Paylaş
Nefes almada zorluğa neden olan astım dünyada en sık görülen hastalıklardan biri. Obeziteden hava kirliliğine birçok faktörden etkileniyor. Ayrıca mevsim geçişleri, viral enfeksiyonlar ve soğuk hava da astımın en önemli tetikleyicilerinden. Göğüs hastalıkları uzmanı ve GlaxoSmithKline (GSK) Türkiye Solunum Bilimsel Danışmanı Prof. Dr. Tunçalp Demir bu hastalığa ilişkin sorularımızı cevapladı.
* Astım hastası denince insanların zihninde genelde nefes almada zorluk çeken biri canlanıyor. Alanın uzmanı olarak astımı siz nasıl anlatıyorsunuz?
Aslında insanların tanımladığı şekilde nefes alma zorluğu demek çok da yanlış değil ama biraz daha bilimsel olarak değerlendirirsek; astım hava yollarında periyodik daralmalarla seyreden, farklı mekanizmaların rol aldığı, kronik iltihabi bir hastalık olarak tanımlanabilir.
* Nefes alma zorluğu çeken okurlarımız ‘Acaba ben de astım hastası mıyım’ diye düşünebilir. Astımı diğer nefes alma zorluklarından ayıran temel belirtileri nelerdir?
En önemlisi nefes darlığı ancak astımın bunun dışında hırıltı, hışırtılı solunum belirtisi vardır. Bir kedi mırıltısı gibi sesler gelir göğüsten. Göğüste sıkışma hissi, ağrı, baskı ve öksürük astımın en temel özellikleridir. Bir başka özelliği de değişkenlik göstermesidir. Hastaların yakınmaları zaman içinde sıklık ve şiddet açısından farklılık gösterebilir. Örneğin, sabah kalkıyor, her şey çok iyi, birkaç saat sonra çok kötü olabiliyor. Daha sonra birkaç gün iyi, birkaç gün kötü gidebiliyor. Bu değişkenlik astımın en tipik, ayırt edici özelliği olarak karşımıza çıkıyor.
* Astımın dünyada ve Türkiye’de görülme sıklığı nedir? Benim eczanem var, sanki hastalarla daha sık karşılaşmaya başladım...
Aslında haklısınız. Şöyle baktığımız zaman astım aslında en sık görülen hastalıklardan bir tanesi. Tüm dünyada 300 milyondan fazla astım hastası olduğu tahmin ediliyor. Ülkemizde yapılan çalışmalarda farklı sonuçlar var ama en güvenilir olanlarından birine göre; erkeklerde görülme sıklığı yüzde 7.1, kadınlarda yüzde 9 gibi. Çocukluk çağındaysa bu oran yüzde 11-12’lere çıkıyor. Kabaca baktığımızda her 10-11 kişiden 1’i astım hastası.
Göğüs hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Tunçalp Demir
Genetik ve alerji
* Astımın risk faktörleri neler? Mesela ailesinde astım hastalığı olan kişiler yakalanmaya daha mı yatkındır?
Anne-babadan birinin astımlı olması durumunda çocukta astım görülme olasılığı yüzde 25, ikisinde de astım varsa yüzde 50’ye kadar çıkıyor. Genetikten sonraki en önemli risk faktörü obezite. Bunun dışında hava kirliliğine veya sigara dumanına maruz kalmak astımın gelişmesinde çok önemli faktörler. Kişinin kendisinde veya ailesinde alerjik hastalıkların bulunması da astım oluşma riskini arttırıyor.
* Astım hastalarının atakları olur. Bu atakları neler tetikliyor?
Mevsim değişiklikleri çok önemli bir tetikleyici. Bir de mevsim değişikliklerinde viral enfeksiyonlar sık görülüyor. Bu tip enfeksiyonlar da astım ataklarını tetikliyor. Değişik kokular, polenler, ev tozu, hayvanlar, egzersiz, soğuk hava, duygusal faktörler astım ataklarını tetikleyici nedenler olarak karşımıza çıkabiliyor. Hastanın kendi tetikleyicilerini bilmesi ve bunlardan uzak kalması son derece önemli. Ayrıca hastanın tedavisini aksatması ya da yeterli tedaviyi almaması da astım atağını arttıran en önemli faktör. Hasta yeterli ve düzgün tedavisini alıyorsa bazen bu saydığımız risk faktörleriyle karşılaşsa bile atak geçirmeyebiliyor.
*Astımı olanlar nasıl bir beslenme programı uygulamalı?
Risk faktörü olarak obeziteden bahsetmiştik, bu nedenle sağlıklı kiloyu korumaya özen gösterilmeli. Akdeniz tipi diyet yani zeytinyağı, sebze, meyve, yüksek lif ve antioksidan içeren beslenme burada son derece önemli. Tam tersi Batı tipi diyet dediğimiz, yüksek enerji içeren, doymuş yağ oranı çok yüksek olan beslenme tarzıysa hem astım riskini arttırıyor hem de astımın kontrolünü zorlaştırıyor. Bebeklerin gelişme çağında yeterli düzeyde -koruyucu etkisi bilinen- anne sütü alması çok büyük önem taşıyor.
* Hastalar “Astımlısın, fazla koşma” ya da “Spor yapamazsın” gibi yorumlar alabiliyor. Sizin öneriniz nedir?
Bu çok yanlış bilinen konulardan biri. Dünyada astım hastası olan birçok profesyonel sporcu var. Maratoncu ya da yüzücü olimpiyat madalyalı sporcular vardı. Sağlıklı bir yaşam için spor da aktivite de çok önemli. Bu nedenle astımlı hastaların eve kapanmasını değil, tam tersi aktif olmalarını ve hareket etmelerini istiyoruz. Tabii ki hastaların tedavilerini düzgün olarak sürdürmeleri ve hekimleriyle düzenli irtibat kurmaları gerekiyor. Çünkü bazı hastalarda egzersize bağlı astım dediğimiz bir tablo da oluşabiliyor. Bu kişilerin egzersiz öncesi ekstra bir ilaç almaları, kurtarıcı ilaç veya koruyucu ilaç dediğimiz ilaçları yanlarında bulundurmaları çok önemli.
Astım tedavisinde halkın ‘fısfıs’ dediği inhaler ilaçlar kullanılıyor.
‘Atakların yüzde 90’dan fazlası önlenebilir’
◊ Astım hastalarına nasıl bir tedavi uygulanıyor?
Astım kronik iltihabi bir hastalık demiştik. Tümüyle yok etme şansımız yok. Uyguladığımız tedaviler de aslında bu iltihaba karşı, iltihabı önleyici tedaviler. Son dönemde yapılan çalışmalar, düzenli ve uygun tedaviyle astım ataklarının yüzde 90’dan fazlasının önlenebileceğini gösteriyor. En önemli şey, hastanın tedavisini hekim kontrolünde, düzenli devam ettirmesi ve tedaviyi aksatmaması. Asistanlığım dönemimde hastanede servise yatan hastaların içinde astımı olanlar çok önemli yer tutuyordu. Ama son dönemlerde öğrencilere gösterecek astım hastası bulamaz duruma gelmiştik. Gelişen teknoloji ve tedavilerle birlikte artık astım hastalığı o kadar iyi kontrol altına alınıyor ki hastalar hastaneye yatma ihtiyacı bile duymuyor.
◊ Gelişen tedavilerden biraz bahseder misiniz?
Astımın tedavisindeki en büyük gelişme halk arasında fısfıs dediğimiz ilaçlar oldu. Özellikle burada iltihabı önleyici kortizon dediğimiz ilaç türlerinin inhalasyon yoluyla verilmesi astımda ciddi anlamda bir devrim yaratmıştı. Son dönemlerdeyse ‘biyolojik ajan’ dediğimiz bu iltihabi süreçlerin herhangi bir noktasına etki eden tedaviler alana girmeye başladı. Bunlar da klasik ilaçlarla başarı elde edemediğimiz küçük bir hasta grubunda son derece iyi sonuçlar vermeye başladı. Yani tedavi edilmeyecek bir hasta grubu neredeyse yok gibi diyebiliriz.
Paylaş