Paylaş
GÜNÜMÜZ insanının en fazla şikâyet ettiği konulardan birisi de hiçbir şeyin kendisine yetmemesi ve kendisinin de hiçbir şeye yetişememesidir. Herkesin yapmak istediği çok şey var aslında. Öğrencisinden ev hanımına, işçisinden yöneticisine kadar hiç kimseye ne zaman ne mekân ne de para yetiyor... Hepimiz imkân bulamamaktan şikâyetçiyiz istediklerimizi hayata geçirme konusunda. Belki daha çok çalışıyoruz, daha çok kazanıyoruz ancak hiçbirisi ihtiyaçlarımızı karşılamaya yetmiyor. Çünkü kazandıkça daha çok harcıyor, daha çok tüketiyoruz. Evlerimiz metrekare olarak daha çok büyüdü belki, ancak hem içinde yaşayan geniş aileler küçüldü hem de misafirlikler azaldı, mekânlar da yetmiyor artık.
İMKÂNLAR ARTTI DEĞERLER KAYDI
Oysa millet olarak bir şiarımız vardı, mekânımız dar ama gönlümüz genişti. Bereketimiz vardı. En küçük alışverişimizde bile birbirimize dualar ederdik. Bir ekmek, bir sakız alsak, ödediğimiz paraya karşılık “Allah bereket versin” denir, biz de “Bereketini gör” diye cevap verirdik. Bir kültürümüz, örfümüz, geleneğimiz vardı. Hepimiz az kazanmaya razıydık. Bilirdik ki bereket azdadır. Hiç kimse alışveriş yaparken aldatılacağı hissine kapılmazdı, dürüsttük. Bilirdik ki bereket helal kazançta ve alın terindeydi. Aslında biz bunları kaybettik. Evet, modernleştik, imkânlarımız arttı ama ayaklarımızın altından birçok değerimiz kayıp giderken biz bunun farkına bile varamadık. Bir ekmeği bölüşürdük, sofranın ortasına konan bir kap yemeği beraber yerdik ama mutlu ve huzurluyduk. Sofra kültürümüz vardı, ayakta yenmez ve içilmez, sofraya beraber oturulurdu. Yemeğe başlarken “Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla” demeyi büyüklerden öğrendik, kitaplardan değil. Sofrada zeytinleri sayıyla yediğimiz günlerde mahallemizde çocuklar taciz edilmezdi. Yetimlerin başı okşanırdı. Küçükler büyüklere hürmet eder, büyükler küçükleri severdi. Belki de bereketimizin kaynağı bunlardı. Belki de bereketimizi kaybettik. Sahi sadece ben miyim bunların olmayışının ıstırabını çeken? Bu satırları okuyan herkesin yüreğine ince bir sızı giriyor mu acaba?
SINIRSIZ OLAN İHTİRASLARDIR
Kapitalizm ısrarla kaynakların sınırlı, ihtiyaçların ise sınırsız olduğuna inandırmaya çalışıyor bizi, büyük ölçüde bunu başardı da. Sorgusuz sualsiz kabul ettik bu önergeyi. Oysa kendisi sınırlı olan bir varlığın ihtiyaçları nasıl sınırsız olabilir ki? Sınırsız olan ihtiyaçlarımız değil, bilakis ihtiraslarımızdır.
Eskilerin deyimiyle, bereketi kaçtı her şeyin. Bereket nedir peki? Bereket, en özet tanımıyla gözle görülmeyen fazlalıktır. Bereket bazen yüzde, bazen sözde, bazen aşta, bazen mekânda, bazen de zamanda tezahür eder. Allah Rasulü’nün (sav) yüzünde öyle bir bereket vardı ki onu gören, sohbetinde bulunan sahabe unvanıyla şereflendi. Aynı zamanda yaşasa bile onu göremeyen tabinden oldu, Veysel Karani gibi. Anne-babanın da yüzüne bakmak bile berekettir, iyi gelir insana. Sımsıcak bir sevgi ve huzur dolar insanın içi.
RIZKIYLA YETİNMEYEN BAŞKASINA GÖZ DİKER
Allah er-Rezzak’tır. Zariyat Suresi 58. ayetinde buyurulduğu üzere “Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.” Allah, her canlının rızkını yaratmıştır. Çalışıp, helal yoldan kazanıp kendisi için hazırlanan rızkı bulma görevi insana aittir. “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm 53/39) Eğer kişi kendisi için hazırlanan rızka erişemiyorsa, ya tembellik edip rızkını aramıyordur ya da kendi rızkıyla yetinmeyen başkaları onunkine de göz dikmiş, rızkına engel oluyordur. Kişiler kadar toplumlara ayrılan rızık da vardır. Avrupa karanlıkta iken altın çağını yaşayan bir ümmet nasıl olur da sadece tüketir hale geldi? Biz Müslümanlar çalışmayı, üretmeyi, ilimi, teknolojiyi terk ederek rızkımızı aramayı da bıraktık çünkü. Müslümanların yaşadığı yer asla fakir ve geri kalmış olamaz, olmamalıdır. İslam güçlü, zengin, üreten, paylaşımcı, ihtiyaçtan fazlasını tüketmeyen adil ve müreffeh bir toplum oluşturmayı bize emreder. İsrafın ve tembelliğin diz boyu olduğu toplumlarda bereket olmaz.
BESMELESİZ NOKSAN KALIR
Sahip olduklarımızda bereketin ilk kaynağı, yaptığımız her şeyi Allah rızası için yapmaktır. Allah Rasulü’nün (sav) bildirdiği üzere Besmele ile başlamayan her iş noksan kalır, bereketsiz olur. Yüce Allah’ın “Andolsun ki, şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım” (İbrahim, 14/7) buyurduğu üzere, eldekilere şükretmek bereketin artmasına vesiledir. Tevekkül, dua, namaz, oruç, tövbe-istiğfar, akrabalık bağlarını gözetme, sadaka, helal kazanç, paylaşmak da bereketi arttıracak salih ve güzel işlerdendir.
Allah Rasulü (sav) bir hadiste “Kimin yanında iki kişilik yemek varsa üçüncü bir kişiyi, dört kişilik yiyeceği olan beşinci ya da altıncı kişiyi misafir etsin!” (Buhari, Mevakit, 41) buyurarak yemekteki bereketin paylaşarak ortaya çıkacağını bize işaret eder. Paylaşmak noksanlaştırmaz, arttırır ve bereketlendirir. Bölüşmekten korkmayalım. Yüce Allah’ın uyardığı üzere, “Şeytan sizi fakirlik ihtimali ile korkutur ve cimriliği telkin eder. Oysa Allah, size bağışlamasını ve lütfunu vaad eder: Allah kudret ve egemenlikte sınırsızdır, her şeyi bilendir.” (Bakara 2/268)
İSRAF ETMEDEN TÜKET, PAYLAŞ
Belki de kaybettiğimiz, yitirdiğimiz, hayatımıza yeniden anlam katacak, bize huzuru yeniden sağlayacak şey berekettir. Allah bize çalışmayı, helal yoldan kazanmayı, israf etmeden tüketmeyi, paylaşmayı ve bereketi nasip etsin. Korku ve kaygılarımızdan emin kılsın.
ORUÇTA AĞZA VE BURUNA NASIL SU VERMELİ?
GUSLEDERKEN ağza ve buruna su vermek farzdır. Ağza verilen suyu boğaza kadar ulaştırıp çalkalamak ve buruna verilen suyu da iyice çekmek sünnettir. Bu hüküm oruçlu olmayan kimseler içindir. Oruçlu olanların, boğaza veya genze su kaçma ihtimali olduğu için böyle yapmaları uygun olmaz. Onlar gusülde ağza ve buruna su verirken mübalağa etmeyip abdestte yaptıkları gibi yaparlar. (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, I, 237, 291)
Bir ayet
“ALLAH, yeryüzünü sizin için karar kılma yeri, göğü de bina yapan, size şekil verip de şekillerinizi güzel kılan ve sizi temiz şeylerle rızıklandırandır. İşte Rabbiniz Allah! Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!” (Mü’min, 40/64)
Bir hadis
“SİZDEN biri yemek yediği zaman, ‘Allah’ım, bu yemeği bizim için bereketli eyle ve bize bundan daha hayırlısını ikram eyle’ desin.” (Ebû Dâvûd, Eşribe, 21)
Paylaş