Bazen de yapmamak söylememek günahtır

Bizler yaptıklarımızdan, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan, konuştuklarımızdan, konuşmamız gerekirken sustuklarımızdan hesaba çekileceğiz. Günah sadece işlenen midir? Ya yapmamız gerekirken yapmadıklarımız? Bazen yapmaktır günah, bazen yapmamak... Yalanı söylemek de günah, doğruyu söylememek de...

Haberin Devamı

GÜNAH insanın yaratanla, diğer insanlarla, kendisiyle ve tüm varlıklarla ilişkilerini düzenleyen kutsal emirleri yapmamak veya yasakların dışına çıkmamak anlamına gelir. Bizler yaptıklarımızdan, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan, konuştuklarımızdan, konuşmamız gerekirken sustuklarımızdan hesaba çekileceğiz. Günah sadece işlenen midir? Ya yapmamız gerekirken yapmadıklarımız? Bazen yapmaktır günah, bazen yapmamak. Yalanı söylemek de günah, doğruyu söylememek de...

Günahsız insan olur mu?

TÖVBE VE AF
Peygamberlerden başka kim ki ben günahsızım der ise belki de en büyük günahkâr odur. Peygamberler görevleri gereği Allah tarafından “ismet” sıfatıyla günahlardan korunmuşlardır. Bununla beraber yine de Hz. Yusuf’un, “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin rahmeti olmadıkça nefs hep kötülüğü emreder” (Yusuf suresi, 53) dediğini bize Kuran bildirmektedir.

Haberin Devamı

Allah resulü, “Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder, yerinize başka bir topluluk getirirdi. Onlar günah işler ve tövbe ederlerdi ve Allah onları affederdi.” (Müslim, Tevbe, 10) buyurmaktadır. Sanki insan kişiliğinin tabii bir boyutu gibi gelişen günah ve tövbe ilişkisi, insanın Rabbi ile münasebetini hep diri tutan bir alan olmaktadır.

TAKVA VE NEFS
Allah insana iyilikleri yapabilme gücü (takva) verdiği gibi aynı zamanda kötülükleri yapabilme gücü (nefs) vermiştir. O kötülükleri yapabilme gücü (nefs) insanı her an teslim alabilir ve insan günah işleyebilir. İşte o anda, insan Rabbini hatırlamalı “Ben ne yaptım” demeli ve bağışlanma dilemelidir...

İnsan hayatı böyle bir denklem içinde seyredecektir... Buna günah ve tövbe duyarlılığı da diyebiliriz. Günahsızlık insan için gerçekleştirilemeyecek kadar zor bir durumdur. Ama günaha yönelmemek de Allah’la ilişkinin gerektirdiği bir insanlık görevidir. Öyleyse, insanın bir denge kurması gerekir.

ALIŞMA, KANIKSAMA
Şöyle bir denge: Günahı kanıksamamak, küçümsememek, günaha alışmamak, günah duyarlılığını kaybetmemek, ölçüyü unutmamak, ölçüyü koyanı unutmamak... Resulullah Efendimiz, günaha kalbi bir çerçevede bakmıştır... “Günah nedir” diye soranlara, “Senin kalbinin/vicdanının kabul etmediği, rahatsız olduğu şeydir” demiştir. Kalbine danış. Kalbinde derin bir sızı ve acı hissediyor musun bak? Nedir o seni yaralayan şey? İçimizde hep “yapmasaydım” duygusu uyandıran şey nedir? İşte o günahtır.

 

Haberin Devamı

KURAN VE RAMAZAN
İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi?(Hadîd, 16)

 

Bazen de yapmamak söylememek günahtır3 HAREM 3 KUTSAL MESCİT
MESCİD-İ NEBİ ÜSTÜVANE-İ SERİR
TÖVBE sütununun doğusunda Hücre-i Saâdet’in batı duvarına bitişik olup, kıble yönündeki ilk sütundur. Peygamberimiz her ramazan ayında, Kadir Gecesi’ni değerlendirmek maksadıyla mescitte itikâfa çekilirdi. Yatağını buraya serdiği için sütun, bu ismi aldı. Peygamber Efendimiz içi hurma lifleriyle dolu hasırın üzerinde oturur, istirahat eder ve ibadet ederdi.

 

KISSADAN HİSSE
NASIL YAŞARSAN ÖĞLE GİDERSİN
BİR gün bir kişi İbrahim Ethem hazretlerinin yanına geldi, “Bana öğüt ver de kulağıma küpe edeyim” dedi ve aralarında şöyle bir konuşma geçti.

Haberin Devamı

İbrahim Ethem: “Günah işlersen, bari Cenab-ı Hakk’ın nimetlerinden yeme!”

Adam: “Dünyada ne nimet varsa hepsi Cenab-ı Hakk’ındır.”

İbrahim Ethem: “Şu halde Hakk’ın verdiği rızkı, nimeti yemek, sonra ona asi ve günahkâr olmak reva mıdır? Bir günah işlediğin vakit artık Cenab-ı Hakk’ın yerlerinden bir yerde durma, terk-i diyar et!”

Adam: “Bu daha karışıktır. Her yer O’nun ben nereye gideyim?”

İbrahim Ethem: “Şu halde hem O’nun sahip olduğu yerde günah işlemek, hem de orada oturmak reva mıdır? Günah işlediğin zaman onu Hak’tan gizli tut!”

Adam: “Hak gizliyi ve aşikârı bilir, görür. Ben O’ndan nasıl gizlerim?”

İbrahim Ethem: “Şu halde O’nun nimetiyle yaşarsın, O’nun arzında bulunursun, O’nun gördüğünü bilerek suç işlersin! Bu uygun mudur? Ölüm anında ölüm meleğinden biraz vakit, mühlet iste de tövbe etmeğe zaman bulasın.”

Haberin Devamı

Adam: “Can alıcı, kimseye mühlet vermez. Ömür mukadderdir, sonra ben o zaman ıstıraptan inliyor olurum. Nasıl zaman bulurum?”

İbrahim Ethem: “Şu halde, can alıcı gelmeden tövbe et! Nasıl yaşarsan öyle gidersin ve hangi an nasıl gideceğin de sence belli değildir. Bu hakikatleri bilip de tedbir almamak reva mıdır? Kabirde münker nekire cevap verme.”

BEN GİTMEM DE...

Adam: “Nasıl olur? Onlar memurdurlar, ne edip edip cevap almadan gitmezler.”

İbrahim Ethem: “Şu halde, onlara verilecek isabetli, Hak cevabı burada hazırlamamak sana reva mıdır? Bu insanlık feraseti değildir. Kıyamet günü seni cehenneme götürmek isterlerse, ‘Ben gitmem’ de!”

Adam: “İmkânı mı var, onlar benim isteğime mi bakarlar, kolumdan tutarlar ateşe atarlar.”

Haberin Devamı

İbrahim Ethem: “Şu halde bunları bilirsin de neden günah işlersin? Orada cennet isteyen burada cennet hazırlığı yapar, orada cehenneme müstahak olan burada günah işler. Sen hangisini dilersen öyle yap!”

 

BİR SORU BİR CEVAP
BANKA KARTI İMKÂNI OLANA ZEKÂT VERİLMEZ

Zekât kimlere verilir?
Zekâtın verileceği kimseler Kuran-ı Kerim’de belirtilmiştir. Bunlar; fakirler, miskinler, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar, müellefe-i kulûb adı verilen kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen kimseler, esaretten kurtulacaklar, borçlular, Allah yolunda cihat edenler ve yolda kalmış olanlardır. (Tevbe, 9/60)

Fakir ve miskin, temel ihtiyaçları dışında herhangi bir maldan nisab miktarına sahip olmayan kimsedir. (İbnü’l-Hümâm, Feth, II, 266)

Borçlu, kul hakkı olarak borcu olan ve borcunu ödeyeceği maldan başka nisab miktarı malı bulunmayan kimsedir. (İbnü’l-Hümâm, Feth, II, 268)

Yolda kalmış kimse, sürekli yaşadığı yerde malı bulunsa bile, çıktığı yolculukta parasız kalıp parasına ulaşma imkânı bulamayan, başka bir deyişle, parasızlıktan yolda kalmış ve memleketine dönemeyen kimsedir. Bu kimseye, malının bulunduğu yere dönmesine ve dönünceye kadarki ihtiyaçlarını gidermesine yetecek kadar zekât verilebilir. (Kâsânî, Bedâî’, II, 43-46)

Günümüzde yolcu olan kişi istediği zaman memleketindeki parayı banka kartı veya başka bir yöntemle alma imkânına sahipse ona zekât verilmez.

“Allah yolunda” anlamına gelen “fi sebilillah” ifadesi ise, kendisini Allah yoluna ve İslam’a adamış hac yolcuları, askerler ve ilim için yola çıkan gerçek kişiler olarak yorumlanmıştır.

Yazarın Tüm Yazıları