Paylaş
Tomahawk füzesi kuyruklu yıldız gibi süzülerek zifiri karanlığın derinliğinde kayboluyor. Rampadan bir füze daha fırlıyor, ardından kıvılcımlar saçarak. Acaba nereye düşecek bu ölüm saçan bombalar, Bağdat'lı hangi ailenin yaşamı kararacak üç beş dakika sonra?
Bar tezgahı üstünde ekranlar sıra sıra, Amerikan futbolu, kolej basketbolu, zenci Rap'i, denizaltı arkeolojisi, komedi şovu ne ararsan var. Futbol dışında hepsinin sesi kesilmiş, bazı programlarda alt yazı veriliyor. Sadece birinde ‘‘Çöl Tilkisi’’harekatı işleniyor, hem de ekran dörde bölünerek. CNN'in Amanpour'u büzülmüş dudaklarıyla sürekli konuşuyor, erkeksi sesinin özlemini çekiyor değilim. Ekran dilimlerinde günün önemli kişileri Clinton, Albright, Cohen, Berger ve General Shelton görünüp, çekiliyorlar. Bağdat sokaklarında füzelerin açtığı volkan ağzı çukurlara su basmış, çevresinde bir grup Arap ‘‘Nereden çıktı bu göl ?’’ şaşkınlığı içinde.
Hastane yataklarında kameralar eli, yüzü yanık insanlar, ceset torbaları üstünde geziniyor. Sekiz yıl önce de aynı çirkin filmi izlemiştik. BM'nin zeytin dallı amblemi ardında onlarca ülkenin askeri Irak'ın kuzeyini, güneyini denizden, karadan, havadan vurmuştu. Hem de askeri manevraya çıkmışçasına, sözde düşmandan karşılık görmeden. Bu kez gene Irak'ın topu, tüfeği, tankı, uçağı ve de askeri ortada yok. Amerika, bilgisayarla yönetilen füzeleri denizden havadan Bağdat'a indiriyor. Masum çocuklar, anaları, dedeleri ister istemez nasibini alacak bu füzelerden, bu iğrenç harekatı kim durduracak ?
Güya Güvenlik Konseyi, BM koridorlarında, ofisimizde ise ekrandan takip ettiğimiz son Irak olayından biraz kurtulmak için kendimizi bu bara atmıştık. Ama nerede ? Bombalama etkisinden kurtulmak mümkün değil. Bar taburelerinde, tezgah karşısı masalarda oturanlara bakıyorum bir süre. Ben mi abartıyorum bu işi, çünkü benden başka kimsenin Irak'ı işleyen ekrana baktığı yok. Erkeği, kadınıyla bardakiler şen şakrak sohbet sürdürüyor, arada bir göz attıkları ekranda ise futbol var. Tezgah üstüne zıplayıp ‘‘Hey millet, Bağdat'ta taş taş üstünde kalmayacak. Siz oturmuş maç seyrediyorsunuz ?’’ diye nutuk mu atmak lazım acaba ? Irak'ı, Bağdat'ı, evine füze yağan eşikte-beşikteki Arap'ı umursayan yok bu kalabalıkta.
Yandaki kapıdan elleri kağıt torba, paket dolu iki genç kız giriyor. Mevsimi şaşırmışlar herhalde, siyah tül elbiseleri ancak kalçalarını kaplıyor. Masalarda yer yok bizden izin isteyip yanımdaki boş tabureye biri oturuyor. Ayaktaki zayıf mı zayıf. Yanlışlıkla erik yutsa hamile sanılacak. Ayak dibine torbaları yerleştiriyor ‘‘Bayram hediyeleri’’ diye açıklamayı da ihmal etmeden. ‘‘Goool’’ diye bir çığlık arka masadan. Bira bardakları tokuşuluyor, ‘‘high-five’’ stili avuç selamlaşması geliyor akabinde. Futbol beş ekranda birden yayında, golu yeniden gösteriyorlar.
Dışarda hava serin. Akşamın bu ileri saatinde dahi çekilmez bir kalabalık var sokaklarda. Giyim-kuşamı yerinde insanlar kibar hammal örneği. Hediye kutuları altında nerdeyse ezilecekler. Serin hava Amerika'nın gerçeğini yüzüme vuruyor. Aralık'ın içinde üstelik ikinci yarısındayız. En önemli dini bayram ayını yaşıyoruz. Bu dönemde kim Irak'ın bomba yağmuruna tutulmasını keder edecek? Yahudilerin Hanukah'sını Hıristiyan'ların Noel'i izliyor. Daha sonra da herkes için yılbaşı günü geliyor. Vitrinlerde dokuz kollu Menorah şamdanları, cadde-meydanlarda süslü Noel ağaçları, kırmızı giysili Noel Baba'lar heryerde. Milletin aklı fikri kime, ne hediye alacağında. Mağazalara girmek için çılgın olmak lazım. Yerli-yabancı turistten geçilmiyor dükkanlarda. Tiffany, Fortunoff, Saks gibi lüks mağazalar adam almıyor. Broadway'de Tom Cruise'un karısı Nicole Kidman'ı sahnede çıplak görmek için 30 dolarlık bilete 600 dolar ödemeye hazır olanlar karaborsacı kuyruğunda. Adım başında ofis partileri, klüplerde bayram davetleri de cabası.
Geç saatlere sarkan konsey toplantısından ne çıktığını öğrenmek için BM yolunu tutuyorum. Süslü kadınlar köpeklerine hava aldırmaya çıkmışlar. Restoranlarda cam kenarı masalarda elele, gözgöze çiftler. Sigara bayii dükkandan salsa müziği yayılıyor dışarıya. Amerika, Orhan Veli'nin ‘‘Bir elinde cımbız, bir elinde ayna..’’sını yaşıyor sanki. Herkes kendi havasında. Uzaktan bombanın sesi hoş geliyor olmalı.
Paylaş