Üç Rum kovboyu

Doğan ULUÇ
Haberin Devamı

Fermin Escobar, Valencialı genç bir İspanyol. Amerikan vatandaşı olan Escobar, Teksas'ın Dallas kentinde yaşamını garsonlukla sağlıyor. Hıristiyanların kutsal Noel bayramında izinli olduğu bir gün karısı ve beş yaşındaki çocuğuyla gezintiden dönerken canları pizza çekiyor. Çevrede evlerine yakın olan ve bir Rum'un işlettiği ‘‘Olympic Pizza’’ya girip masaya yerleşiyorlar. Yanık tenli İspanyol kökenli garson ısmarladığı pizzaları beklerken üstünde ‘‘Greece’’ (Yunanistan) yazılı tişörtlü üç kişi yanına yaklaşıp ‘‘Dışarı gel bizimle’’ diyorlar. Escobar az sonra başına geleceklerden habersiz eşini ve çocuğunu içerde bırakıp dışarı çıkıyor.

Yunan tişörtlülerden iri kıyım olanı ‘‘Sen Türk ve müslümansın. Burada pizza yiyemezsin, defol buradan’’ dediğinde muhitinde yardımseverliği, efendi kişiliğiyle tanınan aslen Avrupalı Fermin ‘‘Ben Türk ve müslüman değilim, Amerikalı ve hıristiyanım’’ diye itiraz ediyor. Çirkin çehrelerinde öfke dalga dalga yayılan kovboyluğa özentili üç Rum ‘‘Sırtındaki tişörtten nereli olduğun belli’’ dedikten sonra Escobar'a saldırıyorlar. Genç garsonun pizzacıda çıkardığı ceketinin altındaki tişörtün üstünde mavi tonda Bodrum kalesi kapısı, yanında bir bisiklet resmi ile ‘‘Cafe İstanbul-Dallas’’ ibaresi var.

Bire üç kıstırdıkları Escobar'ın ‘‘Bu benim çalıştığım yerdeki iş kıyafetim’’ demesine kulak asmadan saldırıyı sürdüren sahte Rum kovboylarının yumruklarını savuşturup Rumların işlettiği pizzacıdan eşini ve çocuğunu alelacele toparlıyor. Yüzünde morarmaya başlamış yumruk izleri, yoldan çevirdiği bir taksiyle evlerine dönerken üç Rum arabayla peşlerine düşüyor. Escobar karşılarına çıkan bir polis arabasını durdurup durumu anlatıyor. Polisler Rumlarla ayaküstü konuştuktan sonra ‘‘Biz gereğini yaparız, sen evine git’’ diyerek Escobar ve ailesini gönderiyorlar. Fermin Escobar'ın şikayetine rağmen Dallas polisinden daha sonra ses-seda çıkmıyor.

‘‘Cafe İstanbul’’ kuzey Dallas'ın en gözde lokantalarından biri. Ankara doğumlu sahibi, üniversite mezunu Serdar Toprak. ‘‘Fermin'e yapılan çirkin saldırı burada infial yarattı. 20 kadar Türk'ün Cafe İstanbul tişörtü giyerek Olympic Pizza'ya gidelim, bakalım saldırmaya cesaret edebilecekler mi?’’ dediklerini naklediyor. Serdar Toprak ‘‘Onlar kendi ayıplarıyla yaşasınlar’’ diyerek arkadaşlarını yatıştırıyor. Aklıselimin yolu da bu. Sokakta azgın bir köpek ayağını ısırsa, koşup arkasından ayağını ısırmak gerekmez ki! Köpektir, ısırır deyip geçeceksin.

Genç Türk işadamının iki yıl önce açtığı lokantası ‘‘Cafe İstanbul’’un kapısında Türk bayrağı, içeri girişte Atatürk'ün resmi asılı. Dallas sosyetesinin büyük ilgi gösterdiği mutfakta hazırlanan yemek ve tatlılar hep Türk işi. Dallas, Serdar'ın Ankarasından sekiz saat dilimi uzakta ama Ankaralı genç ‘‘Türklüğümüzden hiç ödün vermedik, bu olay Türklüğümüzü daha da kamçıladı’’ diyor gururla.

Kuzey Teksas Türk-Amerikan Derneği Başkanı Şaduman Gürbüz üzüntüyle ‘‘Bu ne hırs böyle, Türk tişörtüyle Rum pizzacıya geldiği için İspanyol asıllı bir Amerikalının üstüne çullanıp ailesi önünde dövüyorlar. Bir de insan hakları, hoşgörü yoksunu diye Türkiye'ye sataşıyorlar. Bu çirkin saldırıyı Washington'daki Yunan Büyükelçisi'ne ve Amerikan makamlarına faks çekerek protesto edeceğiz’’ diye konuşuyor.

Rumların Türk'e, Türkiye'ye yönelik kin ve nefreti yalnızca Ege sularında yankılanmıyor. Gözü dönmüş palikaryaların Teksas'ta dahi Türkiye'yi simgeleyen tişört görmeye tahammülü yok.

Rum dahi olsa ‘Akropol’ resimli tişört giymiş birinin Türk lokantasında dövüldüğünü duyan var mı? Bir de iki ülke demografisinin karşılıklı değişmiş olduğunu bir göz önüne getirelim. Trakya ve Anadolu'da 60 küsür milyon Rum'a karşı Yunanistan'da dokuz milyon Türk yaşamış olsaydı seyreyleyin gümbürtüyü. Yüce Tanrı Ege'nin iki yanında rakamları çok isabetli tesbit etmiş.














Yazarın Tüm Yazıları