Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren BudayıcıoğluYazarın Tüm Yazıları

Hanım hanımcık olmak

‘Annem bana hep “Hanım hanımcık ol” derdi, ben de öyle oldum. Ama bu zamanla çocuklarının bile her dediğini yapan bir anne olmaya dönüştü.’

Haberin Devamı

SEVGİLİ okuyucularım...

Doğduğumuz günden başlayarak, hayat tıpkı bir senarist, bir rejisör gibi her birimize farklı bir rol verir. Anneler, babalar ve diğer yakınlarımız tarafından bize verilen ve bizim de çoğu zaman dört elle sarıldığımız bu ilk rol öyle bir yapışır ki üzerimize, senaryolar değişir, zaman değişir, yerimiz yurdumuz değişir ama biz yaşadığımız sürece terk edemeyiz o rolü.

Eğer hayata sürekli kendinden fedakârlık yapması beklenen biri olarak başlamışsak, sonradan bizden istense de istenmese de hep birileri için fedakârlık yapar, kendimizi buna mecbur hissederiz. Yahut her şeye boyun eğmeyi, hiçbir şeye karşı çıkmamayı öğrenmişsek kimseye hayır diyemeyen biri olur çıkarız. Hayata kaygılı ve güvensiz açtıysak gözlerimizi, her şey yolunda olsa bile ömür boyu kaygılanacak bir şeyler buluruz. Sonuç olarak karakterimize işleyen bu özelliğimiz ilmek ilmek örülür ve zamanla kaderimiz olur.

Haberin Devamı

Biz psikiyatristler biraz da bu nedenle sık sık hastalarımıza doğdukları evi, anne babalarının özelliklerini, o evde çocukken ona nasıl bir rol verildiğini sorarız. İsteriz ki bugünkü davranışlarının, düşüncelerinin ve duygularının geçmişteki köklerini kişinin kendisi de görebilsin. Çünkü çoğu zaman hayata nasıl bir rol üstlenerek başladığımızı hiç sormayız kendimize. Oysa ki bu roller anne babalarımızın bizimle kurduğu ilişki biçimleriyle, bizden beklentileriyle, bize gösterdikleri tepkilerle belirlenmiştir.

Bir okuyucumuzdan gelen mektup bu rol dağılımını çok güzel özetliyor. Bakın, Kübra Hanım neler yazmış...

***

SAYIN Gülseren hocam...

Ben beş kardeşin dördüncüsüyüm. Annem babam çalışırdı. Akşam eve çok yorgun gelirler, bir de bizimle uğraşmak istemezlerdi. Zaten ikisi de çabuk sinirlenir, her yaptığımıza kızarlardı. Büyük ablalarım bu yüzden çok dayak yedi. Annem babam evde yokken gün boyu ablalarım bize annelik yapardı ama yine de hiç kıymetleri bilinmezdi. Ben hep bir yerlere siner, ortalarda görünmemeye çalışır, bana kızmasınlar diye onlar ne derse yapardım.

Hanım hanımcık olmak

NE DERSE YAPARDIM

Haberin Devamı

Okulda da çok sessiz ve suskun bir öğrenciydim. Korkaktım. Hâlâ da öyleyim. Yüksek sesle bile konuşamam. Annem bana hep “Hanım hanımcık ol” derdi, ben de öyle oldum. Yaşım geldi, annemin uygun gördüğü bir adamla evlendim. İki tane de çocuğum olunca evde kavga olmasın diye kocam ne derse desin hiç cevap vermez, hep susar, ne derse yapardım.

Hanım hanımcık bir kadın olmak, zamanla çocuklarının bile her dediğini yapan bir anne olmaya dönüştü. Kocam bana bir gün güzel bir söz söylemez, doğum günüymüş, evlilik yıldönümüymüş, bunları bilmez, ben de ondan böyle şeyler beklemezdim. Eşinden bu tür kutlamalar, hediyeler bekleyecek kadar değerli hissetmezdim kendimi.

Haberin Devamı

NASIL CESARET ETTİM

Mesleğim ebelik, biliyorsunuz zor meslektir ebelik. Bir yandan çok çalıştım, bir yandan evin sorumlulukları ve çocuklar derken kendimi tamamen unuttum. Ağır sorumluluklar altında ezilirken bile buna itiraz etmek, yardım istemek hiç aklıma gelmedi. Hatta ben daha fazlasını da yapayım ki, eşim ve çocuklarım beni sevsin, benden memnun kalsınlar diyordum.

Çocukların büyümesiyle birlikte evdeki dengeler değişti. Eşim, oğlumun sorunlarıyla ilgilenmek yerine ona yoğun şiddet uyguladı. Bu da yetmedi, güya oğlanla muhatap olmamak adına eve geç gelmeye başladı. Bu arada boş durmamış, okuldaki bir velisine âşık olmuş. Her gece porno izlemeler, çocuk gibi telefonunu bir saniye yanından ayırmamalar, bana ve oğluma olmadık hakaret etmeler derken, baktım böyle olmuyor, tek çare ayrılmak gibi geldi. Eşime ayrılalım demeyi nasıl başardım bilmiyorum ama eşim hiç itiraz etmedi. Hemen bir celsede boşadı beni. Evliliği bitirdim. O “hanım hanımcık” kadın, buna nasıl cesaret etti bilmiyorum ama ihanet başka türlü yaktı yüreğimi.

Haberin Devamı

AYRILINCA ANLADIM

Aslında bizimki, dışarıdan mükemmel görünen bir evlilikti. Kadın hep susar, her şeyi sineye çeker, kendinden vazgeçerse demek dışarıdan öyle görünüyor. Bu yalana ben bile yıllarca inandım. O evde nasıl kullanıldığımı ancak eşimden ayrılınca anladım. Bir de Hocam, sonraları fark ettim ki kocamın yanında hissettiğim duygular, çocukluğumda hissettiklerime çok benziyordu. Bir sıkışmışlık, bir mahkûmiyet, bir boyun eğme, ayak altında dolaşmaktan, suçlanmaktan korkma...

Ne aptalmışım değil mi? Bunları hep normal sandım. Yapım gereği her şeye boyun eğdim, karşısında tek laf etmedim, hakkımı korumadım. Onu değerli, kendimi ise değersiz saydım. Şimdi artık ondan çok kendime kızıyorum. Başına ne geldiyse senin yüzünden geldi, sen meğer kendini koruyamayan, zavallı bir kadınmışsın diyorum hep. Bunları sonradan keşfettim. Maaşımı bile ben almadım, o aldı. Gerisini siz düşünün artık.

Haberin Devamı

SANKİ ÖLÜM ACISI

Şimdi pişmanlıklar içinde geçiyor günlerim. Senin kimseye bir şey demeye hakkın yok diyorum. Sen böyle zavallı olursan, seni daha çok kullanan olur. Sonra da kadere kızıyorum. Ben hiç kötü biri olmadım. İstesem de kötü olamıyorum. Bunca emeğin karşılığı bu mu olmalıydı Gülseren hocam...

O keyfinde gezerken aldatılmanın acısı cayır cayır yakıyor yüreğimi. Sanki ölüm acısı gibi... Siz belki bana bir şey söyler, içimi ferahlatırsınız diye yazdım bunları.

Ellerinizden öperim. Kübra

YERİNDE OLSAM KENDİME KOCAMAN ‘AFERİN’ DERDİM


KÜBRACIĞIM haklısın, ne çektiysen huyundan çekmişsin ama tıpkı senin gibi bizler de çocuklukta bize nasıl bir rol biçildiyse sonrasında da o rolü en iyi şekilde hayata geçirmeye devam ediyoruz.

Hani, ne aptalmışım diyorsun ya, işte biz ona alışkanlık, ilk role bağımlılık diyoruz. Ne kendine aptal de ne de yalnız hisset. İnsanız, bunları çoğumuz yapıyoruz. Nerede yanlış yaptığımızı fark edebilmek bile büyük marifet aslında.

KARAKTERİN OLMUŞ

Dünyaya geldiğimizde, o küçücük aklımızla, hayatta kalabilmek için, çevreye uyum sağlamaya çalışırız. Bizi besleyen, büyüten kişiyle bir şekilde iyi ilişkiler kurmanın yollarını ararız.

Sen de öyle yapmışsın. Dayak yememek, zarar görmemek için hep saklanmış, susmuş ve senden istenilenleri yerine getirmiş, hanım hanımcık bir kız olmaya çalışmışsın. Zamanla bunlar senin karakterin olmuş. Aldatılmasaydın belki de o evde, bunca yükün altında, üstelik hiç kıymeti bilinmeyen, değersiz biri olarak yaşamaya devam edecektin.

KAZANIMIN ÇOK BÜYÜK

Aldatılmak, koşullar ne olursa olsun insanı üzer, etkiler ve ölüme eşdeğer bir acı verir. Bunda da haklısın ama çektiğin acılar boşa gitmemiş. Sonunda kendini keşfetmek gibi çok önemli bir kazanımın olmuş. İnsanın hangi yaşta olursa olsun kendini keşfetmesi çok önemlidir. Ancak bu sayede bir şeyleri değiştirebilir, o kaderi yeniden yazabilirsin. Bu konuda en zor olanı yapmış, değişim için gerekli ilk adımı atmışsın. Ben senin yerinde olsam aynanın karşısına geçer, gözlerimin içine bakar ve kendime kocaman bir “Aferin” derdim.

Değişim aynı zamanda gelişimdir. Çok bilinçli yapılmalıdır. Bunca şey yaşadıktan, bunca sorumluluğun üstesinden geldikten sonra değişim konusunda da başarılı olacağına inanıyorum. Böyle bilinçli davranmaya devam edersen gün gelecek huyun da değişecek, kaderin de...

Kötü olamıyorum diyorsun, hayır demek, kendi hakkını korumak, gerektiğinde itiraz etmek kötülük değildir. Bunlar senin en doğal hakların... Önce kendine değer vermeyi öğren. Sen kendine değer verdikçe, başkalarının da sana değer verdiğini gösterecek sana hayat. Sevgilerimle...

Sizler de bana drgbudayicioglu@madalyonklinik.com adresinden yazabilirsiniz. Haftaya yepyeni bir hikâyede yeniden görüşmek üzere hoşçakalın, sevgiyle kalın... 

Yazarın Tüm Yazıları