Paylaş
YÜCE Allah, insanı yeryüzünde başıboş bırakmamak için peygamberler göndermiş ve insanlara mesajını peygamberleri vasıtasıyla iletmiştir. Yani Allah, indirdiği kitaplarla insanlarla konuşmuştur. Peki bizler bunun ne kadar farkındayız? Önemli bir devlet görevlisi, iş insanı ya da patronumuzla konuşmaya giderken duyduğumuz heyecanın ne kadarını Kuran’ın kapağını açmak için hissediyoruz?
KURAN İNSANI OLMAK
Kuran, insana inmiştir ve insan için inmiştir. Ana konusu insan olan Kuran, insana değer katmayı amaçlar. İnsanın güzel yönlerine dikkat çeker, bunların devamlı olmasını ister. Zaaflarını/zayıflıklarını anlatır ve bunları nasıl giderebileceğimizi/düzeltebileceğimizi gösterir. Kuran, bugün özlemini çektiğimiz bütün ahlaki değerleri içinde barındırır. Hz. Ayşe’nin (ra) kendisine Hz. Peygamber’in ahlakını sorduklarında “Siz Kuran okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kuran’dı” diye cevap vermesi Kuran’ın bu yönünü vurgulaması açısından önemlidir.
DUVARA ASMAK DEĞİL
Ramazan ayında evlerimizde, camilerde, televizyonlarda mukabele programları düzenliyoruz ve Kuran’ı hatmediyoruz. Yüce kitabımızı bitirdiğimizde Allah’ın hangi sözlerini kendimize rehber ediniyoruz? Kuran’ı yüzünden de olsa okumak sevaptır ancak anlayarak okumak özüne çok daha uygun olur. Kuran’ın bizi düşündürmesi, değiştirmesi, yetiştirmesi ve donanımlı hale getirmesi için önce anlamamız gerekmiyor mu? Kuran’a asıl saygı, onu anlayarak okuyup yapmamızı istediklerini yaparak, sakınmamızı istediklerinden kendimizi sakınarak gösterilir. Yoksa mushafı duvarlara asıp evin en yüksek yerine koyarak değil. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından geçmiş yıllarda yaptırılan bir araştırmada, “Kuran mealini baştan sona bir kez okudum” diyenlerin oranı sadece yüzde ikidir. Allah tenezzül etmiş, kitap indirmiş, biz tenezzül edip okuyup, anlayıp yaşamazsak kıyamette Allah’ın huzurunda mahcup olmaz mıyız?
ANLAYAN AZ, OKUYAN ÇOK
Hz. Peygamber’in “Öyle bir zaman gelecek ki Kuran’ı anlayanlar az, okuyanlar çok olacak, Kuran’ın harflerini ezberleyecekler ancak hududunu ihmal edecekler” (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, 789) diye belirttiği zamanlara mı eriştik? Kuran’ın eksikliği hiç mi hissetmez olduk?
Bu sorunun cevabını sahabeden bir örnekle düşünelim istiyorum. Ümmü Eymen, Allah Rasulü’nün “Annemden sonraki annemdir” diyerek taltif ettiği, Peygamberimize dadılık yapmış, onu elinde büyütmüş, ilk Müslümanlar arasına katılmış müstesna bir hanımefendiydi. Rasulullah’ın (sav) vefatından kısa bir süre sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer’e “Haydi, Allah Rasulü’nün ziyaret ettiği gibi biz de Ümmü Eymen’i ziyaret edelim” demişti. Yanına vardıklarında Ümmü Eymen ağlamaya başladı. “Niye ağlıyorsun? Allah katındakiler Rasulullah (sav) için daha hayırlıdır” dediler. O, “Ben Allah’ın katındakilerin Rasulü (sav) için daha hayırlı olduğunu bilmediğimden ağlamıyorum. Asıl gökten inen vahyin kesilmiş olmasına ağlıyorum” dedi. (Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 103). Ümmü Eymen’in hayatında vahyin kesilmesiyle oluşan boşluk, Hz. Peygamber’in (sav) şahsının aralarından ayrılmasıyla oluşan boşluk kadar derindi.
ARAMIZA MESAFE KOYDUK
Sahabe, vahyin kesilmesiyle içlerinde oluşan boşluğa üzülürken bizler Kuran’la aramıza mesafeler koyduk. Abdestsiz dokunmadığımız, öpüp başımızın üzerine koyduğumuz, en güzel harflerle yazdığımız, en güzel mahfazalarla sardığımız, evimizin en güzel köşelerine astığımız Kuran’ı terk ettik. Furkan Suresi 30. ayette Hz. Peygamber’in (sav) “Ey Rabbim! Kavmim bu Kuran’ı büsbütün terk ettiler” diye Allah’a şikâyet ettiği topluluk biz miyiz? Kuran’ı terk edenlerden olmaktan Allah’a sığınırız!
GÜNDE 1 SAYFA MEAL
Allah’ın bizim yapacağımız hiçbir ibadete ihtiyacı yok. Bizimse Allah’tan gelen mesajlara ihtiyacımız var. Kuran, hem dünyada hem de ahirette nasıl huzurlu ve mutlu olacağımızı gösteren bir rehber. Gelin bu ramazan bir Kuran seferberliği başlatalım, her gün en az bir sayfa meal/tefsir okuyalım, ailemizle oturalım, ayetlerin üzerinde konuşalım, düşünelim. Kuran’la yeniden dirilelim. Kuran’a açalım kalplerimizi ki kıyamet günü bize şefaatçi olsun.
Yapılan hayrın veya okunan Kuran’ın sevabı ölen kimseye bağışlanabilir mi?
YAPILAN ibadetin ve hayırların sevaplarının başkasına bağışlanması caizdir. Kişi, okuduğu Kuran-ı Kerim’in, yaptığı hatmin ve işlediği bir hayrın sevabını başkasına bağışlayabilir. İster sağ ister ölmüş olsun, kendisine sevap bağışlanan kimsenin bundan yararlanacağı umulur. Başkası tarafından bağışlanan sevapla bir kimsenin bizzat yapması gereken ibadet borçları ödenmiş olmaz ise de bunlar iyilik ve sevaplarının çoğalmasına ve derecesinin yükselmesine vesile olabilir.
Benî Seleme kabilesinden bir adam, annesi ve babası öldükten sonra, onlara bir iyilik yapıp yapamayacağını sordu. Hz. Peygamber (sav), “Evet, onlara rahmet dilemek, onlar için istiğfar etmek, vasiyetlerini yerine getirmek, akrabaları ile ilgilenip onlara karşı üzerine düşeni yapmak, dostlarına hürmet edip ikramda bulunmaktır.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 130) buyurmuştur.
BİR AYET
BU Kuran ayetlerini iyiden iyiye düşünüp tefekkür etsinler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. (Sad, 38/29)
BİR HADİS
KURAN okuyan mümin turunçgiller gibidir. Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kuran okumayan mümin hurma gibidir. Kokusu yoktur, tadı güzeldir. Kuran okuyan münafık reyhan (fesleğen) gibidir. Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kuran okumayan münafık Ebu Cehil karpuzu gibidir, kokusu yoktur ve tadı da acıdır. (Buhari, Et’ıme 30)
Paylaş