Annem sen sakın beni unutma

Alzheimer, nedeni bilinmeyen, tedavisi olmayan ve zamanla kötüye giden bir hastalık. Beynin, öncelikle hafıza olmak üzere, tüm bilişsel fonksiyonlarında ilerleyici kayba neden oluyor. Genellikle üç evrede kendini gösteriyor; erken, orta ve ileri evre.

Haberin Devamı

Annesinin gözlerine bakıp bu cümleyi söylediğinde neler hissettiğini, nasıl bir yolculuk içinde olduğunu, hüzünle neşeyi, korkuyla cesareti, isyanla şükretmeyi, aynı anda nasıl yaşadığını tam olarak anlayabildiğimi sanmıyorum.
Yıllar içinde, anne-babaları Alzheimer hastalığına yakalanan danışanlarım, arkadaşlarım oldu. Onların da gözlerindeki hüznü, çaresizliği, korkuyu hissetmiştim ama düşünüyorum da onların da neler yaşadığını anlayamamışım tam anlamıyla. Şimdi biraz daha değişik durum. Alzheimer bana ilk defa bu kadar yakın. Amcamın eşi, güzeller güzeli yengem, çok sevgili kuzenlerimin annesi Alzheimer...
Alzheimer, nedeni bilinmeyen, tedavisi olmayan ve zamanla kötüye giden bir hastalık. Beynin, öncelikle hafıza olmak üzere, tüm bilişsel fonksiyonlarında ilerleyici kayba neden oluyor. Genellikle üç evrede kendini gösteriyor; erken evre, orta evre ve ileri evre.
Erken evrede ortaya çıkabilecek şikayetlere tanıdık olmak erken teşhise yardımcı olabiliyor. Kişi, önce eşyalarını nereye koyduğunu veya eşyaların isimlerini hatırlayamıyor. Örneğin “gazete” kelimesini unutan kişi, kelimeyi unuttuğunu farkına varmayıp “Masanın üstündeki resimli şeyi versene” diyebiliyor. Böyle bir durumda unutkanlığının derecesinin uzun süre farkına varamayabiliyorsunuz. Bunun yanında, önemli günleri veya olayları unutmak, aynı şeyleri defalarca sormak da ilk evrenin belirtiler arasında.
Alzheimer hastalığı orta evreye gelmiş kişinin hayatındaki aksaklıklar daha fazla göze çarpıyor ve bu kişinin kendi başına yaşaması mümkün olmayabiliyor. Çünkü öğrenilmiş bilgiler yavaş yavaş kaybolmaya başlıyor. Kişi, bakım, giyinme, yemek ve tuvalet ihtiyaçları için zamanla yardıma ihtiyaç duyabiliyor. İlaç alıp almadığını, yemek yiyip yemediğini hatırlamakta güçlük çekebiliyor.
Son evrede beyin fonksiyonları iyice hasar görüyor. Algılama ve anlamada ciddi problemler ortaya çıkıyor. Kişi, depresif, öfkeli veya saldırgan olabiliyor. En son dönemde yürüyemez, yutamaz, konuşamaz hale geliyor.

TEDAVİ MÜMKÜN DEĞİL AMA SÜREÇ YAVAŞLATILABİLİR


Evrelerin süresi kişiye göre değişiyor. Tedavi mümkün olmasa da süreci yavaşlatmak ve bazı şikayetlerin şiddetini azaltmak mümkün. Kuzenlerim de bunun için uğraşıyor; tek istekleri yengemin yaşam kalitesini en üst düzeyde tutmak, süreci yavaşlatmak ve onunla hayatın tadını çıkarmak.
Ama bu iş kolay değil. Kuzenime “Hey şey yolunda mı” diye sorduğumda, anlatıyor:
“Unutma yolculuğu ve yol arkadaşlığı zormuş.........yol belirsiz, manzara bulanık çevre ıssızmış .......zaman karanlığa dönmeden sevenler ses verse yolcunun gözlerine baksa ikisine de çok iyi gelirmiş..........işte hikaye bu aralar böyleymiş...”
Yengemi ve kuzenimi çok sık göremiyorum, İzmir’de yaşıyorlar ama her gördüğümde yengem beni biraz daha az hatırlıyor. Onunla konuştuğumda gözlerinin içine bakıyorum, o da benim gözlerimin içine sevgiyle bakıyor, elimi tutuyor, yine her zamanki kibarlığı ile tane tane konuşarak cevaplar veriyor. Bazen küçüklüğümle ilgili komik bir hikaye anlatıyor, sonra birden bire “Sen kimin kızıydın” deyiveriyor. Yüzlerce öğrenci yetiştirmiş İngilizce öğretmeni yengem, bazen küçük bir kız çocuğu gibi... Bunu anlamak, anlamlandırmak, yaşamak çok zormuş.

UNUTMA YOLCULUĞUNUN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI


Yavaş yavaş bizden, hayatımızdan gitmesini engelleyemiyoruz. Ama ona dokunurken, gözlerinin içine bakarken, yan yana otururken onunla vedalaşmak olmuyor ki. Kuzenlerim ellerinden geldiğince onun dizinin dibinde, yengem bilmediğimiz başka bir dünyada.
İlk defa bu Anneler Günü’nde birbirlerinden bu kadar uzaklara düştüler, bu kadar yakınken. Oğlu askerde olan kuzenimin, annesi için yazdığı bir mektubu izniyle paylaşıyorum:
“Kuzum, bebeğim, meleğim, seninle rollerin değiştiği bir oyundayım sanki. Yönetmenim ‘değiş’ demiş ve ben senin annen, baban, doğurmadığın oğlun, tüm yaşamını planlayan, paranı yöneten, sağlığın için tüm ihtiyaçlarını düzenleyen, sana bakan olmuşum. Başlangıcı net görememişiz, sanmışız ki huylar biraz değişiyormuş yaşlanınca, biraz gerilmiş iletişim, oysa ikili yolculuğumuz başlıyormuş. Unutma yolculuğumuzmuş son etap. Kötü niyetliler bitiveriyomuş sıkıntılı insanların etek ucunda. Beraber yürüdüğün arkadaşların çok net hissedemiyormuş bu yolculuğun yolcularını. Tek ihtiyacımız, dokunmak, gözlerin nedensiz sevgi akıtmasıymış.
Annem, sen hep iyi oldun bana ve kardeşime. Koşulsuz iyi olmayı öğrettiniz babamla. Bak koşulsuz iyiler de çıkıyor karşımıza bebeğim. Sen, benim nereden emekli olduğumu, kocamın neden beni terk ettiğini her gün çok sık sorsan da...sor be kuzum. Biz yine senle doğaçların neşeli kahramanları olup tiyatroculuk oynayalım. Işıklarda durduğumuzda, şaşkın bakışlara aldırmadan müziğin ritmiyle kıvırtalım. Ben sana içinde ukte kalan piyano dersini aldırmayı kısa vadeli programa alayım.
Hazza çevirelim unutma yolculuğunun dayanılmaz ağırlığını. Yapışsın ellerimiz, sen hep ama hep sor yine bu gözleri kimden aldığımı, ben ‘Anne babamden tabii’ diyeyim. Annem, nefes al bu bana yeter.”

SİZ NEFES ALIN BİZE YETER

Herkes annesine hediyeler alma koşuşturmasındayken, kuzenlerimin tek istediği bu “nefes al yeter”... Şimdi bakıyorum da ne kadar şanslılar aslında. Annelerinin nefes alması değil en büyük şansları, anneleriyle bu kadar muhteşem bir ilişki yaşamış olmaları ve bu kadar büyük bir anne sevgisini tatmış olmaları en büyük şansları. Canım annem, ben de çok şanslıyım. Senin ve bütün annelerin Anneler Günü kutlu olsun. Siz nefes alın bize yeter...

Yazarın Tüm Yazıları