Paylaş
Hz. Âdem’i yaratıp ona eşyayı isimlendirme yeteneğini veren ve eşyanın isimlerini öğreten Allah, bütün meleklerden de onun huzurunda saygıyla eğilmelerini ve insanın üstünlüğünü kabul etmelerini istemiştir. Başka hiçbir varlığa verilmeyen sadece insana bahşedilen “irade”yle Hz. Âdem iyilikleri ve kötülükleri yapma potansiyeli ve gücüyle donatılmış ve imtihana tabi tutulmuştur. Meleklerin iradeleri yoktur, bu nedenle imtihan da edilmezler. İnsansa iradesini kullanarak meleklerden daha üst mertebeye çıkabilme potansiyeline sahiptir. Bütün Melekler, Hz. Âdem’e saygı gösterip secde edince, İblis Allah’ın emrine karşı çıkarak secde etmemiştir. Allah büyüklenen, günahında ısrar eden, kendisini kendine yeterli gören şeytanın bile savunmasını almış, “Emrettiğim şeyi yapmaktan seni alıkoyan nedir?” diye sormuştur. “Ben saygı göstermemi istediğin varlıktan daha üstünüm, beni ateşten, onu çamurdan yarattın” diye cevap veren İblis’e göre, ateş topraktan daha üstün olduğu için Âdem’in önünde eğilmesi gerekmez. Allah “Mademki sen büyüklendin ve kâfirlerden oldun, huzurumdan çık” diye şeytanı kovmuştur. Kibri yüzünden makamından ve konumundan olan Şeytan hatayı kendisinde bulmayıp, Allah’ı suçlamaya başlamış ve “Madem sen beni saptırdın, ben de senin doğru yolun üzerinde oturup Âdemoğlunu sana kul olmaktan alıkoyacağım” diye yemin etmiştir. Allah’tan yeniden dirilme gününe kadar müsaade alarak, Hz. Âdem’i de yolundan çevirmeye and içen şeytana bile söz verilmesi, bize savunma hakkının kutsallığını öğretmektedir.
BÜYÜK BİR PİŞMANLIK
Hz. Âdem ve eşi için cennette her şey serbest olmasına rağmen, Allah sadece bir ağaca yaklaşmalarını yasaklamış ve “Şeytan sizin apaçık düşmanınız” diye onları uyarmıştı. Şeytan huzurdan kovulmasının sebebi olarak gördüğü Âdem ve eşine yaklaşmış, “Hiç düşündünüz mü, cennette her şey serbestken bu ağaca yaklaşmak neden yasak?” diye sormuştu. Rablerinin apaçık uyarısına rağmen Âdem ve eşi, “Allah sizin cennette ebedi kalmanızı istemiyor, oysa ağaca yaklaşır ve meyvesinden yerseniz hep cennette kalırsınız” diye vesvese veren İblis’e ebedilik vaadiyle aldanmıştır. Allah, onların günah sonrası durumunu şöyle nitelendirir: “Âdem, Rabbine isyan etti.”
Onlar pişman olmuş ve hatalarını kabul ederek “Rabbimiz, biz kendimize zulmettik. Bizi affetmez ve bağışlamazsan, biz kaybedenlerden oluruz” diye niyazda bulunmuşlardır. Âdem’de ne bir bahane bulma ne de suçu üzerinden atmaya çalışma vardır. Onun en büyük derdi sadece büyük bir pişmanlık ve boyun eğmedir...
Şeytan, zaten huzurda olduğu için ne Allah’ı, yeniden dirilme gününe kadar mühlet istediğine göre ne de ahireti inkâr etmişti. Aynı zamanda Peygamberlere de iman ediyordu. İmanın şartlarından hiçbirini inkâr etmeyen İblis’i kâfir olmaya iten şey neydi acaba? Şeytan Allah’ın sadece bir emrini beğenmemiş, hakkı olmadığı halde büyüklenerek kâfir olmuştur. Şeytan da Âdem de günah işlemesine rağmen işlediği günahlar karşısında takındığı tavırlar farklı olduğu için, akıbetleri de farklı olmuştur. Bu olaydan şu sonucu çıkarabiliriz. İnsan beşerdir, şaşar, günaha girer. Gaflet ve cehaletinden ötürü günah işlediğini kabul ederse, affedileceği umulur. İnsan “Bu çağda böyle bir emir, ibadet mi olur, neden günah olsun ki” tarzında bir büyüklenmeye girerse, küfre kadar gidebilecek bir yola girer. İki günah, iki savunma ve iki tepki. İblis büyüklendi, kovulanlardan oldu, Âdem hatasını kabul etti, peygamberlikle şereflendi.
SENDEN BAŞKA KAPI BİLMİYORUM
Cennetten çıkarılıp yeryüzüne indirilen Hz. Âdem ve eşi günahlarından dolayı gözyaşlarına boğulmuş ve şöyle yalvarmıştır: “‘Ya Rabbi sana nasıl yalvaralım, bize tevbeyi öğret!’ Derken Âdem Rabbinden tevbeye götürücü sözler belleyip alarak O’na yalvarmış, Allah da onun tevbesini kabul etmiştir. Çünkü tevbeyi çokça kabul eden ve kullarına çokça acıyan O’dur.” (Bakara, 2/37).
Abdest de Hz. Âdem’in tevbesidir. “Ey Âdem, harama yürüdüğün ayaklarını topuklarınla beraber yıka. Yasak ağaca/harama uzanan elini, dirseğinle beraber yıka. Harama baktığın yüzünü yıka, yediğin ağzını, kokladığını burnunu yıka.” İlk abdesti alan Hz. Âdem’dir. Her abdest bir tevbedir aslında. Her abdestle dökülen maddi kirler değil, günah kirleridir. Yasin Suresi’ni hatırlayalım: “O gün insanların ağızlarını mühürleriz, ellerini konuştururuz, ayakları kazandıklarına şahitlik eder.” Bu yönüyle abdest sadece namazın ön şartı değil, aynı zamanda kıyamet günü elimizin, ayağımızın aleyhimize şahitliğine karşı bize verilmiş bir nimettir.
Allah Rasulü’nün (sav) günde yüz ya da yetmiş kere istiğfar ettiği rivayet edilmiştir. Oysaki peygamberler ismet sıfatına sahip olduklarından günahtan korunmuşlardır. Peki Hz. Peygamber (sav) neden af dilemiştir? Bizler Allah’ı hatırlatmak için zikrederken, Allah Rasulü (sav) Allah’ı unuttuğu anlar için istiğfar etmiştir. Hz. Peygamber’in (sav) öğrettiği istiğfar dualarından biri de Allah’ın isimleri de zikredip “Senden başka gidilecek kapı bilmiyorum, senden affını istiyoruz” diye yalvardığımız “Estağfirullah, Estağfirullah, Estağfirullah el-azim el kerim errahim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh” duasıdır. Yine Allah Rasulü (sav) ramazan ayı ve Kadir gecelerinde “Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa’fü anna/Allah’ım kerimsin, affedicisin, affetmeyi seversin, bizleri de affeyle” diye dua etmiştir.
TEVBE ÖYLE BÜYÜK BİR NİMET Kİ
Tevbe özeleştiridir. Kişinin aynaya bakıp eksik ve kusurlarını görmesidir. Kendi kendini kınamayı alışkanlık haline getiren birinin başkasının ayıp ve kusurunu aramaya fırsatı olmaz. Tevbe ve istiğfar eşanlamlı kullanılsa da farklı kavramlardır. Tevbe kelime anlamı itibariyle dönmek demektir, yanlıştan ve günahtan dönmeyi ifade eder. İstiğfar ise işlediğimiz günahların kalbimizde oluşturduğu lekelerin yok olması, onların amel defterinden silinmesi için bağışlanma istemektir. İstiğfar dille ve fiille yapılır. Allah Teala “İyilikler kötülükleri siler götürür” buyuruyor. Allah iyilik yapmaya niyet edene, yapmasa bile mükâfat verir. Yaparsak en az on misli kadar mükâfatla ödüllendiriliriz. Kötülük yaptığımızda ise yalnızca dengi ile karşılık görürüz, düşünür ama yapmazsak Allah bize günah yazmaz.
Tevbe öyle büyük bir nimet ki! Bizler görev yerini terk edip balığın karnına düşen Hz. Yunus’tan daha mı temiziz, karanlıklarımız onunkinden daha mı az koyu? Kaygı ve endişelerimiz Hz. Yunus’unkinden daha mı az? Bizim karanlıklarımız daha derin, günahlarımız daha çok. Hz. Yunus’u “Senden başka ilah yoktur. Sen her türlü noksanlıktan, eşi-ortağı olmaktan uzaksın. Şüphesiz ben kendine yazık edenlerden oldum” duasıyla kurtardın, bizi de kurtar ya Rabbi. Allah’ım, ne kadar çok isterdik yarattığın günkü kadar tertemiz kalabilmeyi ama beceremedik, hata yaptık. Hatamızın farkındayız, affetmezsen kaybedenlerden oluruz. Bizim dönüşümüz ancak sanadır. Rabbim, bizleri her günah işlediğinde pişmanlık, üzüntü ve bir daha yapmama kararlılığı ile sana dönenlerden eyle!
1 SORU 1 CEVAP: TÖVBEDE HANGİ DUALAR OKUNMALIDIR?
- TÖVBE edecek kimsenin iki rekât namaz kıldıktan sonra Allah’a hamd, Rasûlüne (sav) salât ve selam getirdikten sonra tövbe ve istiğfar etmesi, akabinde de salavat ve hamd ile bitirmesi tövbenin adabındandır.
Hz. Peygamberin’in (sav) bağışlanmak için yaptığı pek çok duadan biri şudur:
“Allah’ım! Günahlarımı, bilmeden ve haddimi aşarak işlediğim kusurlarımı, benden daha iyi bildiğin bütün suçlarımı bağışla! Allah’ım! Ciddi veya şaka olarak yaptığım yanlışları, hataen ve kasten işlediğim günahlarımı affeyle! Bütün bu kusurların bende bulunduğunu itiraf ederim. Allah’ım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, ölçüsüz bir şekilde işlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senin gücün her şeye yeter.” (Buhârî, Deavât, 60).
BİR AYET: DE ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (Zümer Suresi, 53)
BİR HADİS: ALLAH Rasûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Günahtan tevbe etmek, günahı terk edip bir daha ona dönmemektir. (İbn Hanbel, I, 446)
Paylaş