Veda hutbesi’nde insan hakları (2) - Tevhit- can- namus

Kuran-ı Kerim’de bireysel ve toplumsal hayatın düzeni için 3 temel konu üzerinde ısrarla durulmuştur. Bunlar tevhit* esası ile can ve namus dokunulmazlığıdır. Masum cana kıyma, Kuran-ı Kerim’de bir insanlık suçu olarak tasvir edilir. “Kim bir can karşılığı ya da yeryüzündeki bir fesat sebebiyle olmaksızın bir insanı öldürürse, adeta bütün insanları öldürmüş gibi olur; kim de bir insanı yaşatırsa, o da bütün insanları yaşatmış gibi olur” (Maide 5/32) ayeti bu noktaya işaret etmektedir.

Haberin Devamı

HAZRETİ Peygamber’in veda hutbesinde yer alan, insanların kardeşliğini ve insan olmak bakımından kimsenin kimseden üstün olmadığını, farklılıkların zenginlikler olduğunu vurgulayan cümleleri Kuran-ı Kerim’de de oldukça vurgulu şekilde ifade edilmiştir. “Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O’na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.” (Hucurat 13) Kuran-ı Kerim’de bireysel ve toplumsal hayatın düzeni için üç temel konu üzerinde ısrarla durulmuştur. Bunlar tevhit* esası ile can ve namus dokunulmazlığıdır. (el- Furkan 25/ 68-69)

MUHTEREM KILINAN CANI KATLETMEYİN

Haberin Devamı

Adam öldürme, masum cana kıyma, Kuran-ı Kerim’de bir insanlık suçu olarak tasvir edilirken, aynı zamanda insanların birine karşı yapılan bir saldırı adeta hepsine yapılmış gibi kabul edilmiştir. Nitekim “Kim bir can karşılığı ya da yeryüzündeki bir fesat sebebiyle olmaksızın bir insanı öldürürse, adeta bütün insanları öldürmüş gibi olur; kim de bir insanı yaşatırsa, o da bütün insanları yaşatmış gibi olur” (Maide 5/32) ayeti bu noktaya işaret etmektedir. Birçok ayette “Allah’ın saygın (muhterem, saygıdeğer) kıldığı canı katletmeyin” (el- En’âm 6/151, el- İsrâ 17/33) denilerek, canın saygınlığı dile getirilerek masum cana kıyma şiddetle yasaklanmakta ve bir can karşılığı olmaksızın birini öldürmenin akıl ve fıtrata aykırı bir iş olduğu ifade edilmektedir. (el- Kehf 18/74)

Bu ayetler ve özellikle bir mümini kasten öldürmenin cezasının cehennemde sürekli kalış olduğunu belirten ayet, cana kıymanın İslam dininde ne büyük bir günah olduğunu da göstermektedir. Hz. Peygamber’in “İnsan, Rabb’in binasıdır, onu yıkan lanetlenmiştir” sözü insan hayatının önemini vurgulamaktadır. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

MÜSLÜMAN’IN MÜSLÜMAN’A IRZI-KANI HARAMDIR

“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona hıyanet etmez, yalan söylemez ve yardımı terk etmez. Her Müslüman’ın, diğer Müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. Takva buradadır. Bir kimseye şer olarak Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter. Birbirinizle hacetleşmeyiniz. Almayacağınız bir malın fiyatını müşteri kızıştırmak için arttırmayınız. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz. Birinizin satışı üzerine başka biriniz satış yapmasın. Ey Allah’ın kulları, böylelikle kardeş olunuz. Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, yardımı kesmez ve onu hakir görmez.”

Haberin Devamı

* Tevhid-tevhit: 1- Bir kılma, bir etme, birleştirme, birleştirilme. 2- Bir sayma, bir olarak bakma, birliğine inanma. 3- Allah’ın birliğine inanma. (Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat)

BİR SORU BİR CEVAP

FAKİRLEŞMEDEN ZEKÂTINI ÖDE

Zekât yükümlüsü bir kimse, zekâtını vermeden fakir düşse ve vefat etse, zekât sorumluluğu düşer mi?

Zamanında zekâtını vermeyen bir kişi, daha sonra fakir düşer ve zekât borcunu ödemeden ölürse zekât sorumluluğundan kurtulamaz. Bu durumdaki kişi mirasçılarına, zekât borcunu ödemeleri hususunda vasiyette bulunmalıdır. Şayet vasiyet etmeden ölürse günahkâr olur. Geride kalan varisleri onun adına zekâtı verirlerse bu borçtan kurtulacağı ümit edilir. Bir malda zekât borcu doğduktan sonra mal çalınma, kaybolma, gasp gibi istem dışı bir yolla telef olsa; mükellef ödeme gücüne sahip olsun veya olmasın, Hanefîlere göre o malın zekât sorumluluğu ortadan kalkar. Mal bulunmayınca, zekât da gerekmez. Diğer fakihlere göre ise zekât sorumluluğu devam eder. Mükellefin onu ödemesi gerekir. Ancak bağış veya satış yoluyla elden çıkarılmış olan malın zekâtının verilmesi gerektiği ittifakla kabul edilmiştir. (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 176, 183; Bilmen, İlmihal, s. 321-322).

Haberin Devamı

3 HAREM 3 KUTSAL  MESCİT

HZ. MUHAMMED BU EVDE YAŞADI

- PEYGAMBER Efendimizin Hz. Aişe ile yaşadığı ve vefat ettiğinde defnedildiği 1+1 odanın bire bir tasviri... Hz. Peygamber a.s bu kadar mütevazı yaşadı. Şu anda yeşil kubbeli olan Hz. Peygamber’in türbesinin altında kaldı. Hz. Muhammed Medine’deki ilk mescidi (Mescid-i Nebevî) inşa ederken kendisi için doğu duvarının güney kısmına bitişik iki oda yaptırdı ve bunlardan birine hicretten bir süre önce evlendiği Hz. Sevde’yi, diğerine de Medine’de evlendiği Hz. Aişe’yi yerleştirdi. Daha sonra sayısı dokuza kadar çıkan bu hücreler içinde Hz. Aişe’nin odası özellikle Resul-i Ekrem’in buraya defninden dolayı önem kazanmış ve “hücre, el-hücretü’ş-şerîfe, el-hücretü’l-mukaddese, el-hücretü’l-muattara, hücre-i münîfe, hücre-i saâdet” gibi adlarla anılmıştır.

Haberin Devamı

KISSADAN HİSSE

SEVABI BEKLERİM, YOKSA AĞLARIM

- HİCRETTEN hemen sonra annesiyle birlikte Müslüman olan Hârise (r.a.), Resul-i Ekrem (s.a.v.) tarafından Sâib bin Osman (r.a.) ile kardeş ilan edilmiştir. Hârise (r.a.), bir gün Hz. Peygamber’le (s.a.v.) sohbet ederken şehitlik mertebesine ulaşması için kendisine dua etmesini istemiş, Resul-i Ekrem de (s.a.v.) bu isteğini yerine getirmiştir. Yaşının küçük (15 yaşında) olması sebebiyle Bedir Gazvesi’ne savaşçı olarak katılamayan Hârise (r.a.), savaş alanının gerisinde bir su birikintisinden su içerken atılan bir okla isabet almış ve bu gazvenin ensardan ilk şehidi olmuştur.

Bedir’den Medine’ye dönülünce annesi oğlunun durumunu sormak üzere Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gelerek, “Eğer oğlum cennette ise sabreder, sevabını beklerim; değilse onun için var gücümle ağlarım” demiş, Resulullah (s.a.v.) de Hârise’nin Firdevs cennetinde olduğunu söylemiştir.

Haberin Devamı

KURAN VE RAMAZAN

“İman edenler ancak, Allah’a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.” (Hucurat, 49/15)

 

Yazarın Tüm Yazıları