Paylaş
Danışan: Bütün insanlardan kaçıp bir adada yalnız yaşamak istiyorum. Çok bunaldım. Herkesten çok bıktım. Kimseye tahammülüm kalmadı.
Dr. Başak: Neden böyle oldu?
Danışan: Bilmiyorum. Sadece artık çok yoruldum. Her şeyi ben yapıyorum. Artık kimseyle uğraşmak istemiyorum. Çok vericiyim ama karşılığını hiçbir zaman alamıyorum.
Dr. Başak: Hem kızgın hem de kırılmış gibisiniz.
Danışan: Evet, kırgınım. Beni kullananlara kızıyorum ama en çok da kendime kızıyorum, buna izin veren benim. Hiç ders de almıyorum. Biri benden bir şey istediğinde iki elim kanda olsa yapıyorum ama ben bir şey isteyince insanlar gayet güzel bahaneler uydurabiliyorlar.
Dr. Başak: Sizin beklentilerinize uygun davranmıyorlar yani.
Danışan: Nerede! Benim tırnağım olamazlar.
Dr. Başak: Hangi konularda?
Danışan: İyilik, kibarlık, saygı, çabukluk, beceriklilik... Kendimi övmek için söylemiyorum bunları ama ben ‘iyi’ bir insan olabilmek, başkalarını kırmamak için çok uğraşıyorum. Kimse benim kadar uğraşmıyor.
Dr. Başak: Nereden anlıyorsunuz ‘iyi’ insan olmak için uğraşmadıklarını?
Danışan: Çünkü çok basit kurallara bile dikkat etmiyorlar.
Dr. Başak: Örnek verebilir misiniz?
Danışan: Ben hayatımda kimseyi bekletmem. Biriyle buluşacaksam vaktinde giderim, hatta 10 dakika erken orada olmaya çalışırım, dünyanın bin türlü hali var. Bekletmek çok büyük saygısızlık diye düşünürüm. Ama daha dün arkadaşım beni tam 15 dakika bekletti. O kadar sinirlendim ki anlatamam.
Dr. Başak: Neden bekletmiş?
Danışan: Trafik sıkışmış, kaza mı ne olmuş ama bunun ne önemi var? Ben hiç kimseyi bekletiyor muyum?
YA ONUN “DOĞRUSU” SİZİNKİNDEN FARKLIYSA?
Dr. Başak: Bunun gibi başka kurallarınız var mı?
Danışan: Bunlar basit görgü kuralları ama maalesef artık kimse uymuyor hiçbirine. Asıl beni kızdıran başka bir olay oldu. Çok yakın bir arkadaşım var. Ne zaman bir derdi olsa yanındayım. Ona her zaman destek olurum. Geçen ay annesi hastalandı, her gün ziyaretine gittim.
Bir gün kek götürdüm, bir gün kolonya götürdüm. Elimden ne geliyorsa yaptım. İki gün önce benim annem hastalandı, benim o çok yakın olduğunu sandığım arkadaşım bir saat bile uğramadı. Sadece kuru bir telefonla “Çok geçmiş olsun” dedi. Ne kadar kızdım ve üzüldüm anlatamam.
Dr. Başak: Neden öyle yaptı sizce?
Danışan: Ya ben onun hiç umurunda değilim ya da çok terbiyesiz.
Dr. Başak: Başka bir neden olabilir mi?
Danışan: Ne olacak? Çok basit bir görgü kuralından haberi yok demek.
Dr. Başak: Nedir o görgü kuralı? Belki benim de haberim yoktur.
Danışan: İnsanın bir yakını hastalandığında ziyarete gidilir.
Dr. Başak: Gitmiyorsa bu onun kaba ve terbiyesiz olduğu anlamına mı gelir?
Danışan: Bence öyle.
Dr. Başak: “Bence öyle” dediğiniz her şeyin aslında sizin bakış açınıza göre belirlediğiniz kurallar olduğunu farkında mısınız?
DİREKT SORMADAN FİKİR YÜRÜTMEK DOĞRU DEĞİL
Danışan: Ben öyle gördüm ailemden.
Dr. Başak: Çok doğru, siz öyle gördüğünüz için size o doğru geliyor. Diğer yandan, arkadaşınız ailesinden “Hastalar ilk günlerde çok rahatsız edilmez, kendi hallerine bırakılır, iyileştikten sonra ziyaret edilir” şeklinde gördüyse ve onun için de bu daha doğruysa hâlâ onu ‘terbiyesiz’ olarak değerlendirir misiniz?
Danışan: Hayır ama bu fazla iyimser bir bakış açısı oldu.
Dr. Başak: Ya da ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz konulara daha ‘rasyonel’ bir bakış açısı... Çünkü ona direkt olarak sormadığınız sürece, onun neden sizi ilk gün ziyaret etmediği konusunda fikir yürütmek çok doğru değil. Siz sormuş muydunuz?
Danışan: Hayır ne soracağım, gelmezse gelmesin.
Dr. Başak: Bu kadar kızgın olduğunuzda aklınıza gelen tek düşünce, “Ben yaptım o yapmadı, ya o çok terbiyesiz ya da ben çok aptalım” şeklinde oluyor. Her iki düşünce de sizi kızgınlaştırıyor. Oysa biraz önce de söylediğim gibi, ikisi de doğru olmayabilir.
Danışan: Yani aslında ailesinden başka türlü görmüş olabilir diyorsunuz.
Dr. Başak: Evet. Bu da doğru olabilir değil mi? Böyle düşündüğünüzde nasıl hissedersiniz?
Danışan: Kızgınlığım azalabilir. En azından kendimi aptal gibi hissetmem.
Dr. Başak: Kendi davranışlarımızı, düşüncelerimizi, alışkanlıklarımızı ‘olması gereken doğru ölçüt’, ‘bir standart’ ya da ‘ideal’ olarak gördüğümüzde bütün insanların bizim gibi davranmasını bekleriz. Eğer kişi bizim standartlarımıza uygun davranmamış ise onu kötü veya yanlış olarak algılarız.
“Ben çabucak yapıyorum, o niye bu kadar ağır yapıyor”, “Ben o üzgün olunca anlıyorum, o niye anlamıyor”, “Ben o çağırmadan gittim, o niye gelmiyor”, “Ben olsam öyle yapmazdım” şeklinde kendimizin daha doğru olduğunu düşünerek başkalarıyla devamlı kıyaslıyoruz.
Aslında bunu yaparken onları beğenmiyoruz, sinirleniyoruz, onlara karşı toleransımız düşüyor ve ilişkilerimiz bozuluyor.
İYİ YA DA KÖTÜ DEĞİL, DEĞİŞİK
Dr. Başak: Standart lafını en çok nerede duyduğunuzu bir düşünün.
Danışan: Türk Standartlar Enstitüsü galiba.
Dr. Başak: Görevleri nedir sizce?
Danışan: Bir malın veya hizmetin aynı kalitede olmasını sağlayabilmek için örnek oluştururlar herhalde.
Dr. Başak: Çok güzel açıkladınız. Oluşturulan bu örneğe ‘standart’ etiketi yapıştırılır ve diğer ürünlerin bu standarda göre üretilmesi hedeflenir. İnsanlara veya kültürlere böyle bir etiket yapıştıramayız. Size doğru gelen bir kavram, başka bir kültüre göre çok yanlış gelebilir. Bu nedenle ‘doğru’ veya ‘yanlış’ gibi yargılardan kaçınarak ‘değişik’ kavramını kullanmak bizi daha toleranslı yapar.
Danışan: Peki doğru diye bir şey yok mu?
Dr. Başak: Elbette var ama doğruyu o kültürün içinde anlamak gerek. Bana göre masada yemek doğrudur, başka bir kültüre göre yerde yemek doğrudur. Size göre hasta her gün ziyaret edilir, arkadaşınıza göre iyileşmesi beklenir. Ne ben onları ‘iyi’ veya ‘kötü’ şeklinde yargılayabilirim, ne de onlar beni. İlla bir değerlendirme yapacaksak, ‘değişik’ kelimesi en doğrusudur.
Danışan: Yani arkadaşımın annemi ziyaret etmemiş olması, onun hasta ziyaretine benden daha ‘değişik’ bakmasından kaynaklanıyor.
Dr. Başak: İlişkilerinize, insanlara bir de bu şekilde bakmayı deneyin. Eminim hem kendinize hem de başkalarına çok daha az kızacaksınız. Çünkü bu şekilde bir yaklaşım birbirimize karşı daha toleranslı olmamızı sağlar. Ayrıca ‘doğru’ olarak algıladığımız birçok değer kültürün içinde, insanların ihtiyaçlarına, yaşam tarzına uyum sağlayarak değişiyor farkındaysanız. Çünkü insanın değişme, dönüşme, büyüme, gelişme kapasitesi var. Bu kapasitemiz sayesinde hayata daha kolay adapte oluyoruz ve hayatta kalabiliyoruz. Anne-babanızın gençliğine bakın ve şimdi kendi hayatınıza bakın. Bu kadar kısa zaman içinde bile ne kadar çok şeyin değiştiğinin farkında mısınız? Eğer anne-babanızın yaşam tarzı değişemez bir ‘standart’ olsaydı ve siz de onların standardında yaşamak zorunda olsaydınız mutlu olabilir miydiniz?
Danışan: Olamazdım herhalde. Haklısınız birbirimizden çok farklıyız, değişik hayatlar yaşıyoruz. Yani standart sadece mallara ve ürünlere uygulanabilir, çünkü onlar değişemez.
Dr. Başak: Bu cümleyi kocaman harflerle yazarak göreceğiniz bir yere yapıştırın ve sık sık okuyun: “BEN STANDART DEĞİLİM.” Bu şekilde düşünmeye başladıkça çok daha uyumlu ve huzurlu ilişkiler yaşayacağınıza eminim.
Paylaş