaların hastanelere gitmeden, mümkün olduğu ölçüde pratisyen hekimlerce, evlerine yakın dispanser benzeri merkezlerde tedavi edilmeleri sayesine hastaneye giden hasta sayısı azaltılabilir. Böylece hastaneler de gerçek işlerini yaparak, hastane koşullarında uzman hekimlerce tedavi ya da ameliyatı gereken daha büyük hastalıklarla uğraşma olanağına kavuşur. Bu sistemi ben üretmiş değilim. Tüm dünyada uygulanan -pardon Türkiye hariç demeliydim- sistem bu. Ancak SSK yönetimi, hastanelerinin kalabalık olmasını, hem hastalara hem de doktorlara eziyet etmeyi seviyor olsa gerek.
Bu sözlerimin kaynağı SSK'nın bir süre önce doktorların yazabilecekleri ilaçlarla ilgili yayınladığı yönetmelik. Bu yönetmeliğe göre SSK, pratisyen hekimlerin, tansiyon, kolesterol yüksekliği, depresyon, astım, bronşit, idrar yolu iltihabı, şeker hastalığı gibi birçok hastalığın tedavisini bilmediklerini kabul ediyor ve onlara bu hastalıklara ait ilaçları yazma hakkı tanımıyor. Hatta bazen uzman hekimlerin de yetersiz olduğunu düşünüyor ve heyet raporu şartını getiriyor. Ben hukuçu değilim ama bu yönetmeliğin, hekimlerin çalışmalarını düzenleyen yasalara da aykırı olduğu kanısındayım. Ülkemizde pratisyen hekimliğin hak ettiği konuma gelmesi için uzun yıllardır uğraş veren tabip odalarının bu konuda girişimlere başlayacağını umuyorum.
Eğer SSK hastaları bezdirip kurumlarından hizmet almaktan caydırma gibi bir yola giderek bütçesini düzeltmek istiyorsa, bu yönetmelik buna hizmet edecektir. Ancak bu ülkenin halkı da sahipsiz değil. Kötü yönetimlerin faturasını halka çıkartıp, tedaviye ulaşmalarını zorlaştırmak, ilaçları kısıtlayarak yeterli tedavi görmelerini engellemek, kısacası halkın sağlığıyla oynamak bu kadar kolay değil.
Aslında SSK'nın sağlık alanındaki yanlışları sadece ilaçla kısıtlı da değil. Önümüzdeki yazılarda bunlara da zaman zaman değineceğim.
Bu yanlış uygulama ile ilgili taraf olan herkesi konuyla ilgilenmeye davet ediyorum. Ben gelişmeleri bu köşeden duyuracağım, umuyorum yanlıştan bir an önce dönülür.
Yazının Devamını Oku 25 Aralık 2002
<B>Rumuz: Çevreci İSTANBUL<br><br>BAĞIRSAKLARINIZDA </B>parazit bulunması, eğer bunların sayısı çok fazlaysa, zayıf kalmanız için bir neden oluşturabilir. Çünkü, bu canlıların da yaşaması için gıdaya gereksinimleri vardır. Yediğiniz yemeklerin bir kısmını bunlar tüketeceği için beslenme bozukluğu görülür. Ayrıca, bağırsaklarda yabancı canlıların bulunması, bağırsakların gıda emme fonksiyonunu yapmasında kusura neden olabilir. Sizin bir doktor denetimde ilaç kullanarak bu parazitlerden kurtulmanız gerekir. Ancak, bağırsak paraziti tedavisi, aynı evde yaşayan herkese birden uygulanmalıdır. Aksi takdirde, yumurtalarıyla yeniden bulaşma sık görülür. Kilo almak isteyen tüm genç erkeklere sporla ilgilenmelerini tavsiye ederim. Özellikle vücut geliştirme egzersizleri, bilinçli bir beslenmenin yanı sıra uygulandığı takdirde, kas kitlesinin geliştiği sağlıklı bir vücut yapısına kavuşturacaktır.
Ádet kanamalarım uzadı
G.D./ALMANYA
ESKİDEN 5 gün süren ádet kanamalarınızın bir süredir 7 güne çıkmış olması herhangi bir hastalığın belirtisi değildir, üzerinde durmayın. Ancak, bademcik ameliyatınızdan sonra kanama olması, kan pıhtılaşma sisteminizde bir aksaklık olduğunu düşündürebilir. Eğer vücudunuzda oluşan kesiklerde de kanamanın durması uzun zamanı gerektiriyorsa, kan hastalıkları uzmanı bir doktora muayene olmanız gerekecektir.
İlaç kullandıktan sonra guatrınızın biraz küçülmesi, ama elle fark edilmesi de sorun olmayabilir. Ancak, scintigrafi denilen yöntemle tetkik edilmesi ve tiroid hormonlarının düzeylerinin belirlenmesi de gerekir. Eğer bunlarda da bir sorun bulunmazsa, guatr sorununuzun ortadan kalktığı söylenebilir.
Yazının Devamını Oku