Paylaş
Babalarını genç yaşta kaybedenler babasız büyümenin ne demek olduğunu iyi bilir. Güvendiği dağlara kar yağmış, gölgesine sığındığı çınar devrilmiştir o çocukların. Hele ki o baba eceliyle de ölmeyip intihar ettiyse, vay o çocukların haline...
Her ölüm beraberinde türlü duygular bırakır bizde. Terk edilmişlik, yalnızlık, yarım kalmışlık, suçluluk, öfke... Eğer kaybettiğimiz çok yakınımızsa, hangi yaşta olursa olsun zaten erken ölümdür. Bizi derinden etkiler. Üstelik o ölmeye kendi karar vermişse, biz de buna gözlerimizle şahit olmuşsak, bu ölüm bütün kayıplardan farklı etkiler bizi.
İşte o vakit, cevapsız sorularla kalakalır insan. “Neden gitti? Herkesi gözden çıkardı tamam da, beni nasıl bırakabildi? Nasıl fark edemedim? Nasıl anlayamadım bir derdi olduğunu? Bu kadar kolay mıydı? Hiç mi düşünmedi beni?” ve daha nicesi... Cevabı gidende saklı bu sorular acımızı daha da dağlar sanki. Hele ki yaşımız küçükse ve arkasından bakakaldığımız kişi babamızsa...
Bu mektubu bize Asya yazmış. Okurken benim de yüreğim burkuldu ama hayatın gerçekleri bazen böyle çok acımasız olabiliyor.
Bakın Asya mektubunda ne diyor...
***
Merhaba Gülseren hocam, ben Asya... Affınıza sığınarak hikâyemde ismimi Asya olarak kullanacağım. Kitaplarınıza 3 ay önce başladım, yaşadığım bu zor günlerde kitaplarınız kalbime, ruhuma şifa oldu.
Ben zor bir çocukluk geçirdim, evin en küçük çocuğuydum, annem babam çok sık kavga eder, bize huzur vermezlerdi. Babam çok çalışsa da, işleri bir türlü iyi gitmiyor, eve doğru dürüst para getiremiyordu. Biz evin çocuklarına bu kavgalar çok alışıldık gelirdi ama öyle değilmiş... Bir babanın evine ekmek getirememesi, demek ki ölüm kadar acıymış. Biz o zaman bunu hiç anlamazdık.
Bir süredir bir durgunluk gelmişti babama. Annemle bile kavga etmiyor, bir köşeye çekiliyor, kumru gibi düşünüp duruyordu. İşte o günlerden birinde sabah kalktığımızda babamı evin ortasında asılı bulduk. Babam kendini asmış.
ÖLÜMÜN DE KÖTÜSÜ
Ben o zaman orta ikinci sınıftaydım. O nasıl bir şoktu, nasıl bir acıydı, bunları size istesem de anlatamam hocam. Bu acıyı anlatacak kelime yok çünkü. Biz kendi acımıza mı yanalım, her gelene laf mı anlatalım, bilemedik.
Bir de babanı o şekilde görmenin insanda yarattığı o tuhaf, o korkutucu duygu var ya, aradan bunca yıl geçti, o sahne hâlâ gözümün önünden gitmedi. Ölümün bile iyisi kötüsü varmış hocam...
Aslında çok iyi bir adamdı babam, merhametliydi, bizi çok severdi ama sonra işleri bozulunca öfkeli bir adam oldu. Bazen diyorum ki, keşke o bizi çok bunaltan kavgalar devam etseydi, hatta aç kalsaydık, bir kuru ekmeğe muhtaç kalsaydık da babamız başımızda olsaydı. Keşke o durgunlaştığı zamanlarda yanına gidip sorsaydık, baba neyin var diye... Neden hiç aklımıza gelmedi bunlar...
O gidince her birimiz o kadar kötü olduk ki, bu konuyu birbirimizle bile konuşmaya cesaret edemedik. Acılarımız içimizde kaldı. Bir sessizlik çöktü eve, bir daha da hiç kalkmadı. Hele akşamüstlerini hiç sevmezdik. İkindi vakti geçer de hava yavaş yavaş koyulaşmaya başlayınca hepimizin içine bir karanlık ve hüzün çökerdi. Babam evvelden hep o saatlerde gelirdi çünkü, biz kardeşlerimle hep o vakitlerde beklerdik onu. Güneş bir an önce batsın, karanlık bir an önce çöksün isterdik.
KURTULUŞ ÇALIŞMAKTA
Babasız da olsa sonunda büyüdük. Herkes babasının gölgesinde yaşarken, güneş bizi kavurdu geçti. Okulda bile babamız yok diyemedik. Utandık...
O dönem ben de kurtuluşu çalışmakta buldum. Bulduğum her boşlukta ders çalıştım. Çünkü bir tek ders çalışırken başka hiçbir şey düşünmüyor, gönlümün acısını biraz olsun bastırabiliyordum. Derken sonunda lise bitti, üniversiteyi kazandım. Orada nihayet benim de bir erkek arkadaşım oldu. O kadar anlayışlı, sağduyulu ve kibardı ki kendimi onun yanında çok güvende hissediyordum. Sanki babam gitmiş ama hayat onun yerine bana erkek arkadaşımı yollamıştı. Bir yandan hayata teşekkür ediyor, bir yandan da bu hayat artık beni daha fazla üzemez, bunca acıyı telafi edecek bir yol buldu işte diyordum. Ama öyle olmadı hocam. Hayat beni üzmelere doyamadı.
Belki ölüm acısıyla kıyaslanmaz ama inanıp güvendiğim erkek arkadaşımın beni aldattığını öğrenince kalbim bir kez daha orta yerinden ikiye bölündü sanki. Hiç affedemem diyordum ama ona olan tutkum, belki de yalnızlığım bana her şeyi affettirdi.
Artık ilişkimizin üçüncü yılındaydık ve bu sırada benim okulum bitmiş, atanmayı bekliyordum. Aileleri tanıştırmak için yola koyulduk. Sırasıyla aile tanışması, söz, nişan derken çok mutluydum. O beni her konuda anlıyor, sahipleniyor ve koruyordu. Galiba artık bizim için her şey güzel gidecek dedim. O benim sadece sevgilim, nişanlım, hayat arkadaşım değildi. Babamın giderken içimde açtığı derin kuyuyu dolduranımdı. Babamın artık veremediği sevgiyi, içimde büyütüp yeşertenimdi.
Ailem önceleri onun yaşını bahane ederek karşı çıktı, o benden on yaş büyüktü çünkü ama zamanla yumuşadılar. Yeniden aldatıldığımı öğrendiğimde, evlilik arifesindeydik...
ARTIK ÇOK UMUTSUZUM
Oysa bana ne sözler vermiş, ne yeminler etmişti. Hayatımın en zor kararlarından biri olsa da, sonunda ayrıldık. Hayata karşı öyle kızgındım ki... Ben zaten yalnızdım neden bana bu kadar acı yaşatıyor, canımı tekrar neden bu kadar yakıyordu.
Gülseren hocam şimdi öyle umutsuz bakıyorum ki hayata, sanki hiçbir yere ait değilim, insanlara, hatta aileme bile güvenmiyorum ve kendimi çok yalnız hissediyorum. Bu şehirden çok uzaklara gitmek, göçmek istiyorum. Ne yapacağım ben hocam? Mektubumu okur ve yanımda olursanız çok mutlu olurum.
Sevgiyle kalın.
ASYA...
ACILARINI MUTLAKA ESKİTMELİSİN ASYA
AYRILIK... Ne büyük bir kelime değil mi? Geçmiş zamanlarda bir bilge “Ayrılık ölümün kardeşidir” diyen bir adama, “Hayır”, demiş, “doğrusu ölüm ayrılığın kardeşidir.” Öyle ya, ölümü acı kılan da o çok sevdiğimiz insandan ayrı kalmanın yarattığı hüzün değil midir? İnsanoğlu eline kalemi aldığı günden beri bizlere ayrılık acısını anlatmaz mı? Bütün şiirler ve şarkılar, en çok ayrılık üzerine yazılmaz, söylenmez mi?
Bir de insanın kendinden ayrılması vardır ki, belki de bu ayrılıkların en sinsi ve en acı olanıdır. Diğer acılar toplanır, birlik olur sonunda insanı kendinden ayrı düşürür. İşte o kişiler tıpkı Asya gibi tüm umudunu yitirir, kimseye güvenmez ve kendini çok yalnız hisseder.
ÖLÜM KADAR YIKICI
Sevgili Asya...
Çok önemli kayıplar var hayatında. Bir ölüm, bir de ayrılık. Üstelik ikisi de seni can evinden vurmuş. Babanın ölümü senin en zor yaşlarında, hem de en acı şekilde gerçekleşmiş. Erkek arkadaşından da onu hâlâ çok severken ayrılmışsın. Ayrılık da bazen ölüm kadar yıkıcı olabiliyor.
Hayat bu acıları çok genç yaşta yaşatmış sana, seni anlıyorum. Acılar yaşanmadan küllenmez. Babanın acısını, biraz da içinde bulunduğunuz durum nedeniyle yaşayamamış, yasınızı tutamamışsınız. Bu sefer öyle yapma. Geçmişte tutamadığın yası tut, kendine yakın bulduğun eşinle, dostunla her iki acını da paylaş ya da bir psikiyatriste git. Anlat ki, bilinçdışının en kuytu yerlerine gizlenen korkuların, suçlanmaların, güvensizliklerin, kaygıların, acın, öfken bir an önce terk etsin seni. Eskit acılarını.
Kimseye güvenmiyorum diyorsun, belki de haklısın ama kaybettiğin güven duygusuna zaman içinde çok ihtiyacın olacak. Sen kendine güvenmedikçe, başkalarına güvenemezsin. Bu güne kadar pek çok sınavdan geçirmiş seni hayat. Acılarınla, içinde biriken duygularınla yüzleşmekten korkma.
Hem kendine hem de başkalarına karşı biraz daha hoşgörülü, daha affedici olmaya çalış. Unutma, yalnızlık Tanrı’ya mahsustur. İnsanlardan kaçma ve hayata asılmaya devam et. İçinde bulunduğun karanlıktan çıkmanın tek yolu, mücadeleye devam etmektir.
Hiç umudun kalmamış hayattan ama sen henüz hayatı tanımıyorsun. Böyle durumlarda hepimiz umutsuzluğa düşeriz, yaşadıklarımız ağır gelir bize ama kötü sürprizleri olduğu kadar, iyi sürprizleri de vardır hayatın. Hayat hep böyle gidecek sanırız ama öyle gitmez.
KENDİNE YATIRIM YAP
Kendine, kendi hayatına, işine, mesleğine, ailene, arkadaşlarına değer ver. Kendine yatırım yap. Geliştir, güçlendir kendini. Hayata küsülmez. Tek bir hayatın, yaşamak için tek bir şansın var. Bir süre bu yası tut, ağla, anlat, yine anlat, yine ağla ve sonra kaldığın yerden hayata devam et. Bu yaşadıkların kötü birer anı olarak kalsın. Hani derler ya, acısı çok olanın gülüşü de güzel olur diye, işte senin de gülüşün çok güzel olsun.
Ben yanındayım ve başaracağına inanıyorum. Sevgiler...
Sizler de bana drgbudayicioglu@madalyonklinik.com adresinden yazabilirsiniz.
Haftaya yepyeni bir hikâyede yeniden görüşmek üzere hoşça kalın, sevgiyle kalın.
Paylaş