Paylaş
Adı gibi kaderi de sizlerin ilgisini çekecek kadar acı ve hüzün dolu bir mektup bu ve ülkemiz gerçeklerinden birini daha anlatıyor bize. Büyük ve kalabalık bir ülkeyiz. Birbirimizi, neler yaşayarak bu günlere geldiğimizi, acılarımızı, sorunlarımızı, çaresizliklerimizi pek anlama fırsatımız olmuyor. Hepimiz kendi çevremizde gördüğümüz, bizim gibi insanlarla yaşayıp gidiyoruz. Ve sanıyoruz ki ülkemiz insanı işte bu... Onun da geçmişi bizimkine benziyor ama gerçek öyle değil. Birbirimizi tanımaya, bilmeye çok ihtiyacımız olan günlerden geçiyoruz.
Bizim insanımızın her biri, özellikle çocukken çok farklı acılarla, çok farklı sorunlarla boğuşmak zorunda kalıyor. İstesek de elimiz o çocuklara, o gençlere uzanmıyor. Ve ne yazık ki o çocuklar, o gençler çok çaresiz...
Bakın Kader mektubunda neler yazmış:
***
Merhaba Gülseren Hanım...
Ben Kader, daha yeni 18 yaşıma girdim. Sizinle yüz yüze konuşmak, uzunca sohbet etmek çok isterdim ama imkânsız gibi görünüyor.
Kitaplarınızı okudum hem de 1. baskıyı almışım şansa bak, çok mutlu oldum. Sanki sizden öğrenecek çok şeyim varmış gibi hissediyorum. Düşünün bu yaşlardaki birilerinin bile dikkatini çekmeyi başardınız. (Bunu duymak ne güzel.)
‘BENİ SATACAKLARMIŞ’
Benim hayatıma gelecek olursam. Ben daha annemin karnındayken kaderim kötü yazılmaya başlamış. Babam ben doğmadan bir aileyle para karşılığı anlaşmış, yani beni satacakmış ama bunu anneannem öğrenmiş. Daha beni annem bile görmeden hemen kucaklayıp hastaneden çıkarmış. Annem de zaten o zaman 17 yaşındaymış ve beni o da istemiyormuş.
İlk aylar ne annem ne de babam beni görmeye gelmemiş. Ben de o zaman hep ağlayan bir bebekmişim. Ağlarım tabii, yeni doğan bir bebek annesini istemez mi?
Sonra annem görmeye gelmiş beni, anneannem de onu bebeğine alıştırmaya çalışmış. Bir süre sonra beni de almışlar eve ama ben hiç gülmez, çok ağlarmışım. Ben iki yaşındayken bir kardeşim daha olmuş. Dört kişilik bir aile olmak üzereymişiz ki bir gece annemle babam çok kavga etmişler. Ben o geceyi hatırlıyorum. Öyle çok bağırıyorlardı ki biz çocuklar uykumuzdan sıçradık. O gece babam gitti ve bir daha da gelmedi. Annem iki çocuğuyla ortada kaldı.
İLK VE SON HEDİYE
O ara annem yeni bir erkek arkadaş buldu kendine. Yeni bir eve taşındık ama adam zaten evliymiş, başka ailesi varmış. Gündüz gelir, akşam olunca da kendi evine giderdi. O günlerden birinde babam aniden çıkıp geldi, evdeki adamı da gördü, küçük kardeşimi aldığı gibi yine kayboldu ortalıktan. Daha sonra ben hep tek çocuk gibi yaşadım o evde. Kimseye içini açmayan, durgun bir çocuktum.
Annem ilk zamanlar iyi davranırdı bana, ben büyüdükçe çok kötü davranmaya başladı. Geçmişte, babam henüz bizi terk etmeden önce, birlikte boyama kitabı almışlardı bana. Ne kadar mutlu olmuştum. Bana ilk ve son hediyeleriydi. Bir zaman sonra annemin beraber yaşadığı, bize bakan adam vefat etti. Biz yine ortada kaldık. O adamın ölümünden sonra annemin pek çok erkek arkadaşı oldu, pek çok adam girdi çıktı bizim evimize. O zamanlar yaşım küçük olduğundan ne olup bittiğini anlamıyor, annemi canım gibi seviyordum. Ondan başka kim vardı ki hayatımda, bana sahip çıkan kim vardı.
KIZIP KOLUMU KIRDI
Çok güzel bir kadındı annem, öfkeliydi, kızınca elini masaya vurur, dediğini yaptırırdı. Ben de ona hep hayranlıkla bakardım. Bana çok kötü davransa da sonuç olarak o benim annemdi. Kardeşim gitmeden önce ikimizi de çok döverdi. Hatta bir kere sofrayı toplamadım diye kolumu kırmıştı, sopa başımda kırılmıştı. (Aman Tanrım!)
Annem o ara yeni biriyle daha tanıştı. Hep umutla bekliyordum, inşallah bu adam sondur, hep beraber yaşarız diye çünkü bu seferki o kadar iyi bir adamdı ki, bize kol kanat gerdi. Öz babamdan bin kere daha iyiydi, insandı, merhametliydi. Her gece saçlarımı okşayarak uyuturdu, sırtında taşırdı ama yine bir şeyler oldu, annemle ayrıldılar ama arkadaş olarak kalmaya devam ettiler.
Annem yine erkeklerle takılmaya devam etti. Bense öz babam yerine koyduğum o adamla bağımı kesmedim, hep gezerdik, sohbet ederdik, ödevlerimi yapardık, resim çizerdik, misket oynardık...
ANNEM CEZAEVİNE GİRDİ
1-2 sene geçtikten sonra da biz memleketimize taşındık, annem orda birisiyle evlendi. Ben hiç istemiyordum ama annem durmuyordu. Bu sefer yıllardır bizden uzakta yaşayan kardeşimi de yanımıza aldı. Yine olmadı, boşandılar. O boşanma sırasında hayatımızda çok daha kötü şeyler yaşandı. Biz yeniden İstanbul’a geldik. Öz babam yerine koyduğum kişi hâlâ beni bırakmamıştı, arada bir arıyor, görüşüyorduk.
Bir gün babam yani baba dediğim adam okula, beni almaya geldi, sakın anneni arama dedi. Ne olduğunu anlamadım ama bir şeyler olduğunun farkındaydım, eve girdiğimizde baktım annem yok, babam dedi ki annen cezaevinde, dayın öldü. Neye uğradığımı şaşırdım. Annemle dayım kavga etmişler ve annem dayımı yani kardeşini kalbinden bıçaklayarak öldürmüş. Annem cezaevine, dayım da toprağa girdi. O an ne yapacağımı bilemedim. Babam üzülmesin diye o kadar sıktım ki kendimi gözümden bir damla yaş bile gelmesini istemedim. Ama içim buram buram yanıyordu. Sonra yalnız kalacağım bir yere gittim ve ölesiye ağladım. Hem ağlıyor hem de çok korkuyordum. Yapayalnız kalmıştım artık.
EL ADAMI BABA OLDU
Şimdilerde o merhametli, şefkatli, babam dediğim adam bakıyor bana. Allah razı olsun ondan bu hayatta herkes gitti, elin adamı bana baba oldu. Şimdi her gün o babama bir şey olmasın diye dua ediyorum. O da giderse ben ne yaparım?
He bir de hani ilkte babam beni satmaya kalkmıştı ya, o babam benim gerçek babam da değilmiş, bunu da sonradan öğrendim. Ama bu artık benim için önemli değil. Hayat bana mükemmel bir baba hediye etti. Ancak yine de içime işleyen yaralar hep kanıyor. Adaletin batsın dünya diyorum. Başımı koyacağım bir omuz, sığınacağım bir liman vermedi bana hayat. Bunca şey yaşadım, kimseye hesap soramadım. Birileri hep gülerken birilerine neden hep ağlamak düşüyor, onu da bilemedim.
Unut artık geçmişi diyorum, o da olmuyor. Unutmak mı yoksa hatırlamak mı daha çok canımı yakıyor, onu da bilmiyorum. Aynada bakıyorum kendime, gözlerimin hep ağlayası var. Umarım benim mektubumu da okur, ibret olsun diye yazarsınız.
Bulut ol bulut ol bulut ol...
KADER.
OKU, ÇALIŞ VAZGEÇME
Bulut ol, diyerek bitirmiş Kader mektubunu. İnsan okurken hüzünleniyor. Hiç olmazsa kitaplarımla ona ulaşabilmiş olmaktan gurur duydum doğrusu. Henüz 18 yaşında, o güne kadar ne öğrendiyse, onlarla dolu bir bilinçdışı yönetecek kaderini. Hep korkacak yalnızlıktan, terk edilmekten, hayatın içinde çaresiz kalıvermekten. Ne insanlar ona güvenecek ne de o insanlara. Bütün ilişkilere nasıl olsa bitecek diye bakacak. Ne zaman ümitlense gerisi gelmeyeceğinden emin olacak. Tıpkı annesi gibi onu, kolunu bacağını kırana kadar dövecek ama arada bir ona sevgi gösteren birine kul köle olacak. Kullandıracak, insafsızca ezdirecek kendini, sonra da buna KADER diyecek...
Sevgili Kader, sen izin verirsen falında işte bunları görüyorum. Henüz 18 yaşındasın. Hayat sana önce iyi bir baba göndererek şans kapılarını açmış. Şimdi de bir psikiyatrist senin falına baktı ve olacakları önceden söylüyor sana.
Umarım bunlara izin vermezsin. Kaldır başını ve bir daha hiç kimseye eğme. Kendi sahibin kendin ol, oku, çalış ve kendi ayaklarının üzerinde durmaktan sakın vazgeçme.
Sevgilerimle...
Sizler de bana drgulserenb@madalyonklinik.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Hoşça kalın, sevgiyle kalın.
Paylaş