Paylaş
PEYGAMBERLER iki türlü yaşarlar: Birincisi fiziki varlığıyla, ikincisi mesajıyla. Bir peygamber iki kez öldürülebilir. Birincisi, fiziki varlığı ortadan kaldırılarak; ikincisi, misyonu/amacı ortadan kaldırılarak. Eğer peygamberin fiziki varlığı ortadan kaldırılmış fakat misyonu yaşıyorsa, o gerçekte yaşıyor demektir. Çünkü peygamberi peygamber yapan bedeni değil mesajıdır. Fakat ortadan kaldırılan misyonu ise işte peygamber asıl o zaman ölmüş veya öldürülmüş demektir.
BEDDUA ETMEDİ
Allah resulü Nur dağında vahye muhatap olunca bütün hayatı onu insanlara tebliğ etmek ve onları karanlıklardan aydınlığa çıkarma mücadelesi ile geçti. Bu uğurda nice çilelere katlandı, taşlandı, hor görüldü ve yurdundan çıkarıldı. Fakat kendine yapılan en ağır eziyetlere rağmen, “İlahi! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam” dedi. (İbn-i Hişâm, II, 30) O rahmet peygamberiydi. Hiç beddua etmedi. Kendisine yapılan en ağır eziyetlerin sahiplerine bile dua etti: “Allah’ım kavmimi bağışla çünkü onlar bilmiyorlar.”
ATEŞE KOŞUYORSUNUZ
Allah resulü, ümmeti için gösterdiği gayretini şu benzetme ile bize anlatmaktadır: “Benimle insanların durumu şuna benzer: Bir kimse ateş yakar. Ateş etrafı aydınlatınca pervaneler ve bazı hayvanlar kendilerini ona atmaya başlarlar. O kimse bunlara engel olmak için var gücüyle gayret gösterir, ancak onların pek çoğu ateşe düşerler. Ben (tıpkı o adam gibi) ateşe düşmemeniz için sizi belinizden yakalıyorum, ancak siz ateşe atılmak için koşuyorsunuz!” (Buhârî, Rikâk, 26)
Allah resulü, toprağa öyle tohumlar ekti ki asırlar sonrasında dahi filiz vermeye devam etmektedir. Öyle bir İslam binası kurdu ki zamanın ilerlemesiyle zayıflayıp harap olmak bir tarafa daha da kuvvet kazanmaktadır. Onun ümmeti olan biz insanlara da onun derdini yüklenmek, emanetini taşımak düşmektedir.
Onun en büyük derdi eğitimdi, insan yetiştirmekti. Çünkü insan yetiştirmek peygamberlerin en önemli işiydi. Onun önceliği insana yatırımdı. Çünkü insana yatırım, yatırımların en soylusudur. Çünkü insan, mahlûkatın en şereflisidir. Merkezinde insanın bulunmadığı bir çalışma, başarısız olmaya mahkûmdur.
BİNAYA BENZEMEZ
İnsan yetiştirmek bina yapmaya benzemez. Binalar görseldir, tabelaları vardır, verilen emeği gösterir. Kurdeleler kesilir açılışında... Yapana, yaptırana, emeği geçene teşekkür edilir. Ölmüş ise Fatihalar okunur. Ama insana yatırım öyle mi? İnsan yetiştirmenin bazen ihanete varan sonuçları olur. Yetiştirdiğiniz insan size zarar verir, ihanet eder. Buna rağmen bu dünyada yapılacak en hayırlı şey insan yetiştirmek, insana yatırım yapmaktır. Bir deyiş vardır bilirsiniz: “Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir ülkeyi kurtarır.”
Bu yazıyı yazan da dâhil hepimizin üzerinde onlarca insanın emeği vardır. Onların yatırımları, çabaları, sabırları, gayretleri, fedakârlıkları olmasa bizler bu durumda olabilir miydik? Peki ya biz? Kaç insan yetiştirdik? Emek verdiğimiz kimse var mı? Biz bu dünyadan gidersek bir eser, bir iz bırakabilecek miyiz? Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri...
3 HAREM 3 KUTSAL MESCİT
HZ.ALİ’NİN SÜTUNU
- HÜCRE-i Saadet’in mescit içerisine açılan kapısının yanındadır. Peygamberimizi koruyan muhafızlar, Hz. Aişe’nin evinin kapısının önündeki bu sütunun yanında beklerlerdi. Bu sebeple muhafız manasına gelen “Muharras” ya da “Haris Sütunu” ismi verilmiştir. Resulullah’ı korumak için sahabeler, bu sütunun yanında gece-gündüz nöbet bekliyorlardı. Nihayet, “Allah seni insanlardan korur” (Mâide-67) ayeti inince, peygamberimiz muhafızları gönderdi. Bilhassa Hz. Ali bu sütunun yanında namazlarını kılar, Resulullah’ı suikastlardan korumak için burada nöbet tutardı. Bu yüzden Hz. Ali Sütunu ismiyle de anılır.
BİR SORU BİR CEVAP
O ZEKÂT YENİDEN
- Zekât verilen kişinin zengin olduğu ortaya çıkarsa ne yapmak gerekir?
Zekât mükellefi, kime zekât verdiğini araştırmalıdır. Araştırma sonucu zekât verilebilecek kişilerden olduğu kanaatine ulaştığı birisine zekât verir, daha sonra bu kimsenin zekât verilecek kişilerden olmadığı ortaya çıkarsa, zekâtı geçerli olur. Araştırma yapmaksızın zekât verir ve daha sonra bu kimsenin zekât verilebilecek kişilerden olduğu ortaya çıkarsa, zekâtı geçerlidir. Ancak böyle olmadığı anlaşılırsa zekâtı geçerli olmaz, yeniden vermesi gerekir. (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 302, 303)
KISSADANHİSSE
KÖLENİN ÜZERİNDE ALEV ALEV YANAN KİLİM
KİM zerre kadar iyilik yaparsa veya kim zerre kadar kötülük yaparsa karşılığını görecektir.
Peygamberimizin hizmetini gören Mid’am isminde bir köle vardı. Efendimizin yükünü indirdiği sırada, nereden geldiği belli olmayan bir ok isabet edip ölümüne sebep oldu. Müslümanlar, “Ey Mid’am! Cennet sana mübarek olsun! Yâ Resulullah, hizmetçine şehitlik mübarek olsun” diyerek ona gıpta ettiklerinde Allah resulü (s.a.v.), “Hayır, öyle değildir. Varlığım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki Hayber günü ganimet malları paylaşılmadan önce aldığı bir kilim, şu anda onun üzerinde alev alev yanmaktadır” buyurdu.
AYAKKABI BAĞLARI
Bunu işiten Müslümanlar çok korktular. O sırada bir kişi Peygamber Efendimize bir veya iki ayakkabı bağı getirdi: “Ya Resulullah! Ben de ganimet malları taksim edilmeden ayakkabılarım için bu bağları almıştım” dedi. Efendimiz, “Sana da cehennem ateşinden bir veya iki bağ (yani bunlardan dolayı azap) var” buyurdu. (Buhârî, Eymân, 33)
Her Müslüman bu hassasiyet içinde olmalı. “Benim üzerimde bir kul hakkı var mı? Allah’ın huzuruna ben nasıl çıkacağım? Bir yanlışlık yaptım mı? Birine haksızlık ettim mi?” diye endişelenmeli.
KURAN VE RAMAZAN
(Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür) Yoksa gece vakitlerinde, secde halinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.
Paylaş