Paylaş
Gezi Parkı eylemleri sayesinde fikir ayrılıklarıyla baş edemediğimizi de gördük. Oysa fikir uyuşmazlığı gayet normal bir durum. Bundan korkmamızın tek nedeni, nasıl ele alacağımızı bilmiyor olmamız.
Danışan: Gezi Parkı olaylarını ilk günden beri takip ediyorum ve geri-
liyorum. Bu gerginlik beni yıprattı. En kötüsü de komşularımla aramız bozuldu.
Dr. Başak: Neden?
Danışan: Gezi Parkı’ndaki gençlere yardım ettim diye beni çok eleştirdiler. Annem bile “Ne işin var orada, ya başına bir şey gelirse!” diye söylendi. Annemi anlıyorum, ben de kendi oğlumu yollamak istemedim ama oğlum 21 yaşında, onu nasıl tutabilirim ki? Her gün oradaydı. Benimki de anne yüreği, içim rahat etmedi, onlara yemek götürdüm. Bunu gören komşularım bana cephe aldı. Benimle tartıştıklarında, kibarlığımdan sustum ama çok üzgünüm.
Dr. Başak: Kendinizi anlatamadığınızı mı düşünüyorsunuz?
Danışan: Anlatamadım. Ben kavgadan korkarım. Kimseye karşı gelemem, istemediğim şeyleri söyleyemem.
Dr. Başak: Ne olacak diye korkuyorsunuz?
Danışan: Suçlu duruma düşmekten korkuyorum. Kendimi savunamazsam benim hakkımda kötü düşünürler, arkamdan konuşurlar.
Dr. Başak: Hakkınızda neler söylerler diye düşünüyorsunuz?
Danışan: “Ne kavgacı kadın”, “Ne kadar agresif”...
MÜKEMMEL GÖZÜKME İHTİYACI
Dr. Başak: Bazı çocuklar, ‘mükemmel’ olmanın çok önemsendiği ortamlarda büyüdüklerinde, önce anne-babalarının, sonra öğretmenlerinin, yetişkin olduklarında patronlarının, eşlerinin, arkadaşlarının gözünde ‘mükemmel’ gözükme ihtiyacı duyarlar. Başkalarını memnun etmek için, kendi fikirlerini söyleyemez, yapmak istemedikleri birçok şeyi yaparlar.
Danışan: Beni tarif ettiniz. Annem mükemmeliyetçidir, babam da çok müdahaleci. Onların yanında hata yapmak, küçüklüğümden beri en korktuğum şey olmuştur. Onların gözünde ‘agresif’ olmak en ayıp şeydir.
Dr. Başak: Dolayısıyla agresif olmamak için pasif olmayı seçtiniz. Bu durumda haklısınız, bu sizin için daha güvenli bir seçim.
Danışan: Evet ama bu sefer de kendime çok kızıyorum. Oğlumun kendine güveni, cesareti, istediğini ifade edebilmesi çok hoşuma gidiyor. Onunla gurur duyuyorum. Ben ise kocaman kadın oldum, “Komşular ne diyecek?” diye korkuyorum. Bu kadar da süklüm püklüm olmak istemiyorum.
ASÖRTİF: NE AGRESİF NE PASİF
Dr. Başak: Agresifi bir uca, pasifi de diğer uca koysaydık, tam ortada olmak ister miydiniz?
Danışan: O nasıl olacak?
Dr. Başak: Bu durumu tanımlamak için yeni bir kelime kullanacağız: asörtif. Yani ne agresif ne de pasif. Sizin ifadenizle, ne ‘kavgacı’ ne de ‘süklüm püklüm’.
Danışan: Tam istediğim de o ama nasıl olacağımı bilemiyorum.
Dr. Başak: Çünkü çoğumuz bu şekilde yetiştirilmiyoruz. Bu, birçok kültürde rastladığımız bir problem. Bu bir problem, çünkü fikir çatışmalarını nasıl ele alacağımızı bilemediğimizde, pasif olup sustuğumuzda veya agresif olup kavga ettiğimizde problemler çözülmüyor, hatta yenileri ortaya çıkıyor.
Danışan: Peki ‘asörtif’ olmak bu yaştan sonra öğrenilebilir mi?
Dr. Başak: Elbette. Bunun için yurtdışında kurslar bile var. Amaç; fikir ayrılıkları, anlaşmazlıklar karşısında insanın düşüncelerini, isteklerini net, açık ve sakin bir şekilde ifade edebilmesini sağlamak.
Danışan: Bunu yapmak hiç kolay değil.
Dr. Başak: Evet, yeni bir dil öğrenmek gibi düşünün. Japonca öğrenmeye niyet ettiniz diyelim, iki ders sonra Japonca konuşmayı beklemezsiniz. Önce grameri, kelimeleri öğrenirsiniz, sonra da öğrendiklerinizi hayata geçirebilmek için bol bol pratik yapmanız gerekir. Asörtif olmayı öğrenmek için altı değişik alanda tek tek çalışmamız gerekecek:
1. Beden dilimizi geliştirmek: Konuşurken karşımızdakinin gözlerine bakmak; tam karşısında dik durmak ve serinkanlı kalmak. Bu kendinize güvendiğinizi, kararlı olduğunuzu gösterecektir.
2. Duygularımızın ve isteklerimizin farkına varmak ve ifade etmek, çünkü başkaları ne hissettiğinizi, ne istediğinizi bilemezler.
3. Asörtif ifadeleri öğrenmek, örneğin ‘ben’ ile başlayan cümleler kurmak, suçlamaktan kaçınmak; net ve açık olmak.
4. “Hayır” demeyi öğrenmek.
5. Diğerlerinin sizi manipüle etmelerinden kaçınmak.
6. Haklarınızın farkına varmak.
Danışan: ‘Haklardan’ neyi kastediyorsunuz?
Dr. Başak: Örneğin isteklerimizi dile getirmeye, “hayır” demeye, olumlu veya olumsuz duygularımızı ifade etmeye, fikrimizi değiştirmeye, hata yapmaya, sevdiğimiz birisine karşı kızgınlık duymaya, kendi önceliklerimize karar vermeye hakkımız var.
GEZİ EYLEMİ ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ
Danışan: Şimdi fark ettim ki; Gezi eylemleri sayesinde hepimiz çok şey öğrendik. Ben kendimdeki eksiklikleri, korkularımı fark ettim. En basit haklarımı bile unutmuşum, yani komşuma “Seninle aynı fikirde değilim” diyemedim. Fikir ayrılıklarıyla nasıl baş edemediğimi gördüm.
Dr. Başak: Bir işi nasıl yapacağınızı bilmezseniz, o işi yapmak sizde gerginlik yaratır. Bundan daha doğal bir şey yok. Nasıl çözeceğimizi bilmezsek, problemler
bize ürkütücü gelir. Böyle olumsuz duygular yaşarken hata yapmak kolaylaşır.
Danışan: Gezi olaylarının bu kadar tırmanmasının nedeni de bu bence. Fikir ayrılığı oldu, kimse nasıl çözeceğini bilemedi, bilemeyince sinirler gerildi ve sonunda birçok hata yapıldı.
Dr. Başak: Karşıt fikirler, anlaşmazlıklar, uyuşmazlıklar ortaya çıktığında iki sonuç beklenir: 1. Doğru ele alındığına, insanlar birbirini dinler ve bu sayede birbirini daha iyi tanır ve beraber barış içinde yaşamanın yollarını öğrenir. 2. Çatışmalar yanlış ele alınır, çözümlenemez, kavgaya, yeni problemlere neden olur ve bundan iki taraf da olumsuz etkilenir. Bu gidişat bütün fikir ayrılıklarında aynıdır, eşinizle, patronunuzla, çocuklarınızla, toplumlar arasında. Tekrar altını çizmek istiyorum. Fikir uyuşmazlığı gayet normal bir durumdur. Bundan korkmamızın tek nedeni, nasıl ele alacağımızı bilmiyor olmamız.
5 ADIMDA ETKiLi iLETiŞiMi ÖĞRENELiM
Dr. Başak: Fikir çatışması yaşadığınız kişilerle iletişime geçmeyi deneyin. Dr. David Burns, en etkili iletişimin beş önemli adımda gerçekleştiğini söylüyor.
1. adım: Silahsızlanma; karşınızdaki size ne kadar kötü bir şey söylerse söylesin kendinizi korumak veya karşı saldırıya geçmek için hemen silahlarınıza sarılmayın. Önce bir dinleyin ve söylediklerine inanmasanız bile onun belli bir nedenden dolayı böyle düşündüğünü hatırlayarak, düşüncelerini duyduğunuzu ona hissettirin.
2. adım: Empati; bunun için kendimizi karşımızdakinin yerine koymamız gerekecek. Empati yaparken karşımızdakinin söylediklerini tekrar ederek hem düşüncelerinden hem de duygularından haberdar olduğumuzu vurgulamış oluruz. Karşınızdakinin duygu ve düşüncelerine empati yapıp saygı gösterdiğinizde, o da sizin düşüncelerinize ve duygularınıza saygı gösterecektir.
3. adım: Araştırma; doğru ve etkili iletişimde en önemli adımlardan biridir. Tartışmalar sırasında bazen kendimizi, haklı olduğumuzu ispatlamaya öyle kaptırırız ki, karşımızdakinin ne söylemek istediğini duymayız. Bu nedenle soru sormak, tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışmak şart. “Böyle hissetmene ne neden oldu? Benim neyi yanlış veya eksik yaptığımı düşünüyorsun?” gibi sorularla karşınızdakini daha iyi anlamaya çalışın.
4. adım: ‘Ben’ ile başlayan cümleler kurun; “Senin suçun, sen şöyle birisin” gibi suçlayıcı cümleler yerine ‘ben’ ile başlayan cümleler kurmaya gayret gösterin: “Ben de çok üzgünüm, bu sözler benim kalbimi kırdı” gibi.
5. adım: Tatlıya bağlama; karşınızdakiyle konuşmanızı olumlu bitirecek bir cümle bulmaya çalışın. Sorunları çözemeseniz bile, “Sorunu şimdi çözemedik ama en azından birbirimiz dinleyebildik” gibi.
TAHMİN ETMEYİN İLETİŞİME GEÇİN
Danışan: Asörtif olmak için bahsettiğiniz şekilde çalışacağım, peki komşumla aramı düzeltmek için ne tavsiye edersiniz?
Dr. Başak: En önce problemin ne olduğunu anlamanız lazım. Neden kızdılar, ne düşündüler, ne istediler, neyi yanlış buldular, ne hissettiler? Bu soruların cevabını biliyor musunuz?
Danışan: Tahmin ediyorum.
Dr. Başak: Tahmin etmeye çalışmak sizi büyük bir yanılgıya götürür. Hiç kimsenin aklını okuyamayız.
Danışan: Daha önceki konuşmalarını hatırlıyorum, sorsam aynı şeyleri söyleyecekler.
Dr. Başak: Bu da falcılığa giriyor. Akıl okumak da, falcılık da karşımızdakinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlamamıza önemli bir engel. Anlamadan, var sayarak hata yapma şansınız çok yüksek, çözüm yaratamazsınız, hatta daha fazla problemlerin ortaya çıkmasına neden olursunuz.
Danışan: Ne yapacağım öyleyse?
Dr. Başak: Asörtif becerilerinizi kullanarak onlarla iletişime geçmeyi deneyin. Onlarla sakin bir şekilde konuşun, sorun, onların ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlamaya çalışın.
Paylaş