Paylaş
Bir psikolog olarak görevim, rahatsız oldukları duygu durumlarını değiştirmek isteyen insanlara, arzu ettikleri hedefe ulaştıracak, bilimsel araştırmalarla etkili olduğu ispatlanmış teknikleri aktarmak. En zor zamanlarında onlara destek olmak.
Bugünlerde bana danışan insanlar çoğunlukla mutsuz olduklarından şikayet ediyor.
Korkular var, kaygılar var, hüzün var, kızgınlık var, çaresizlik var.
Seanslar sırasında bu olumsuz duygular ile baş etme/hayata devam edebilme üzerine çalışıyoruz. Amaç, dış dünyayı değiştiremezken iç dünyada huzur bulmalarına yardımcı olmaya çalışmak.
Psikolojik sağlık ve psikolojik dayanıklılık konusunda araştırma yapan bilim insanları diyor ki; zor ve beklenmedik olaylarla başa çıkma yöntemlerimiz birbirimizden farklı olsa da, eninde sonunda hepimiz belli yoğunlukta bir acı yaşarız.
Bazı kişiler bu acıların üstesinden daha kolay gelir ve bu zor olayları daha kolay atlatır. Bazıları ise kendini yenilmiş, bitmiş ve hatta yolun sonuna gelmiş bile hissedebilir, hayata tekrar uyum sağlamaları daha uzun zaman alabilir.
Psikolojik sağlamlık, dayanıklılık zor olaylarla baş etmede önemli bir faktör.
Amerikan Psikologlar Derneği’nin psikolojik dayanıklılığı artırmak için aşağıdaki yöntemleri öneriyor:
1-Aileniz, arkadaşlarınız ve çevrenizdeki diğer kişilerle iyi ilişkiler kurun. Size yakın olan kişilerden destek ve yardım almak psikolojik dayanıklılığınızı artırır. Bununla birlikte, başkalarına yardım etmek de aynı derecede faydalıdır.
2-Karşınıza çıkan krizleri, üstesinden gelinemeyecek sorunlar gibi görmekten kaçının. Başınıza gelen stres dolu olayları değiştiremeyebilirsiniz, fakat bu olaylara bakış açınızı ve tavrınızı değiştirebilirsiniz. Unutmayın ki, üstesinden gelinemeyecek zorluk yoktur.
3-Değişimin, yaşamın bir parçası olduğunu kabullenin. Bazı hedefleriniz veya hayalleriniz, beklenmedik bir şekilde engellenebilir. Değiştiremeyeceğiniz olaylara odaklanmak yerine değiştirebileceklerinize dikkatinizi verin.
4-Hedeflerinize doğru hareket edin. Öncelikle, gerçekçi hedefler belirleyin ve küçük de olsa düzenli olarak hedeflerinize yönelik adımlar atın. Baş edemediğiniz adımlara odaklanmak yerine, kendinize ‘İstediğim hedefe ulaşmak için bugün ne yapabilirim?’ diye sorun.
5-Kararlı davranın. Olaylardan kaçmak veya yok saymak yerine, kararlı bir şekilde çözmeye odaklanın.
6-Zorlu hayat koşullarının ardından kendinizle, ilişkilerinizle, hayatla ilgili yeni özelliklerinizi keşfedin. Çoğu kişi, trajedilerden veya kayıplardan sonra daha güçlü ilişkiler kurar ve hayata karşı müteşekkir olmanın yeni yollarını keşfeder.
7-Kendinize dair olumlu bakış açısı geliştirin. Olayları çözebileceğinize her zaman inanın ve yeteneklerinize güvenin.
8-Resmin bütününe bakmaya çalışın. Acı veren olaylarla karşı karşıya olduğunuzda bile hayatınıza daha geniş bir açıdan bakın, olumsuz olayların hayatınızın tümünü karartmasına izin vermeyin.
9-Umudunuzu kaybetmeyin. Geleceğe dair olumlu bir bakış açısı size olaylarla baş etme gücü verir. Başınıza gelen olaylara odaklanırsanız kaygınız artar ve enerjinizi kaygınızı azaltmak için sarf edersiniz.
10-Kendinize iyi bakın. Dikkatinizi duygularınıza ve ihtiyaçlarınıza verin. Sizi dinlendiren, sakinleştiren aktivitelere katılın, düzenli egzersiz yapın. Ruhunuz kadar bedeninize de gerekli önemi verin.
Ne para ne şöhret
Psikolojik dayanıklılığınızı artırmak için çalışırken mutlu olmak için de atabileceğiniz önemli adımlar var.
Harvard profesörlerinden psikiyatrist Robert Waldinger, 75 yıl süren bir araştırmanın sonucunda mutluluğun sırrını bulduklarını iddia ediyor.
“Sağlıklı ve mutlu kalmamızı sağlayan nedir” sorusunun cevabını bulmayı hedefleyen araştırmanın sonucunu Waldinger şöyle özetliyor: “Bugünün gençliğine baktığınızda çoğunun amaçları ya çok para kazanmak ya da çok ünlü olmak ve bütün hayatlarını bu yönde planlıyorlar, oysa araştırmanın sonuçlarına göre mutluluğun sırrı ne para ne de şöhret.”
Araştırma sonunda, 75 yıl takip ettikleri 724 kişinin hayatından mutluluk hakkında 3 önemli ders çıkarmışlar.
1-Ailesi, arkadaşları ve sosyal çevresi ile yakın ilişkiler kuran kişiler, sosyal olmayanlara göre daha mutlu ve daha sağlıklılar. Ayrıca daha uzun yaşıyorlar. Yalnız olmayı seçenler ise daha mutsuzlar, diğerlerine göre daha fazla beden ve ruh sağlığı problemleri yaşıyorlar. Kısaca yalnızlık zehirliyor.
2-Sadece ilişkide olmak yeterli değil, ilişkilerin kaliteli olması gerekli. Örneğin sadece evli olmak yeterli değil. Sürekli kavga eden, birbirine karşı şefkat göstermeyen, destek olmayan kişiler yalnız olanlardan daha mutsuz. Sıcak ilişkiler yaşayan kişiler daha mutlular. Mutlu beraberlikler hayatın zorlukları ile baş etmeyi kolaylaştırıyor.
3-İyi ilişkiler beynimizi de koruyor. Waldinger şöyle açıklıyor: “İlişkilerin mükemmel olması ya da fikir ayrılığına düşülmemesi gerekmiyor. Araştırma sırasında takip edilen bazı 80’lik çiftler hemen hemen her gün tartışıyor ama ilişkilerine baktığınızda birbirlerine derinden bağlılar ve her zaman destekler. Böyle bir ilişkide tartışmaların bir önemi kalmıyor.”
Ve sonuç
İlişki kurmak ve sürdürmek kolay değil. 75 yıl sürdürdükleri araştırmanın sonuçlarını değerlendiren Waldinger bu konuda bazı önerilerde bulunuyor:
* Sosyal olabilmek için aktif olmak ve sürekli efor sarf etmek gerek. Sözü geçen araştırmada, 80’li yaşlardaki en mutlu kişiler, en mutlu emekliler, iş arkadaşlıklarından boşalan yeri sosyal arkadaşlarla dolduranlar.
* Ekran zamanını insan zamanı ile değiştirmek gerek.
* Eski ilişkileri yenilemek, canlandırmak keyif veren yeni şeyler yapmak; örneğin uzun bir yürüyüş yapmak veya baş başa yemeğe çıkmak.
* Kırgınlık veya başka bir nedenden dolayı uzun zamandır görüşmediğiniz, değer verdiğiniz insanlara, aile üyelerine tekrar ulaşmak, ziyaret etmek ve onlarla sohbet etmeye zaman ayırmak.
Paylaş